Âşıklar ölmez Kadir Bayrak Sayı:
110 -
“Ölümden ne korkarsın,
Korkma ebedî varsın!”
Sadece bu beytin, asırlar öncesinden bugünün hafakanlar içinde boğulan insanı için söylendiğini kim inkâr edebilir?
İnsanlık, uzun zamandır, kaybettiği ruhunu arıyor. Ruh, insanın derinliğidir ve insan, yaratılış gayesine uygun olarak ruhunun derinliklerine ne kadar inebilirse hem hâk katında hem de emsalleri arasında o derece yükselir. Modern insana, (en başta kendi nefsime) bu meseleyi anlatmak çok zor. Zaten anlatılabilecek bir mesele de değil bu, varılması gereken bir menzil, girilmesi gereken bir hâl, bir duruş, iman tavrı… Bugün, gözle görülmez bir virüs karşısında, maddesini, bedenini sıhhate kavuşturmak derdinde olan insanlık, asıl, kaybettiği ruhunu bulmak ve bulunca da onu, aslına rücu ettirmek zorunda. Emin olun, bunlar duygu yoğunluğu içinde kaleme alınmış romantik cümleler değil. Eskilerin tabiriyle müşahhas vakıalar, yenilerin deyimiyle somut gerçekler.
İnsanlık ehramının, piramidinin en üstünde kutlu elçiler, peygamberler, zirvede de O (sav) var. Onlar, bütün varlığın ufuk çizgisi, gaye insanlar. “Çöle İnen Nur” eserinin “Başlangıç” bölümünde Üstad, anlatmaya kalksam sayfalara sığmayacak ama yine de muvaffak olamayacağım meramımı iki cümlede ne güzel ifade ediyor; “Sen de bizim gibi bir insansın! Sen bir derece daha fazlası olmayan bir insansın da, biz senden eksik olduğumuz kadar insanlığa uzak insanlarız.”
Evet, biz, O’na (sav) uzağız. Uzaklığımız nispetinde de ruhumuz kayıp ve hasta… Bu tespiti yaptıktan sonra bütün dertlerimizin O’na (sav) yakınlıkla deva bulacağını söylemeye ne hacet… İnsanlık tarihinin görüp göreceği en üstün kadro, hem maddede hem ruhta yakınlık sayesinde yetişti ve her biri yol gösterici, istikamet tayin edici gökteki yıldız oldu…
Allah, mutlak adil ve rahmetin, merhametin tek kaynağı. Peygamberine itaatin kendine itaat olduğunu buyuran Allah, zaman ve mekân olarak O’na (sav) yetişemeyenlere, O’nun aşkıyla yanan ve etrafını aydınlatan, bütün insanlığa örneklik nice kandiller nasip etti.
İşte, “Bizim Yunus”, bu kandillerden biri… Hem de öyle bir kandil ki insanın ruh atlasını çizen sır sahiplerinden.
Yunus’un yazının başındaki beytinin muhatabı, tabii olarak onu okuyan ve anlayan herkes. Künhüne varmak, tam anlamıyla idrak etmek ise okuyanın derecesine göre ve nasip meselesi. Hiç şüphem yok ki bu beyitten en çok nasiplenen de Yunus’un kendisi. Evet, bize söylüyor ama en çok kendisi idrak ediyor; korkma ebedî varsın…
Niye mi?
Kaynaklar Yunus’un Osmanlı’nın doğuşundan önce yaşadığını ve devletin kurulmasından kısa bir süre sonra vefat ettiğini söylüyor. En büyük devletimizin, kuruluş günlerine hattâ ilk yüzyılına dair elimizde çok fazla eser mevcut değil. Olanlar da tevatüren aktarılanlar, o günkü kahramanlara yakıştırılan sözler, bilgiler. Düşünün, dünyaya altı asır adaletle hükmedecek koca devletin kuruluşundan günümüze intikal eden esaslı bir eser yokken, bir âşığın sözleri tek kelimesi zayi edilmeden dilden dile, gönülden gönüle aktarılarak geliyor. Bunda şair bir milletin, şiire olan hassasiyetinin etkisi vardır ama sözleri aktarılanın, sözün sahibinin de bir payı olmalı.
“Bilmeyen ne bilsin bizi;
Bilenlere selâm olsun.”
Diyen Yunus, bizim için bir nimet, bir derya. Orta Asya’da gönlüne yeni bir aşk düşen Müslüman Türk, alnına hayır işlenmiş atların üzerinde Anadolu’ya geldiğinde iki meseleyle yüzleşmek zorunda kaldı. Bugüne kadar ona mesafeleri küçülten, geniş toprakları vatan yaptıran, devletler yıkan, devletler kurduran aksiyoncu kimliği, iman ettiği yeni dinin tefekkür ve derinliğine uyum sağlamalıydı. İkincisi de, yine aksiyoncu kimliğinin tezahürü, emir yüklü kelimelerden müteşekkil diline zenginlik ve işlerlik kazandırmalıydı.
Bizim Yunus, tam da bu zamanda, ona milletinin ihtiyacı olduğu anda meydan yerine çıktı. Meydan yerine çıkmak, Yunus için iddialı bir fiil oldu, o, aşkını dile getirdi, millet de gizli antenleriyle onu hissetti. Eğer bugün hâlâ Anadolu insanının dinî mizacında, derinlik ve olgunluğunda bizi hayran bırakan bir yan, yön varsa, bunda Yunus’un büyük bir payının olduğunu bilmeliyiz.
Yunus, kendisi gibi olan nice gönül kahramanlarıyla bu milletin ruhudur.
Aradığını bulmuş ve arayanlara da yol gösteren Yunus, her dem diri olduğunu başka nasıl söylesin?
“Yunus öldü diye selâ verirler;
Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez!”
|