Olaylara bakış Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
110 -
İRAN AZERBAYCAN GERGİNLİĞİ Mİ FARS TÜRK HESAPLAŞMASI MI?
İran Karabağ savaşından bu yana sureti haktan görünmek için gizliden yaptığı Ermenistan’la işbirliğini, silâh ve mühimmat bağışını açıktan yapmaya başlayınca, buna tepki gösteren Azerbaycan’a barışçı yaklaşım gösterecek yerde, İran genelkurmay başkanı Azerbaycan’ı 4000 füze atmakla açık açık tehdit etti. Sınır boyunca askerî sevkiyatları hızlandırdı, büyük bir tatbikat başlattı, Nahcıvan’a askerî uçuşları yasakladı. Hepsinden kalleşcesi de gizli diplomasiyle Ermenistan’ın ateşkes anlaşmasındaki Nahcıvandan Azerbaycana koridor açma taahhüdünü yerine getirmesine engel oldu; ki bu koridor Türk dünyasını uzun yııllardır ilk defa karadan birleştirecekti.
İran’ın Azerbaycan’a düşmanlığında sözde gerekçesi Azerbaycan’ın İsrail ile ticarî askerî ilişkileri olsa da herkesin malûmu ki Farsların ta Efrasiyab dedikleri Saka Türkleri hakanı Alp Er Tunga zamanından beri en büyük meselesi Türklerle ve Türklerin birliğinde... İran, Azerbaycan Türkiye ve diğer Türk devlet ve topluluklarının işbirliğini kendisi açısından millî güvenlik ve bekâ sorunu olarak görmekte... Ayrıca İran, vatandaşı olan milyonlarca Azerbaycan Türkünün millî uyanışını kendi felâketi olarak telakki etmekte. Meselenin tarihî boyutunu görmezden gelen bölgesel siyasî analizler elbette ki noksan ve basit taktik yaklaşımlardır. İhtilaf Azerbaycan - İran arasında değildir. İhtilaf Türk milletiyle Fars milleti arasındadır.
Gönül ister ki hak sahibine dönüp, herkesin hakkına razı olacağı bir barışla mesele çözülsün ve tarihî olarak Türk toprağı olan güney Azerbaycan ve kadim Türk şehirleri aslına dönsün; ancak yüzlerce yıllık stratejik bakış açısı, çok uzak olmayan bir zamanda İran’la Türk milletinin kozlarını yeniden paylaşacağını göstermekte ve gelecek güne millî gücün tüm unsurlarıyla hazırlık yapılmasını gerektiriyor, zira Fars entrikaları ülkemiz etnik ve mezhebî unsurlarına oynayarak millî gücü akamete uğratmaya programlıdır.
Mehteranda söylendiği gibi Hazır ol cenge ister isen sulhu salâh! Hazır olalım, müteyakkız olalım ki bu yüzyılda bir daha, hileyle entrikayla namertçe Perslerce katledilen Alper Tunga ağıtı yakmayalım!
Dünyada Ve Ülkemizde Ekonomik Sıkıntılar ve Her Zorluğun Ardından Bir Kolaylık Umudu
Daha önceki sayılarda yer verdiğimiz haber ve yazılarımızda, Covid 19 sonrasında dünya ekonomisinde oluşan kriz tedarik zincirinin bozulması, hammadde sıkıntısı, üretim girdilerindeki düzensizlikler, hastalığın meydana getirdiği kapatmaların ve sosyal mesafe ihtiyacının doğrudan emek yoğun sektörlerde yıkıcı etkisi gibi sebeplerle derinleşerek devam etti. Aşıların devreye girmesi sonrası dahi oluşan mutasyonlar, varyantlar da ekonomiler üzerinde yeni dalga etkileri oluşturmaya devam ediyor. Misal olarak konteyner yokluğundan dünya ticaretinin aksaması, peşin parayla bile mal alınamaması daha önce sık görülmüş şeyler değil. Yanı sıra, krizin etkilerini hafifletmek için karşılıksız piyasaya sürülen paraların enflasyona neden olmaması da zaten düşünülemeyeceğinden artçı şoklar da devam edecek gibi görünüyor.
Dünya ölçeğindeki bu sıkıntılar ülkemizde de yakıcı biçimde vatandaşın cebinde artan fiyatlarla, döviz kuruyla ve enflasyonla etkisini gösteriyor. İşsizliğe etkisi de yakın zamanda ölçülebilir hale gelebilir. Bununla birlikte, bahse konu dünyadaki ekonomik sıkıntıların ülkemiz ekonomisini en az etkilemesi için, bu krizin meydana getirdiği durumu bir fırsat olarak değerlendirip, tedarik zincirindeki kopan halkayı tamamlamak, üretim hattındaki eksilen emeği ülkemizin doldurması, konteyner imalâtından, Çin’in karşılayamadığı talebi karşılayıp pazarlarda kalıcı olmak gibi tedbirlerin uygulamaya sokulması da mümkün ve zorunlu. Kriz ve fırsat.. Her zorluğun ardından bir kolaylık var elbette.
Dünya ticaretinde payını arttırma fırsatını değerlendirme imkânı önemli ama ondan da önemlisi hattâ hayatî olan husus şu ki Allah’ın bir lütfu olan bu mümbit vatan topraklarında tarımsal üretimin ihmal edilmesinin mazereti olamaz. Makam sahiplerinin aslî görevi vatandaşın cebine yansıyan fiyatlar ve gıda güvenliğini sağlamak olmalı ki; önceki yazılarımızda defalarca tekrarladığımız ve şimdi ülkece yaşayarak gördüğümüz gibi gıda güvenliği millî güvenlik meselesidir! Tarım girdilerinde devlet doğrudan tedarikçi ve sözleşmeli alıcı olarak sübvansiyonla piyasaya girip acilen regüle etmelidir. Eğer zincir marketler rekabet kanununa aykırı gizli anlaşma yapıyorsa elbette bunun müeyyidesi kanun dairesinde verilir ancak meselenin daha ciddi bir tarım ve gıda güvenliği politikası ve kanunu olduğu da unutulmamalıdır. Ekonomi politikalarında esneklik ve çağa uygun tepki vermek esas olmalı ve ideolojik saplantılardan uzak durularak kriz anlarında kamucu politikalar ateşleyici olarak kullanılmalıdır.
|