Milli politika Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
87 - Ocak / Mart 2016
Başlıca züğürtlüğümüz: millî politika… Kenyalıdan Yunanlıya kadar herkesin bir millî politikası var da bizim yok… Sorsalar bize “Millî politikanız nedir?” diye “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden başka verebileceğimiz bir cevap yok… Halbuki isteği olmayan millet, gâyesini kaybetmiş bir kalabalık demek…
Hâdiseler göstermiştir ki, İkinci Dünya Harbi’nden sonra cihan düğümü, çözüleceği yerde büsbütün sıkılmış ve iki taraflı sun’î birer sulh siperine çekilen dünya, bu düğümün çözülmesi için yıllarca Üçüncü Dünya Savaşı’nı beklemiştir. Bu bekleme devresi hâlâ sona ermiş değildir.
İkinci Dünya Harbi’nden, bizi, İnönü’nün kurnazlığı değil, hâdiselerin dehâsı, yâni kaderin engelleri kurtardı. Üçüncü Dünya Savaşı gerçekleşecek olursa, kaderin bizi tekrar koruyacağına ait en küçük ihtimal mevcut değildir.
İkinci Dünya Harbi’nde kapitalizma ve liberalizma cephesi, bir an için komünizma ve materyalizma cephesinden daha tehlikeli gördüğü kendi azmanı nazizma ve faşizmayı tasfiye ettikten sonra, bu arada yıkamadığı aslî tezat kutbuyla karşı karşıya kalmış bulunuyor.
Üçüncü Dünya Harbi, işte Batı dünyasının her iki zıt iklimi arasındaki er veya geç hesaplaşma zaruretinden doğacaktır ve doğum ne kadar gecikirse geciksin, bir ana rahmini çatlatırcasına meydana gelmeye mahkûmdur.
Ural dağlarından Missisipi boylarına kadar, târihî buhranını yaşayan ve onu var kuvvetiyle yenmeye çalışan Batı cemiyetinin bu iki muazzam bölümü arasında hâlimiz ne olacaktır?
Millî politikanın cevâbı işte bu sualdedir.
Dâvayı komünizma ve materyalizma cephesi kazanırsa, milletçe ölüp silinecek; kapitalizma ve liberalizma cephesi kazanırsa da, gereken şahsiyet ve hayat ehliyetine ulaşıncaya kadar sürünmek var! En hazini, ne taraf kazanırsa kazansın, harcanıp gitmek gibi bir tehlike karşısındayız; ve bu çıkmaz sokak, bize, düşük “Millî Şef’ten kalma bir mahkumiyettir.
Bu kadar çetin muadele karşısında, mutlaka doğru ve sâlim, fakat gayet basit ve ucuz bir sezişle kapitalizma ve liberalizma cephesinin sığıntısı olmak, bize, köklü ve mesnetli hiçbir çâre vaat etmez.
Evet, dış tehlike bakımından, o türlü veya bu türlü, nihâyet siyahla kızıl arasında birinden birini seçmeye mecbur olmak gibi bir çâresizliğe getirildik. Bu hal işte, şu veya bu şahsın ve kısa devrelerin suçu olmaktan ziyâde, topyekûn inhitat târihimizin bir neticesi oldu.
Şimdi bütün dâva, millî politkamızı mecburen demokrasi dünyâsına bağlarken, bir gün dünya muvazeneye kavuşunca o dünyanın sığıntısı ve dilencisi olmaktan bizi kurtaracak seviyeyi tutmaktır.
Bu seviye, ancak dünya sathı üzerinde zaman ve mekân iddiası olan millî bir ruha varmakla tutulabilir.
Şahsiyet köküne bağlı büyük politikası olmayan milletlerin bayrağını, müttefiki de olsa Batı insanları her vesileyle yırtar; şahsiyet ve millî politika sâhibi olanlara da bayrağıyla selâm verir. (Çerçeve 3, 30.06.1965)
|