Liyakat Makamı Büşra Doğramacı Sayı:
112 -
Ümitli bir bakışla bak Liyakat Makamına
Hayatta bize sunulan geçitler vardır. Varlığın idraki, yalnızca etten ve kemikten olmadığımızın sonsuz çağıltısını duyabilmek ve liyakati varlığımızla hemhal edebilmek. Biz çoğu kez ilk geçitten dahi geçemiyoruz. Sebepler âleminde bir sebebin de kendisi olduğunu fark edemeyen insan varlığının gereklilikleri altında ezilmeye mahkûm kalıyor. Liyakate mazhar olamayan insan zaten bunu bir gereklilik olarak görmediği gibi eksikliğini de maalesef hissetmiyor. Fakat diğer tarafta kalan azınlık elbette bu eksikliği fark etmekle kalmayıp bu yoksunluğu iliklerine değin hissetmekte. Liyakatten bahis açıldığında aklımda beliren Mantıku’t Tayr oluyor. Bu eserde çoğumuzun bildiği üzere Süleyman Aleyhisselâm’ın sadık kuşu Hüdhüd öncülüğünde aynı hedefe doğru bir arayışa girmeyi isteyen türlü türlü kuşun imtihanını okuyoruz. Feridüddin Attâr bu eserde bizlere onların Simurg’a fakat esas manâda Makam-ı Evlâ’ya ulaşma arzularını, çabalarını ve Hüdhüd’ün rehberliğini büyük bir iştahla sunuyor. Kuşlar padişahları Simurg’a gitme arzusu ile doludurlar fakat ne çare ki içlerinde silkinmemiş tortular barındırırlar. Tıpkı bizim gibi… Her biçare okur kendini bulur mutlaka bir kuşun sözünde, özründe.
Merhaba ey zerrin kuş, hoş gelişten geldin
Yanmaktan korkma, sen ateşten geldin
Peki, niçin bu eseri seçtim? Çünkü bir yolu anlaşılır kılan bazen başka bir yolun hikâyesini dinlemektir, başka zorlukları ve zaferi duymak. Bu yol da diğerleri gibi türlü badirenin, imtihanın aşıldığı sonunda, bu yolda yolun kendisinin rehber olduğunun idrak edildiği yerdir. O öyle bir yerdir ki o yerde her yanlış seçilir, her çirkin aşikâr olur. Orası güzelliklerin, doğru halin, adaletin makamıdır. Hakiki ikrar-ı imana gelen kimse liyakat makamının arzuhalcisinin dizinin dibindedir artık. Ve insanın yaşam serüveni de bu yola çıkmasıyla başlar. Tıpkı Kumru’nun, Hüma kuşunun ve daha nicelerinin çıktığı yol gibi. Aslında yolun sonuna neyi koyarsanız yolun sizi götüreceği doğrultuda ona bağlı olarak değişecektir. Liyakatte esas ahlâktır. Ahlâk ilkelerinin sınırları hoşgörü ve adaletin sınırlarına teğettir dersek sanırım yanlış olmaz çünkü adaletsiz ahlâk olmayacağı gibi adl sıfatını ve ahlâk çerçevesini koruyan kimse hoşgörüden de ödün vermeyecektir. Esere geri dönecek olursak pasajlardan birinde şu sözleri okuyacağız;
“Mumdan gemiyle ateş denizinde yol alacaklardı” ya! Onun için sordu kuşun biri:
“Yoldaş, bu yol kaç fersah?”
Yedi vadiyi anlattı Hüdhüd. Yedi kapıyı. Birinci vadi istek vadisiydi. Önce istemeliydi yolcu. İstemek belâları kabullenmek demektir. İstemek arınmaktır, başka sevgilerden vazgeçmektir. Suyu özleyen kişi, başka şeyi arzular mı?
…
O halde liyakat makamına bizi ulaştıran yolda mumdan bir gemiyiz kıymetli Yoldaş. Bu ateş denizinde arzuladığımız şey liyakat makamına ermek olmalı ki İbrahim (as)’ı yakmayan ateş bizi de yakıp eritmesin. Gelişigüzel bir şekilde anlatmak elbette mümkündü liyakati, işini doğru yapmayı, ehl olabilmeyi. Fakat yüzeyselliğin böylesi arttığı şu zamanda yolumuzu biraz daha derinden bilmeli ve görmeliyiz ki nefis ile riya ve kibir ile yolun güzelliğinden geçmeyelim. En nihayetinde kişi yolun sonunda tıpkı otuz kuşun hikâyesindeki gibi bir ayna ile karşılaşacaktır. Aynadaki aksini hoş görecek olanlar ise yolunu hakikat dehlizinden geçirenler olacaktır.
|