Türk milletinde devlet ve devlet başkanlığı Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
82 - Ekim / Aralık 2014
Devlet-i Ebed Müddet…
Tarihin kaydettiği tüm Türk topluluklarında devlet kavramı şu veya bu isimle çok önem arz eder.
Türk milleti en çok devlet kuran milletlerden biri belki de en başta geleni olarak bilinir. Bunun sebebi devlet ve devlet başkanlığıyla millet arasında birbirini oluşturma, destekleme ve yaşatma ilişkisi var olmasıdır. Yahudiler veya başka milletler 2000 yıl devletsiz kalsalar da asimile olmamalarına rağmen devletsiz kalan Türk toplulukları bir kaç nesilde asimile olmuşlar. Bu yüzden millet mi devleti kurar, devlet mi milleti kurar sorusuna cevaben Türk milleti için ikincisi daha doğru gibi. Bunu binlerce yıldır belki irfanıyla sezen Türk toplulukları hemen organize olma, teşkilâtlanma ve devletleşme yoluna gitmişler. Karahanlı Selçuklu ve son olarak Osmanlı'nın onlarca Türk boyunu derlemesi ve milletleştirmesi de buna en son örnek... Milleti kuran devlet, devleti yaşatan millet. Cumhuriyetimiz bakımından ise yarısından fazlası Osmanlı topraklarından göçle gelen tüm boyları derleme toparlama tek potada eritme süreci devam etmekte...
Sırpların Boşnakları katlederken Türkler’i katlettik demeleri ve Sırpsındığı savaşının intikamını aldıklarına inanmaları, batıda biri Müslüman olduğu zaman Türk oldu denmesi, hangi etnisiteden olursa olsun dünyanın Müslüman kimliğiyle Türk kimliğini daha doğrusu İslâm’ın müdafii konumuyla Türk kimliğini özdeşleştirmiş olmaları, Türklüğü nasıl anlamamız gerektiği yönünde imtihanlar… Irk taassubu değil bir mefkûre, bir gaye, bir dâvâ, işte Türk milletinin ve Türk devletinin temel vasfı! O gaye etrafında tüm etnisiteleri eritip hemhal ediyor. O gayeden uzaklaştıkça da pota sıcaklığını ve eritme vasfını kaybedip tüm farklılıkları kimlik talebiyle zuhur ettiriyor.
Yirmibirinci yüzyılda esasen İslâm’da doğru ifadesiyle mündemiç olan vicdan, millî irade, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramları da o gayemizin içerisinde mütalâa ederek yürütülecek bir iç ve dış siyaset yine milletimizi deruhte ettiği ideal vazifesini ifayla mükellef kılacaktır. İşte o zaman tüm dünya milletleri bir adaletsizlik gördüklerinde dönüp “Türkler var!” diyebilecektir. Nizam-ı âlem ve ilâ-yı kelimetullah gayesi bunu gerektirir. İmkân ve kabiliyetler ölçüsünde bu gayeye yönelmek gerek elbette ama hayalleri ve idealleri olmayan o imkân ve kabiliyetlere de erişemez. Bu sebeple devletimizin dış politikasına yönelen eleştirileri, imkân ve kabiliyetleri arttırmak noktasında iyiniyetli olanlar ile o gayeye doğrudan muhalif olan eleştirileri birbirinden ayırarak görmek icab eder.
Allah devlete millete zeval vermesin duamızın sebebi hikmeti de bu galiba. Türk devleti tek ve sağlam olmalı ki millet olma vasfımızı devam ettirebilelim. Devletin zevali hattâ zaafı millet vasfımızı yaralıyor.
Kadim çağlardan beri Allah’ın kut verdiği boyun devletin sahibi olduğu inancı milletimizde yerleşiktir. Daha açık ifadeyle: Devlet tek, kut boydan boya, aileden aileye intikal eder. Bu sebeple Türk milletinin kurduğu tüm devletlerde hem idarî hem de tefekkür anlamında bir devamlılık söz konusudur. Hükümdar ailesi dahi bu tefekküre teslim olduğu için ve teslim olduğu ölçüde KUT sahipliğini ve kendisine tabiiyeti hak etmiştir. Tüm boylar kurultayda toplanıp lider seçtikleri zaman işte bu yüzden Allah kut verdi/versin denirmiş.
Maide Suresi 54. ayet:
"Ey iman edenler! Aranızdan kim dininden dönerse (şunu) bilsin: Allah onun yerine öyle bir millet getirecek ki, Allah onları sever, Onlar da Allah'ı severler. Mü'minlere karşı mütevazi, kafirlere karşı ise (fevkalâde) onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın kınamasından kormayan bir millet getirecektir. Bu Allah'ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu ve nimeti geniştir, O bilendir.”
Elmalılı Hamdi YAZIR, “Hak Dini Kur’ân Dili” adlı tefsirinde bu ayeti şöyle yorumluyor. “...Bu defa Allah, Türkleri göndermiş; Arapların kadrini bilemeyip, zayi ettikleri devlet-i İslâmı ele alarak İstanbul'a ve oradan kıtaat-ı arzın her tarafına yaymışlar; binaenaleyh Ebnay-i Faris Hadisi’nin delaleti; feth-i Kostantıniyye (İstanbul'un fethi) Hadisi’nin serahati ve "Fe asellahü en ye'tiye bilfethi' va'di İlâhisi'nin işareti ile Türkler bu ayetin tebşirine (müjdesine) nail olmuşlardır.” (Yazır 1960)
Elmalılı Hamdi Yazır’ın Maide suresi tefsirinde yukarıdaki şekilde belirttiği ifadeyi düşündüğümüzde milletimizin kendisine düşen “dünya düzeni kuruculuğu” vasfını hak etmeye en yakın milletlerden olduğu anlaşılabilir.
Buradaki mücerret ifadeden sadece Türk milletinin değil ama onun da yüksek ihtimalle içinde olduğu bu vazifeyi deruhte etmiş milletlerin kast edildiğini anlamak gerekir.
“Ebedi olan sadece Allah (cc) olduğundan” devlet-i ebed müddet lâfzını da “kıyamete kadar” olarak anlamak lâzım geldiğini peşinen kayda geçirdikten sonra, Türk milletinin deruhte ettiği vazifenin ve Allah tarafından seçilmiş ve övülmüş millet olma niyet ve duamızın karşılığının da tarih boyunca KUT kavramıyla ifade edilişi anlam bulur.
Bu cümleden olmak üzere, devletin tekliği ve devamlılığı hem millet olarak vasfımızı devam ettirme hem de deruhte ettiğimiz vazifeyi ifa bakımından hayati önemdedir.
Devlet tek ise millet tek olacak; KUT’u Allah’ın izniyle hak edecek ve vazifesini ifa etmeye devam edecektir. Aksi zillettir.
Devlet başkanının vasıfları da devletin vasıfları gibi iradede ve tefekkürde teklik olmalıdır. Bir milli gayeye teslim olmuş o gaye için milleti sevk eden milletin de onu sevk ettiği karşılıklı bir etkileşim içerisinde her türlü nefsanî ihtirastan uzak bir devlet başkanlığı…
Gayeye olan teslimiyeti ölçüsünde KUT için duayı hak edecek gayeden uzaklaşıp nefsine teslim olduğunda ise milletin şamarını yiyecektir.
Monarşi zamanlarında bu şamar, gayrı insanî yollarla siyaseten katl ve türlü boğuşmalarla tecelli eder iken şimdi cumhuriyet ve seçim sayesinde ve her seçimde milletin iradesini şaşmaz bir irfanî tecelliyle oluşması sayesinde doğrudan ve insanî biçimde gerçekleşiyor ki çağa ve istişare sünnetine de en uygun yöntem budur kanaatindeyiz.
Millet iradesinin ve hasredildiği gayenin billurlaşmış ifadesini mündemiç Tek devlet ve onun başı tekliğe teslim olmuş devlet başkanı. İşte gerçek kurtuluşumuz!
|