İlk ve son Kürsü Kainatın Efendisi Sayı:
84 - Nisan / Haziran 2015
Abdullah İbn-i Ebi Cemre<<Behçet-ün Nüfus>> isimli kitabında < <Kâab -ül -Ahbar>>dan şöyle rivayet eder:
<<–––Allah Peygamberimizi yaratmak dileyince Cebrail’e emretti ve Arzın kalbi ve nuru olan topraktan bir parça getirmesini istedi. Cebrail de Cennetin yüksek makam melekleriyle inip Büyük Resule mezar olacak noktadan bir avuç beyaz ve nurlu toprak aldı.Toprağı Cennet ırmaklarında yuğurdular.Toprak inci gibi ağarıp etrafa ışık saçmaya başladı.Melekler toprağı aldılar, Arş ve kürsü , yer ve gök, dağ ve derya, her tarafta dolaştırdılar.Allah Resulünün fazilet ve üstünlüğünü anladılar. O demde Âdem Peygamberden nam ve nişan mevcut değildi.>>
Yine bir rivayete göre Allah, Âdem’ in kalbine ilham etti, o da sordu:
<<─Allahım, beni niçin Ebu Muhammed diye künyeledin?>>
<<─Ya Âdem, başını kaldır da bak!>>
Hazret-i , Âdem başını kaldırınca Arş’ da Allah Resulünün nûrunu gördü.
<<─Allahım, bu nasıl nur, böyle?..>>
<<─Bu senin zürriyetinden bir Peygamberin nurudur ki, ismi göklerde Ahmed ve yerlerde M……….’dir. O olmasaydı, sen de olmazdın,kitabın kâinat da…>>
Hadîs âlimlerinden Hakim’in rivayetine göre,Âdem Peygamber, Allah Resulünün mukaddes isimlerini Arş üzerine yazılmış gördü ve şu hitabe erdi :
<<─Ya Âdem; eğer M……….olmasaydı seni yaratmazdım!>>
İmam Abdürrezak’dan:
Câbir Bin Abdullah-ülEnsârî, Allah Resulüne baş vuruyor :
<<─Anam, babam sana feda olsun, ey, Allahın Resulü;söyle bana ,Allahın ilk yarattığı şey nedir?>>
Şu karşılığı alıyor:
<<─Allah her şeyden evvel seninPeygamberinin nurunu, kendi nurundan yarattı. Öyle ki, o nur, Allahın kudretiyle dilediği yerde dolaşır, gezerdi. O zaman, ne Levh, ne Kalem, Ne Cennet, ne Cehennem, ne Melek, ne Gök, ne Yer, ne güneş, ne ay,ne cin ve ne insan vardı.>>
Sonra şöyle devam buyuruyorlar :
<<─Allah, âlemleri yaratmak dileyince o nûru, dört parçaya ayırdı: Birinci parçadan Kalemi, ikincisinden Levhi, üçüncüsünden de Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dörde bölerek birinci cüz’ünden Arş’ı taşıyan melekleri, ikincisinden kürsüyü, üçüncüsünden öbür melekleri yarattı. Son cüz’ü de yine dörde ayırıp ilk bölümünden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden Cennet ve Cehennemi yarattı. Son bölümüde dörde taksim etti ve ilk kısmından mü’min gözlerin nurunu, ikincisinden İlâhî marifet yuvası olan kalb nurunu, üçüncüsünden de gönüldeki tevhid nurunu yarattı.>>
Ubâde Bin Sâmit :
<<─Sahabi : Allahın Resulü buyurdular ki:Allahın ilk yarattığı kalemdir. Allah kalemi ve ona emretti : Yâ kalem, yaz!Kalem sordu :Ey Rab, ne yazayım? Şu emri aldı : Her şeyin kaderini yaz!>>
Hazret-i Hüseyin yoliyle İbn-i Merzuk :
<<─ Âdem Peygamberin yaradılışından ondört bin yıl evvel, Rabbimin karşısında bir nurdum ben, buyurdular Allahın Resulü…>>
Haber şöyledir:
Allah, Âdem Peygamberi yaratınca, Muhammedî Nuru ona geçirdi. Âdem’ in alnı bu nurla parıldadı ve bu nur, geriye kalan bütün nurları söndürdü. Allah, Âdem’İ taht üstüne çıkarıp oradan meleklerin omuzlarına yükletti. Melekler, Allahın emriyle Âdem’e gökleri tavaf ettirdiler, ilk insan ve Peygambere göklerdeki melekler âlemini seyrettirdiler. Muhammedî Nur Hazret-i Âdem’ in başında yüz yıl kaldı…Göğsünde yüz yıl ve ayaklarında yüz yıl …Ondan sonra Allah, bütün mahlûklarının isimlerini Âdem’ e öğretti. Meleklere de Âdem’e secde etmelerini ferman etti. Bütün melekler secde ettiler.Şeytan etmedi. Bu yüzden Allah gazap edip İblis’i göklerden sürdü.
Âdem’e edilen secde yüceltme (ta’zim) secdesidir, tapma (ibadet) secdesi değil… Kardeşleri tarafından Yusuf’a edilen secde gibi… Hakikatte secde Allaha’dır, vasıtalarsa kıble yerindedir. Burada Âdem Peygamber bir kıbleden ibaret… Nitekim Kâbe’ye karşı secde Allah’adır ve Kâbe kıble hikmetinin merkezidir.
Câfer-i Sadık Hazretlerinden :
<<─ Âdem’ e ilk secde eden Cebrail’ dir. Sonra Mikâil, daha sonra İsrafil ve en son Azrail… Peşlerinden mukarribîn denilen yakınlık melekleri…>>>
İbn-i Abbas’dan öğreniyoruz ki, Âdem Peygambere secde edildiği zaman, Cuma günü zeval vaktiyle ikindi arasıydı.Peşinden Allah, Âdem’in sol kaburga kemiğinden Havvâ’yı yarattı. , Âdem uykudaydı. Uyanıp yanında Havvâ’yı görünce kalbi ona aktı ve elini uzattı.
Melekler Haykırdı :
<<─Ya Âdem, hareketsiz kal!>>
Cevap verdi :
<<─Niçin hareketsiz kalayım? Allah onu benim için yarattı.>>
<<─Mehrini eda et!>>
<<─Mehri nedir?>>
<<─M……….Mustafa’ya üç kere salâvat getirmek …>>
Böylece Allah huzurunda ve Muhammedî Hakikat önünde ilk nikâhölçülendirilmiş oldu.
Allah, Hazret-i Âdem ve Havvâ’ya Cennet nimetlerini mübah kıldı, yalnız belli başlı bir ağacın meyvesinden yemeği yasak etti.
Şeytan, Âdem ve Havvâ’yı kıskandı. Kıskançlık bu dünyada ilk defa Şeytanın eseri… İblis kıskançların şeyhidir ve bu devirde sayısız mürid sahibidir.
Şeytan, Cennet kapısına geldi ve hileyle içeriye girdi. Çığlık kopararak ağlamak da İblis’den kalmadır.
Âdem, ve Havvâ, Şeytanın bu halinden üzüldüler ve ona niçin ağladığını sordular :
<<─Şunun için ağlıyorum ki, dedi şeytan; yakında ölüm gelecek ve siz cennet nimetlerinden ayrılacaksınız. Size ölümsüzlük ağacını göstereyim de onun yemişlerinden tadın ve ölümsüzlüğe kavuşun!... Yemin ederim ki, muradım sizi kurtarmak, size öğüt vermektir.>>
<<─İlk defa yalan yere yemin de İblis’in işi ve bu cinayet de ondan kalma…
Âdem ve Havvâ Şeytana kandılar ve yasak meyveye sokuldular. Evvelâ Havvâ elini uzattı ve meyveyi yedi, yer yemez de ne hoş şey, diyerek Hazret-i Âdem’e yemesini telkin etti. Biricik dayanakları, Allah üzerine yalan yemin olmayacağıydı.
Allah Âdem’e hitap etti :
<<─YâÂdem! Sana bütün Cennet nimetlerini bağışladım ve dilediğin gibi zevklenmene izin verdim. Yetmez miydi ki, gittin, yasak ettiğim yemişten yedin?>>
Âdem cevap verdi :
<<─Evet, Allahım, verdiklerin bol bol yeterdi. Ama ben öyle sandım ki, senin adın üzerine yalan yere yemin imkânsızdır. Bu yüzden kandırıldım.>>
Allah buyurdu :
<<─İzzet ve celâlim hakkı için seni yer yüzüne indireyim de orada ancak mihnet ve meşakkatle geçinmenin tadını tadasın…>>
Yine İbn-i Abbas’dan :
Allah :
<<─ YâÂdem, niçin böyle yaptın?>>
Deyince Âdem şu cevabı verdi :
<<─Allahım, bana ne olduysa Havvâ’dan oldu. Onu sözüne uydum.>>
Allah buyurdu :
<<─Ben onu belâ ile gebe kalıp belâ ile doğurmaya ve her ay hayz görmeye mahkûm edeyim de görsün…>>
Rivayete göre Hazret –iÂdem, yeryüzüne indirilince yüzlerce yıl ağladı…
Sahabîlerden Mücahid :
<<─ Âdem Peygamber, başını göğe kaldırmadan yüz yıl ağladı. Gözlerinin yaşından öd ağacı kokusu vesair güzel rayihalar tütüyordu. Havvâ da, ağladı. Onun da gözyaşlarından karanfil kokusu vesair güzel rayihalar…>>
Rivayete göre Hazret-i Âdem, meleklerin gökten inip çıktığını gördükçe içi yanar ve evvelki vatanını özlerdi. Şu halde insanoğlu, bir şuç işleyip sevdiği şeyden ayrı düşmek felâketine uğramamanın çaresini Âdem Peygamber hikmetinde bulmalıdır.
Âdem Peygamberin günah bahsinde sayısız hikmet vardır.Bunlardan bir kısmı anlaşılabilir ve anlatılabilir, bir kısmı da anlaşılamaz ve anlatılamaz.
Eğer Âdem Peygamber yeryüzüne inmeseydi, mücahidlerin cihadı ve âbidlerin ibadeti, tecelli zemini bulamaz, tövbe edicilerin solukları göklere çıkmaz ve günahkârların gözyaşları yere dökülmezdi. Bunlar, hep, Allah için sevgili şeylerdir. Belki de gerçek oluşun biricik yolu …
Allah buyurdu :
<<─YâÂdem, eğeryakınlık diyarında sürülüp uzaklara atılmadınsa bil ki, ben yakınım ve duacıların dileklerini kabul ediciyim. Eğer Cennetten çıkarılman kalbine inkisar verdiyse, bil ki, ben kalbleri kırık olanların yanındayım. Eğer göklerde tesbih eden meleklerin seslerini duymaktan mahrum bırakıldınsa, bil ki, yeryüzünde günahkârların iniltisini dinlemek sana karşılık oldu. Günahkârların iniltisi bana meleklerin tesbihinden daha sevgilidir, Çünkü ân olur ki, ibadettekilerin tesbihine gurur karışır, günahkârların çığlıklarıysa inkisar ve küçüklükle ziynetlenir. Eğer siz günah işlemeseydiniz ben sizi helâk edip, yerinize günah işleyecek ve sonra istiğfar edip ağlayacak insanları yaratır ve onları bağışlardım.>>
Görün ve anlayın, Allahın lûtuflarını ki, kalbi burkulana inayet edince onun mihnet ve meşakkatleri ikbal ve saadete döner;yardımını esirgediği kuluna da çalıştığı fayda vermez iyi sanılan işleri kendisine vebal olur.
Allah Hazret-i Âdem’in inayet ve tövbesini kabul etti. Şeytan da İlâhî lânete uğrayıp bunca zaman ettiğihiçe indi ve rahmet dergâhından kovuldu.
Ölçü :
<<─ Âdem’ e bütün ilimlerin ilmi verildi. İlim gereğince amel edilmedikçe kemal bulamayacağına, Cennet ise amel diyarı olmadığına göre Âdem’in Cennetten yeryüzüne indirilmesi gerekti. İblis de şekaveti icabı kıskançlığa düşüp Âdem’in Cennetten çıkarılmasına çalıştı. Ama şundan gafil bulunuyordu ki, Âdem, yeryüzüne indirildikten sonra amel faziletine erecek ve eski halinden çok üstün derecelere çıkıp ebediyen kalmak üzere tekrar Cennete girecektir.>>
Bir ölçü daha :
<<─ Eğer Allah Âdem’in günahını Cennette bağışlasaydı; yalnız bir günah ve bir Günahkârın suçunu affetmiş olmakla kalacaktı. Böylece lûtuf ve rahmetin derecesi görülmemiş olacaktı. Ama onu dünyaya indirip soyundan sayısız Günahkârı affetmekle, kereminin derecesini göstermek istedi. Âdem’in Cennetten çıkarılmasında en büyük hikmetse zürriyetinin meydana gelmesi için açılması… Cennet, çocuk sahibi olunacak yer değildir. Aynı hikmete bağlı olarakÂdem’in zürriyetindenCennete lâyık olmayanların dışarıda kalmaları icabı da mevcut…>>
Allahın bütün fiillerinde hikmet vardır. Kiminin yüzü açık, kiminin gizli… Kişi, aklı yeterince bir pay alır. Ama işlerinin kemaliyle sır ve hakikatini yine kendisi bilir.
İman ehlinin, sonunda varacakları yer Cennettir.
Kur’ ânda buyuruluyor:
<<─ Müjdele şu kimselere ki, iman getirip doğru amelden ayrılmayacak olurlarsa, altından ırmaklarakan Cennetler onlarındır.>>
<<─ Hazret-i Âdem Cennetten çıkarıldığı zamannazar edip gördü ki,Arş’ta ve Cennetin yer yerinde <>adının yanında M………. İsmi var… ÂdemO’nun kendi zürriyetinden bir resul olduğunu ve eğer O olmasaydı yaratılışın olmayacağını öğrenince yalvardı :
<<─Ey Rab; beni bu oğlum hürmetine affet!>>
Cevap aldı :
<<─ Eğer bütün gökler ve yerler halkı için bu evlât hürmetine benden rahmet ve şefaat istesen dileğin kabul olunur.>>
Hazret-i Ömer’dennakil :
<<─Allahın Resulü buyurdular : Âdem suç işleyip günaha girince Allaha yalvardı : Yârab, M………. Aşkına beni affet!.. Allah sordu : M……….’i nasıl öğrendin; ben henüz onu vücuda getirmedim? Âdem dedi ki : Sen beni yaratıp kalıbıma ruh üflediğin zaman başımı kaldırıp Arş’a baktım. Orada bir yazı vardı Allahtan başka ilah yok, ve M………. Onun Resulü… sen ismini, insanoğlunun en üstün ve sevgilisi olandan başkasına bağlamayacağına göre O’nun kadr ve kıymetini burada anladım. Allah mukabele etti : Doğru söyledin, yâ Âdem, O benim için insanoğlunun en sevgilisidir;mademki O’mun aşkına bendenmağfiret istiyorsun, seni affettim.>>
Selmân Farisî’nin bildirdiği hadîsten :
<<─ Cebrâil Allahın Resulüne gelip dedi : Rabbin buyuruyor ki, eğer İbrahim’i edindimse seni de sevgili edindim ve senden daha keremli bir mahlûk yaratmadım. Dünya ve halkını şunun için yarattım ki, senin kerem ve faziletinin bence ne olduğunu kendilerine göstereyim. Sen olmasaydın, dünyayı yaratmazdım.>>
Allah,Havvâ’yı yaratıp Âdem’e verdikten sonra Âdem’in Havvâ’ya geçen feyzile kırk oğlan çocukları oldu. Havvâ her defasında ikiz doğuruyordu. Yalnız Şît’i tek doğurdu. Peygamberlik Âdem’den Şit’e geçtiği için tek… Âdem’in vefatından sonra Âdem evlâdına Şit vasî oldu. Oda kendi oğluna, babası Âdem Peygamberden aldığı öğüdü verdi :
<<─ Taşıdığın Muhammedî Nuru tertemiz kadınlar yoliyle sahibine ulaştır ve kirli kadınlara yakınlık gösterme! Bu öğüdü de, benim soyumdan gelecek her baba, oğluna geçirsin!>>
Âdem Peygamberden, insanlığın Tâcına baba olmak şerefini taşıyan Abdullah bin Abdülmuttalib’e kadar hâl böylece devam etti. Allah, Sevgilisininnesebini cahiliyet pisliğinden korudu.
Hazret-i Ali :
<<─ Allahın Resulü şöyle buyurmuşlardır : Ben nikâhdan doğdum, zinadan gelmedim. Âdemden anam ve babama gelinceye kadar cahiliyetin o kirli fiilinden bana zerre bulaşmadı.>>
İbn-i Abbas da,Allah Resulünün aynı sözlerini kaydettikten sonra ilâve eder:
<<─Ne zaman benim nesebimde iki kol olursa, ben onların hayırlısında bulunurdum.>>
İbn-i Abbas bir âyetin tefsirinde şu meali kullanmıştır :
<<─ Seni Peygamber kolundan peygamber koluna naklettim. Tâ dünyaya getirinceye dek…>>
Cefar bin Muhammed’den babası yoliyle gelen rivayetle, Enes bin Malik’ten rivayet, aynı âyete bir okunuş farkiyle şu iki mânayı verir :
<<─Resule cahiliyet kirlerinden zerre bulaşmadı.>>
<<─Size içinizden en nefîsinizden Resul geldi.>>
Âyetteki açık delâlet, Allah Resulünün nesebindeki temizliktir.
Hadîs meali :
<<─ Ben soy bakımından sizin en nefîsinizim.>>
Bu hususta daha nice hadîs…
Abdullah Bin Ömer’den İmam-ı Taberâni’nin nakli :
<<─Allah, mahlûkların arasında halislerini ve iyilerini ayırd etti.Mahlûkları arasında insanı seçti.İnsanlar arasında Arabı seçti.Arabın içinden de beni seçti. Ben de daima seçilmişlerin seçilmişi olmaktan uzak kalmadım. Bilin ki, Araba muhabbet bağlayan beni sevmiş olur; ARABAnefret bağlayan da beni sevmeyendir.>>
|