Mavi vatan savunması Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
103 -
Libya’ya asker gönderme tezkeresi TBBM’de onandı. Bu tartışmalar başladığında da milletimizin en aydın geçinen kesimlerinin dahi konu hakkında ne kadar bilgisiz ve ilgisiz olduğu da acı biçimde ortaya çıktı.
Millî menfaatlerimizi ilgilendiren bu gibi bir konunun dahi ideolojik yaklaşımlarda bağımsız olarak tartışılamadığı, insanların bilgi sahibi olmadan fikir hattâ fikr-i sabit sahibi olduğu da görülmüş oldu. Oysaki böyle bir mevzuda tek tartışma açısı millî menfaatlerimize neyin uygun olduğu, alınmak istenen tedbirin buna hizmet edip etmediği veya nasıl daha iyi hizmet edebileceği olmalıydı.
Halbuki Turgut Reis tarafından fethedilen Libya yabancımız değil. 360 yıldan fazla Türk hâkimiyetinde kalmış ve halk tarafından hâlâ saygı gören Turgut Reisin türbesi Trablusgarb’da bulunuyor. Bundan başka ecdad bu toprakları pek çok eserle de mâmur etmiş. Pek muhtemeldir ki eğer Türkler olmasa Libya’nın ve kuzey Afrika’nın akıbeti de Endülüs’ten farklı olmayacak ve oranın halkı İspanyol, İtalyan vs kılıcıyla Katolik yapılacak idi. Peki yaklaşık 100 yıl sonra Libya neden gündeme geldi ve millî menfaatlerimizle nasıl bir ilgisi var?
Mâlûmlarınız olduğu üzere Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ve Avrupa pazarına ulaştırılması bağlamında Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır, Suudî Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri Türkiye’ye karşı ittifak etti. Yunanistan’ın GKRY’nin enerji nakil hatlarına sahiplik yapma emeli yanında, karasularını, münhasır ekonomik bölge sınırlarını, deniz yetki alanlarını bu fırsattan istifade ederek bir oldu bittiyle kabul ettirme emeli de var ki bu ikincisi, hidro karbon bağımlılığının ömrünün birkaç on yıl diğerinin etkisinin nesillerce sürecek olması sebebiyle bizim açımızdan daha önemli ve hattâ hayat memat meselesi. Eğer Yunanistan’ın istediği olsaydı ve Sevilla haritası denen harita kabul edilmiş olsa denizlerimizde balık bile tutamayacak bir tablo ile karşı karşıya kalacaktık:
Bu Yunan iddiası haklı olarak ülkemiz tarafından kabul edilmediği gibi, deniz yetki alanımızı Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle ikili anlaşma ile genişletme imkânını da uluslararası hukuk tanıyor. Bu maksatla da Libya ile bir anlaşma imzalandı ve karşılık olarak her iki ülkenin de lehine olacak şekilde deniz yetki alanları yeniden belirlendi.
Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanımızın ifadesiyle “Doğu Akdeniz’de Libya ile yapılan anlaşma, Yunanistan ve GKRY’nin savunduğu, AB’nin desteklediği Sevr niteliğindeki sözde Seville Haritası üzerinden Türkiye’yi 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetme gayesiyle yapılan siyasî oyunları bozdu” ifadesini kullandı.
Peki Yunanistan’ın bu akıl dışı iddiası neye dayanıyordu? Adaların da kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hesabında dikkate alınması iddiasına dayanıyordu. Bir büyükelçimizin özetlediği gibi:
“Kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında uluslararası hukukun koyduğu kural, sınırlandırmanın hakça olması. Bu anlaşma da hakkaniyet ilkesi çerçevesinde yapılan bir anlaşma çünkü uluslararası hukukta, Rum ve Yunanlıların iddialarının hilafına, adaların otomatik olarak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratma hakları yok. Sınırlandırmada adaların özel konumlarına bakılıyor, kıyı uzunluklarına bakılıyor, bulundukları coğrafyaya bakılıyor ve uluslararası mahkeme kararlarında da ikili anlaşmalarda da adalara hiçbir şekilde deniz yetki alanı verilmiyor. Türkiye de bu hakçalık prensibiyle hareket ederek bu anlaşmayı Libya'yla yaptı.”
Uluslararası hukuk açısından müeyyidesi olmayan bir anlaşma yok hükmünde olacağından, bu anlaşmanın tarafı olan Libya meşru hükümetinin çağrısıyla askerimizin Libya’ya gönderilmesi için Anayasa açısından zorunluluk olduğundan da TBMM’den onay ve yetki alındı.
Netice itibarıyle, bir nolu haritaya bakıldığında görüleceği üzere Türkiye’yi bırakın tabiî deniz altı doğal kaynaklarından istifade etmeyi denize bile çıkamaz hale getirecek bir harita tıpkı Sevres’in yırtılıp atıldığı gibi atılmış oldu; zira vatan sadece karadan ve topraktan ibaret değil, deniz hava ve hattâ uzay dahi bu vatanın unsuru, hattâ kendisi. Vatan işgal edilirse ne tepki vereceksek denizlerimiz yani mavi vatan işgal edildiğinde de aynı tepkiyi vermek ve bu hakkımızı sonuna kadar savunmak da vatan borcumuz değil midir?
|