Vâdeler doldu! Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
109 -
Fransızlarca büyük tanınmış bir adamın şöyle bir sözü vardır:
-Eğer hemen değilse ne vakit???
Her sonsuz hikmet gibi bu sözün de hakikati bir İslâm büyüğündedir:
-Gafil halk yorgun ve bezgin, bir lâf eder: “Yarın gelse de bir iş işlesem!”… Bilmez ki, bugün dünkü günün yarınıdır. Bugün ne işlemiştir ki, yarın ne işleye?..
Fert, sınıf, cemiyet ve vatan halinde, başlarımızın üzerinden güneşler doğup batıyor. Ve biz, topyekûn nefslerimize 24 saatlik mühlet bahşetmiş müteselli varlıklar, “Bugün peşin, yarın veresiye…” düsturunu “Bugün veresiye, yarın peşin…” tarzında tepelerimize asmış ve yan gelmiş, oturuyoruz! Evet, tepelerimizde güneşler doğup batıyor ve zamanın inkılâpları, doğru başlanmış bir cümleyi daha tamamlamadan yanlış hale getirecek bir hızla akıp gidiyor! Duymuyor ve aldırmıyoruz! Peşin aksuatanın günü bizce bugün değil, yarındır!
İçtimaî bağların gevşediği, fertlerin yirmidörder saatlik kısa gün hayatını yaşamaya başladığı hengâmelerdedir ki, bu öldürücü ruh haleti her tarafta tüter. Ve insan, hayâl meyâl sezer gibi olduğu büyük içtimaî muhasebecilik memuriyeti üzerinde, tertiplemekle mükellef olduğu bilânçoyu, her gün ertesi gün tamamlamak üzere bir gün ileriye atar, gider. Ve asırlar sonrası yarınlar gelir de o 24 saat vadeli yarın gelmez.
Biz; günlerden bir gün, Allah’ın içimizde estirdiği deli rüzgârlar sonunda tüyleri diken diken olmuş, etrafına bir göz atar atmaz divaneye dönmüş, olanca rahat ve tesellisini kaçırmış, sırtına cemiyetin bütün manevî yükünü almış, uykularını kaybetmiş, 24 saatlik kısa gün kadrosunun cücelerince taşa ve tükrüğe boğulmuş, tımarhanelik mustaripler!.. Evet, evet; tıpkı tımarhanelik mustaripler gibi, kalabalıkların karşısına dikilmek, evlerin kapılarını çalmak, dükkânların kepenklerine vurmak, devlet ve cemiyet rehberlerinin yollarını kesmek, tiyatroda suflör ve kürsüde profesörün omuz başında durmak ve sadece bağırmak çağırmak, tepinmek istiyoruz!
-Eğer hemen değilse ne vakit??? Bu aziz vatanın, bütün tarihi, bütün macerası, bütün gelmişi, bütün gitmişiyle yeni baştan tefahhus ve murakebesini emreden bir son vâde ânı yaşadığımızı ne vakit kavrayacağız? Yalnız bu ânı duymak, bu ânı şuurlaştırmak ve bu ânın emrini yerine getirmek borcu önünde, en makbul fiil ve en faydalı iş müflistir. Kitap kapatılabilir, fabrika susabilir, nakil vasıtası durabilir, hasta ölebilir, ölü bekleyebilir, fakat bu borç daha fazla bekleyemez!
Bu ân, bu aziz vatanı CHP’den müdevver sahte muvafakat, sahte muhalefet, sahte matbuat, sahte üniversite, sahte ilim, sahte ideoloji, sahte inkılâp, sahte siyaset, sahte ekonomi, sahte eser, tek kelimeyle sahte hayattan kurtarma hamlesinin vadesidir ve “hemen değilse hiçbir vakit!” denecek kadar büyük bir acele telkin etmektedir. Böyle bir şahlanma ânını nefsindeki ve çilelerindeki kıymetlerle her ân vaad ve ilân eden hiç kimse kalmamış ve umumî iflâs nihayet bugünkü manzaraya kadar varmıştır.
Bütün vâdeler dolmuştur. Bu vatanı ya topyekûn kurtarmanın, ya batmaya bırakmanın saati çalmaktadır. (Necip Fazıl, Türkiyenin Manzarası, 13. Basım, sayfa 147-148)
|