Anadolu; Âb-ı hayat Kadir Bayrak Sayı:
106 -
Uzun zamandır, cemiyete ümitsizlik hali pompalanıyor. Kasıtla ve bir plân dâhilinde. İçinden geçtiğimiz hastalık sürecinin de bu amaca hizmet ettiğinden şüphem yok. Ne acı ki iki gününü birbirine eş geçirenin aldanacağı prensibine baş kesmiş ve sırf bu sebeple en dinamik olması beklenen kesim, bu algıya diğerlerinden fazla kapılıyor. Şahit olduğum dost meclislerindeki sohbetler, ne zamandır “biz adam olmayız”, “bu cemiyetten bir şey olmaz” cümlesiyle bitiyor. Küllerinden doğma, basiret, feraset, Anadolu irfanı gibi tabirlere, bir daha asla kök bulmaz, yeşillenmez, asılları tarihin derinliğinde kalmış nostaljik hislenmeler olarak bakılıyor.
Bu halin tabii bir neticesi olarak hepimiz, toptancı bir anlayışla “insan”ı merkeze alarak şehirleri, bölgeleri, ülkeleri, milletleri etiketleme yarışı içindeyiz. Falanca şehirli, filanca gruptan, şu partili mi; hükmü ver, mührü vur; ondan adam olmaz deyip her türlü hakareti, iftirayı reva gör… Bu yanlışın, inandığımız değerlere göre en basit karşılığı kul hakkına girmek… Buna rağmen hayatın her alanında hele sosyal medya denilen mecrada birbirinin hakkına giren, birbirinin günahını sırtlanan o kadar çok ki… “Gerçek müflis kim?” hadisinin tecellisine bütün zamanlardan daha fazla muhatabız bugün…
Evet, cemiyette bir bezginlik, yılgınlık, tembellik, yeis hali var. Fert ve toplum plânında, değerlerinden uzak hayat sürmenin neticesi olarak ortaya çıkan daha başka arızalarımız da sayılıp dökülebilir. İnkâr edecek değiliz. Ama adı her ne olursa olsun bütün bu menfi hallerimiz, koca milleti bir kalemde silip atmayı gerektirmiyor. Nice günahsızların olduğunu da unutmadan bu sayılanlar, bizi günahkâr yapar mı yapar ama cemiyetin bütününü saran bir itikat arızası yok ki milletimizde. Şükür ki yok, binlerce hamd…
“Allahın O’nu murâd ettiği için kâinatı yarattığı Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber birdenbire muazzez sahabilerinin meclisine girip onları günahlarından korku ve dehşet halinde görüyorlar ve hitap ediyorlar: “Allah isterse hepinizi helâk eder, bana yeni sahabiler halkeder, onlar günah işlerler ve affedilirler…” (İman ve İslâm Atlası, Necip Fazıl, Ekim 1981, sayfa 56)
Bütün zamanların ve mekânların, insin, cinin ve bütün varlığın peygamberi Gaye İnsan ve Ufuk Peygamberin mübarek dudaklardan böyle bir müjde dökülmüşken, bu ümitsizlik halini nasıl izah edeceğiz… Kimden ümidimizi kestiğimizin farkında mıyız…
Değil mi ki İstanbul’da Ayasofya, Süleymaniye, Sultan Ahmed, Edirne’de Selimiye, Bursa’da, Sivas’ta, Erzurum’da, Diyarbakır’da Ulu Camiler ayakta, Anadolu bütün haşmetiyle ayakta demektir.
Maddesi tamam ama ruhu yok mu diyeceksiniz?
Anadoluyu bir mekânın değil mânânın adı olarak anlıyorsanız, ki öyle anlamak gerekir, Bosna’dan Horasan’a, Kırım’dan Kudüs’e, Yemen’e o mânâ, yani bütün bir Anadolu kıtası da ayaktadır. Zira onu her dem taze tutan Mevlâna’nın, Yunus’un, Şeyh Edebâli’nin, Akşemseddin’in, Emir Sultan’ın, Hacı Bayram’ın ve daha nice büyüklerin nefesi taptazedir, hayat vericidir. Sırf bu sebeple Anadolunun çeşmelerinden akan su, âb-ı hayattır.
Yakın zamanlarda şahit olduğumuz iki haberi bu gözle okumak gerekir. Daha önce hiç görmedikleri, tanımadıkları insanları sadece aç kaldıklarını söylemeleri üzerine imkânlarının el verdiği en güzel şekilde doyurmak için çırpınan Diyarbakırlı çocuklar, saf, tertemiz duruşlarıyla Anadolu irfanının ete kemiğe bürünmüş örnekleridir.
Susuzluktan ölmek üzere olan köpeğe su verene, üç piyade hac sevabını bağışlayan velî muhakkak ki “Her bağrı yanana su vermekte büyük ecir vardır.” hadisini hakkıyla anlamıştı… Sivas’ta çeşmeden su içerken yanına yaklaşan köpeğe ayağındaki lastik ayakkabıyı çıkarıp onunla su veren teyzemizin fiilinin değerini varın siz takdir edin. Teyzemiz bağrı yanan dilsiz kula su verirken, onu habersiz bir şekilde kameraya alan kız çocukları da takdire değer. Onlar kameraya aldıkları fiilin değerini biliyor, takdir ediyor ve bunu bütün insanlığa yayıyorlar.
Kader plânında hiçbir şey ama hiçbir şey sebepsiz değil. Bağrında Eyüp Sultan’ı (ra) misafir eden Anadolunun, Anadolu insanının irfanına güvenelim. İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Allah’ın, kâinatı her an helâk edip her an yeniden yarattığını buyuruyor. Her an taptaze, her an orijinal. Bizi diri tutan Anadolu irfanını kaybedersek, Allah korusun, bir an gözümüzü kaparız ama açtığımızdaki kâinat az önce bıraktığımız olmayabilir. Daha vahimi biz de olmayabiliriz…
|