Mucize Kürsü Kainatın Efendisi Sayı:
106 -
“İmam-ı Kastalanî’den Seçme ve Süzmeler”
(Mucize bahsi devam ediyor)
Devenin Allah Resûlüne itaat ve inkıyadı, hattâ dile gelip sahibinden şikâyeti mevzuunda Hadîs âlimleri birçok menkıbe rivayet etmişlerdir.
Bir gün bir deve, Allah Resûlünü görünce yere yatıyor, boynunu uzatıyor ve boğazından garip bir ses çıkarıyor.
Allah Resûlü devenin sahibini çağırtıyorlar ve diyorlar ki:
“−Bu deve fazla işten ve az gıdadan şikâyetçidir; onu iyi tutun!”
Abdullah Bin Cafer Hazretlerinden öğrendiğimize göre, bir gün Allahın Resûlü, Medinelilerden birinin bahçesine giriyorlar. Oradaki deve, Allah Resûlünü görünce gözyaşları içinde çığlık koparmaya ve bir nevi hâl lisaniyle bir şeyler anlatmaya başlıyor. Kâinatın Efendisi, devenin sahibini buldurup şöyle diyorlar:
“−Seni bu hayvana malik kılan Allahtan korkmaz mısın ki, ona eziyet etmekte ve onu aç bırakmaktasın? Deve bana bunlardan şikâyet etti!”
Bu Hadîsin doğruluğu üzerinde şehadet tamamdır. Enes Bin Malik Hazretleri tarafından rivayet edildiğine göre de, koyun, Âlemin Fahrine secde etmiştir.
Bir gün Allahın Resûlü, Medinelilerden birinin bostanına giriyorlar. Yanlarında Hazret-i Ebu Bekr, Hazret-i Ömer ve “Ensâr”dan bir fert… Bostanda bulunan bir koyun, Allah Resûlünü görünce, önlerine gelip secde ediyor.
Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekr:
“−Sana secde etmeye biz koyundan daha layık değil miyiz?”
Diyor ve şu cevabı alıyor:
“−Hiç kimse kimseye secde edemez!”
Câbir Bin Abdullah:
“−Allahın Resûlü, Hayber taraflarındayken bir sürü koyun arkasında bir çoban, mübarek hizmetlerine girdi, iman getirdi ve Allahın Resûlüne dedi:
“−Ey, Allahın Resûlü, şimdi bu koyunları ben sahiplerine nasıl teslim ve iade edebilirim?”
Âlemin Fahri buyurdular:
“−Koyunların yüzlerine doğru bir avuç toprak saç! Allah senin emanet borcunu yerine getirir ve koyunları sahiplerine iade eder.”
Çoban, emredileni yaptı ve gördü ki, koyunlar tıpış tıpış ağıllarının yolunu tutmuş gitmektedir.
Bir mucize de, kurdun dile gelip Allahın Resûlüne hitap ve Resullüğüne şehadet etmesidir.
Bir kurt, Sahabîlerden birinin güttüğü sürüden bir koyunu kapıp kaçırırken, arkasından yetişen Sahabî koyunu kurtarıyor. Kurt, hemen oracıkta kuyruğu üzerine oturup Sahabîye hitap ediyor:
“−Allahın bana gönderdiği rızkı elimden alırken Allahtan korkmuyor musun?”
Çoban haykırıyor:
“−Bir kurt, kuyruğu üzerine otursun ve insan kelâmı etsin!.. Ne garip hâl ve manzara!..”
Kurt buna da cevap veriyor:
“Bundan daha akıl ermez, acayip olanı var! Peygamberin, Medine’de, halka, geçmiş ümmetlerin haberlerini vermesi!..”
Çoban, bu harikulâde vak’a üzerine, koyunlarını önüne kattığı gibi Medine yolunu tutuyor. Sürüsünü bir kenarda muhafaza altına alıp doğru Allah Resûlünün huzuruna çıkıyor ve başından geçenleri, tek tek anlatıyor. Allahın Resûlü, Sahabîlerini çağırtıp topluyor ve çobana görüp işittiklerini tekrarlatıyorlar.
İbn-i Veheb’den de, buna benzer bir nakil:
−Ebu Süfyan Bin Harp ve Saffân Bin Ümeyye, henüz İslâma gelmemiş bulundukları bir zamanda Mekke’de görüyorlar ki, bir kurt bir ceylânın peşine düşmüş, kovalıyor. Ceylân kurdun elinden kurtulabilmek için Kâbe sınırından içeriye dalıyor, kurt ise o sınıra kadar gelip orada mıhlanıyor, içeriye giremiyor.
Ebu Süfyan ve Saffân bağırışıyorlar:
“−Bu ne garip iştir! Kurt, Kâbe’den ne anlar ki, içeriye girmesin?”
Kurt dile geliyor ve cevap veriyor:
“−Bundan daha garibi şu ki, Allahın Resûlü Medine’de sizi cennete çağırır, sizse onu ateşe davet edersiniz!”
Ebu Süfyan’ın sözü:
“−Lât ve Uzzâ hakkı için, eğer kurdun bu sözlerini bizden başka işitenler olsaydı, bütün Mekke ayaklanmış ve İslâm’a girmişti.”
Hayber fethinde, Allahın Resûlünün bir merkep görerek ona sual sordukları, merkebin cevap verdiği, sonra onu alıp bazı işlerde kullandıkları ve bekâ âlemine göçtükleri zaman bu merkebin kendisini bir kayadan atarak öldüğü İbn-i Asakir yoliyle rivayet edilmiştir.
Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme Hazretlerinden bir nakle göre:
−Bir gün Allahın Resûlü bir sahrada gezerken üç defa “Ey, Allahın Resûlü!” diye bir nida duyuyorlar. Dönüp baktıkları zaman, bir tarafta kızgın güneş altında bir çöl adamının uyumakta olduğunu ve başında bir ceylânın bağlı bulunduğunu görüyorlar. Ceylân, Allahın Resûlüne hitap ediyor:
“−Ey, Allahın Resûlü; şu adam beni tutup bağladı. Şu dağda iki yavrum var! Lütfedip beni kurtar! Onları emzirip geri döneyim!”
Allahın Resûlü, ceylândan, geri döneceğine ait söz aldıktan sonra, bağını çözüp salıveriyorlar. Ceylân gidip bir müddet sonra dönüyor. Allahın Resûlü, onu bağlı olduğu yere iliştiriyorlar. Adam uyanıyor ve başucunda Kâinatın Efendisini görünce, hemen toparlanıp ne ferman buyurduklarını soruyor. Ceylânın salıverilmesini ferman buyuruyorlar. Ceylân salıveriliyor ve Şehadet getirerek sıçraya sıçraya uzaklaşıyor.
Parmaklarından sular boşandığı da mucizeleri arasındadır. Hadis âlimleri bu mucizenin birkaç yerde ve birkaç defa meydana geldiğini kaydederler. Mucize vukua gelirken büyük topluluklar ona şahit oldu ve bu bakımdan, nakil, umumî tevatür derecesine çıktı. Bu türlü bir mucizenin başka hiçbir peygamber tarafından gösterilmediği tespit edildi.
Hadis âlimlerinden biri diyor ki:
“-Allah Resûlünün bu mucizeleri, Musa Peygamber tarafından âsayı taşa çalıp su çıkarma fiilindeki imkânsızlık, et ile kan ve kemikten su çıkarmaya nispetle nazara daha hafif görünse yeridir. Taştan su fışkırdığı, tabiatta mevcut hâdiselerdendir. Ama öbürü büsbütün imkânsızdır.”
Parmaktan akıtılan su mucizesi, kaydedildiği gibi, sahabilerden büyük bir toplulukça nakledilmiş olarak Buharî ve Müslim “Sahih”lerinde belirtilmiştir.
Hadis şöyledir:
İkindi namazı yaklaşmıştı. Sahabiler abdest almak istiyorlardı. Su bulunamadı. Allahın Resûlü, bir kap içinde, kendi abdest sularını getirmişlerdi. Mübarek ellerini su kabına daldırdılar ve sahabilerine emir buyurup, tek tek gelmelerini ve o sudan abdest almalarını söylediler.
Enes Bin Malik:
“-O sırada dikkat ettim. Mübarek parmaklarının arasından su sızıyordu. Hazır bulunanların hepsi o sudan abdest aldılar.”
Abdest alanların sayısı, bir rivayete göre 80, başka bir rivayete göre 300 kişi…
Yine bir sahabinin nakli:
Ben Tebük gazâsında Allahın Resûliyle beraberdim. Müslümanlar Âlemin Fahrine vaziyetten yakındılar. “Ey, Allahın Resûlü, davarlarımız ve develerimiz susuzluktan kavrulacak hâle geldi!” Allahın Resûlü, buyurdular: “Birazcık su artığı var mı?” Biri, eski bir kırba içinde azıcık bir su artığı getirdi. Bir çanak getirip suyu içine doldurdular. Mübarek parmaklarını suya daldırdılar. Parmaklarından su gelmeye başladı. Bütün davar ve develerimiz o sudan içti, insan ve hayvan, bütün susuzlar kandı. Allahın Resûlü “yeter mi?” buyurdular ve yettiği cevabını alınca ellerini sudan çektiler. Çanak hemen kurudu.
Enes Bin Malik Hazretlerinden gelen nakle göre, Allahın Resûlü, Kubâ nahiyesine çıktıkları bir gün kendilerine küçük bir kadehle su getiriyorlar. Kâinatın Efendisi mübarek ellerini suya sokuyorlar. Ancak dört parmağı kadehe sığıyor ve başparmak dışarıda kalıyor. Herkesi davet edip:
“- Gelin su için!”
Buyuruyorlar.
Enes Bin Malik, nakline göre şöyle devam ediyor:
“-Gözlerimle gördüm ki, mübarek parmakları arasından su sızmakta… Halk üstüste gelip su içti ve suya kandı.”
Parmaklarından su akıtılması mucizesi, görüldüğü gibi, çeşitli yerlerde ve defalarca vâki olmuştur. Aynı nakillerin benzerleri, Câbir Bin Abdullah Hazretlerinden de rivayet edilmiş ve Buharî ve Müslim “Sahih”lerine geçmiştir. İbn-i Abbas ve öbür sahabilerden de tespitler birbirini desteklemektedir. Hâsılı bu mucize, Allahın Resûlünün gösterdikleri muazzam âyetlerdendir.
(Devam edecek)
|