Giyim Kürsü Kainatın Efendisi Sayı:
97 -
Sahabî Eb-il-Ahvas Hazretlerinin babasından rivayeti:
“Allah’ın Resulü beni eski elbiseler içinde gördüler ve dediler: “Senin malın var mıdır?” Cevap verdim: “Vardır, ey, Allah’ın Resulü!” Tekrar sordular: “Ne gibi malların var?” Dedim: “Allah’ın bana verdiğinden, deveden ve koyundan malım var, ey, Allah’ın Resulü!” Buyurdular: “Öyleyse Allah’ın sana verdiği nimetlerin eseri, üzerinde görünsün!”
Bir kere saçları dağılmış birini gördüler ve buyurdular:
“Bu adam başını örtecek bir şey bulamaz mıydı?”
Bir kere de kaftanı kirli bir insan için dediler:
“Bu insan elbisesini temizleyecek bir şey bulamaz mıydı?”
Hadîs meali:
“Allah, verdiği nimetin eserini kulu üzerinde görmeği sever.”
Ve buyurmuşlardır ki:
“Allah’ın ihsan eserinin kişi üzerinde zuhur etmesi o güzellik yönündendir ki, Hak onu sever ve nimetin belirtilmesi nimetin şükrü olur.”
Bu yüzden zâhirin güzelliği bâtının da güzelliği yerine geçer. Böylece zâhir güzelliği olan nimet eseriyle beraber bâtın güzelliği olan nimet şükrünü, Allah, kulu üzerinde görmeyi sever. Bunun için, kuluna, zâhirini güzelleştirmesi için kıyafet vermiştir.
Âyet meali:
“Ey, insanoğulları! Biz size libas indirdik. Avretlerinizi örtmeniz ve güzelleşmeniz için… Takvâ libası hepsinden hayırlıdır.”
Beyzavî tefsiri yukarıdaki gibidir. Bu İlâhî ferman, kişinin, dışını güzel kılık ve içini takvâ elbiseleriyle ziynetlendirmesini, Hak nazarında makbul ve muteber gösterir.
Buyurmuşlardır ki, Allah, sözde, işde, görünüşte ve giyinişte güzelliği sevdiği gibi, bu sayılanlarda çirkinliği sevmez.
Görünüş ve giyinişte güzellik üç sınıftır: Birincisi makbul olanı, ikincisi menfur olanı, üçüncüsü de ne makbul, ne de menfur olanı…
Birincisi Allah için olanı ve onu düşünerek yapılanı… Allah ve emirlerini sevdirmek için… Nitekim Allah’ın Resulü, elçiler geldikçe giyimlerini ayrıca değerlendirirlerdi. Harp kılık ve âletlerinin de küfre çalım göstermesi aynı gayeye bağlıdır. Hepsi Allah için… İslâm’ın şan ve şerefi ve dinin heybet ve şevketi için…
Menfur olan giyim ve kuşam, sadece gurur ve taazzum kasdiyle dünya ve riyaset hırsı için bürünüleni…
Üçüncüsü de, her iki gayeden uzak olarak sadece zevk için yapılanı… Yani ne Allah ve din, ne de dünya ve nefsaniyet için olup, şeriat müsaadesinden faydalanılarak maksadsızca yapılan… Bu takdirde fiil, ne medhe, ne de zemme müstahak olur…
Belirtilen hadîs ve ölçülerden murad, insanın, lisanına doğrulukla, kalbine ihlâs ile, uzuvlarına ibadetle ve bedenine iyi giyimle güzellik vermesidir. Yani baştan başa sünnete ve onun inceliklerine uyması…
Allah’ın Resulü’ne elbise yaraşması mevzuunda Câbir Bin Abdullah Hazretlerinin rivayeti:
“Allah’ın Resulü’nü, mehtaplı bir gecede gördüm. Üzerlerinde kırmızı bir hırka vardı. Bir ona baktım, bir ayın ondördüne… Allah’ın Resulü bana kamerden daha güzel göründü.”
Berâ Bin A’zib Hazretleri de Câbir Hazretlerini teyid eder ve der ki:
“Kırmızı elbise içinde Allah Resulünden daha güzel kimse görmedim.”
Hâsılı, Kâinatın Efendisi’ne kırmızı elbisenin fevkalâde yaraştığını nice sahabî ifade etmiştir. Şu var ki, bu libasın sâfi kırmızı olduğu sanılmamalıdır. Siyah renk üstüne yol yol kırmızı bir kumaş… Yoksa yekpâre kırmızı renk yasaklanmıştır. Buharî ve Müslim Sahihlerinde, Allah Resulü’nün kırmızı at eğeri yastıklarını da yasakladıkları kaydı vardır.
Müslim “Sahih”inde İbn-i Ömer rivayeti:
“Bir gün Allah’ın Resulü benim üzerimde kırmızı renkli iki gömlek gördüler ve dediler: “Bu renkler kâfirlere aittir. Bu renkteki şeyleri giymeyin!”
İmam-ı Nevevî:
“Kırmızı kumaşlar üzerinde din âlimleri ihtilâf halindedirler. Sahabî ve tâbilerden bütün âlimlerce kırmızı renk mübahtır. İmam-ı Âzam, İmam-ı Şafii ve İmam-ı Malik Hazretleri onlara uyup mübah olduğu hükmüne iştirak ettiler. Bu rivayete göre ise İmam-ı Malik evlerde kırmızı giyinmeyi caiz görüp mescitlerde ve umumî yerlerde mekruh saymıştır. Âlimlerden, başka bir topluluk da kırmızı libası tenzihî kerahetle mekruh görmüşlerdir. Yasaklanışı da tenzihî kerahet sınırı içinde kabul etmişlerdir. Zira Allah Resulü’nün kırmızı kumaştan giyinmiş olmaları ve buna karşılık yekpare kırmızı yasaklamaları da bu hududu gösterir.”
Allah Resulü’nün, hırkaları altına giydikleri, entari uzunluğunda gömlek mânasına “izar” denilen kılık mevzuunda Ebu Bürde Hazretleri anlattı:
“Hazret-i Âyişe bize kaba bir “izar” ve çamaşır çıkarıp Allah Resulü’nün bu kisveler içinde ruh teslim ettiklerini söylediler.”
Hazret-i Âyişe:
“Allah’ın Resulü bir sabah, üzerlerinde siyah kıldan bir kisve olduğu halde evden çıktılar.”
Urve Hazretleri:
“Allah Resulü’nün cübbeleri dört zirâ uzunluğunda, iki zirâ ve bir karış enindeydi. Üzerlerine alıp elçilere çıktıkları cübbe ise yeşildi ve aynı ölçülerdeydi.”
Zirâ takriben ikibuçuk karış boyunda bir ölçüdür.
Allah Resulü’nün mübarek arkalarında elbise kirlendiği görülmüş şeylerden değildi. Üzerlerine sinek konmaz ve mübarek cismini sivrisinek vesair haşereler incitmezdi.
Taylesan dedikleri, başa giyilip iki ucu omuzlar üzerine sarkıtılan İran kaynaklı giyim tarziyle alâkalandıklarına dair, bazı müphem rivayetlere rağmen, hiçbir emin haber mevcut değildir. Aksine bu kılığın Yahudi ve bir küfür zümresine ait olduğunu belirten bir hadîs vardır.
Enes Bin Malik Hazretleri taylesanlı birkaç kişiye rastlayıp şöyle diyor:
“Bunlar, Hayber Yahudilerine benzer ne acayip insanlar!”
Bu bakımdan, eskilerden ve sonrakilerden bir topluluk:
“Bir kavme benzemek isteyen ondandır!”
Tarzındaki hadîs ölçüsünce Taylesanı kerih görmüşlerdir.
Ayrıca:
“Bizden olmayana benzemek isteyen bizden değildir!”
Mealindeki hadîs bu mevzuda her şeyi halleder.
Hicret başında Allah Resulü’nün mübarek başlarına bir örtü alarak Hazret-i Ebu Bekr’e gitmeleri, halktan gizlenmek maksadına bağlıydı. Bu tarzın taylesan kılığiyle ilgisi olmadığı gibi, mübarek başlarından örtünmek de âdetlerinden değildi.
Enes Bin Malik Hazretlerinin:
“Başlarını örtmeleri çok vâki olurdu.”
Demeleri, sıcaktan veya başka zaruretler yüzünden ihtiyaç hâsıl oldukça vâki hallerdir. Buna rağmen, Allah Resulüyle Sahabîlerinin, gerek taylesan giymek, gerekse başı örtülü kılıklara bürünmek hususunda menfi tavır almadıklarını iddia eden âlimler de olmuştur.
Bir gün önlerinden, başı bir örtü içinde bir şahıs geçti. Allah’ın Resulü bu örtülü şahsı görünce dediler:
“İşte bu şahıs, fitne gününde doğru yolu tutacaklardandır!”
Sahabîlerden biri, örtülü şahsa yaklaşıp yüzüne bakıyor ve görüyor ki, o Hazret-i Osman’dır.
Bir rivayete göre de, Hazret-i Hasan’ın, aynı şekilde örtülü olarak namaz kıldığı görülmüştür.
Hazret-i Hüseyn’in de taylesan giydiği tespit edilmiştir.
Enes Bin Malik Hazretlerinin gördüğü Taylesanlı Yahudilerin ise sarı renge bürülü oldukları ifade olunmuş ve o zaman küfrün şiarından olan taylesanın sonradan bu şiarını kaybettiği bildirilmiştir.
Habeş Sultanı, Allah’ın Resulü’ne, ayakkabının içine giyilen ve edik denilen, mesvâri bir çift potin gönderiyor. Allah’ın Resulü onları giyiyorlar ve üzerlerine meshediyorlar. Bu edikler düz deriden… İçleri abâ, çuha veya bez kaplı değil…
Dıhye’de Kâinatın Efendisi’ne bir çift edik hediye ettiler. Kâinatın Efendisi, bunları da mübarek ayaklarına giydiler.
Ayaklarındaki, sandal şeklinde nalınlara gelince, Buharî yoliyle Enes Bin Malik’ten öğreniyoruz ki, bu sandalların baş parmaktan geçen ve böylece sandalı ayağa bağlayan birer bandı vardı.
Abdullah Bin Ömer Hazretleri’ne, debagat olunmuş, yani temizlenmiş deriden sandal giymesinin sebebini soruyorlar.
Şu cevabı veriyor:
“Allah’ın Resulü’nü gördüm. Kılları temizlenmiş, debagat olunmuş ayakkabı giyer ve onların üzerine abdest alırdı. Ben de o cinsten ayakkabı giymeyi severim.”
Ömer Bin Hâris:
“Kâinatın Fahri'ni gördüm. Dikili ayakkabılar üstünde namaz kılarlardı.”
Hazret-i Âyişe:
“Allah’ın Resulü, ellerinde oldukça ayakkabı giymekte, saçlarını taramakta, abdest almakta ve yıkanmakta sağ taraflariyle başlamayı severlerdi.”
Ebu Hüreyre Hazretlerinden hadîs meali:
“Aramızdan biri ayakkabısını giyerken, sağ, çıkarırken de soliyle hareket etsin!”
Ebu Davud rivayetine göre ayakta fotin giymeyi hoş görmezlerdi.
(Giyim bahsi sona erdi, Mühür bahsi ile devam edilecek)
|