Sosyal Medya Mizahına Eleştirel Bir Bakış İlkay Coşkun Sayı:
113 -
Hızlı tüketim çağında olan günümüzün mütebessim ve puslu insanının hoyrat kullanım metalarından birisinin de mizah olduğunu söylersek; keşmekeşliğe, curcunaya bir olgu daha eklemiş oluruz sadece. Bu konu dâhilinde de tüket at çılgınlığı birçok alanın öteki yüzü olmaya devam ediyor maalesef. Bu notu buraya bir motto olarak bırakıp asıl mevzumuza dönelim. Sıkılan, bunalan, sıradanlaşan çağımızın insanının, bunları unutturucu kurtarıcılarından birisinin de mizah olduğunu söylesek yanlış olmaz. Her ne kadar şekil, form ve anlayış değişikliği de olsa özünde benzer argümanları ihtiva ettiği gözüküyor. Düş fakiri ve çorak bir gelecek ümitsizliği taşıyan insana bir yüz gülümsetici görevini ifa ediyor olmasına ne diyelim amenna… Günümüzün insanının içine dâhil olduğu mizah konusunu sosyolojik ve psikolojik açıdan etraflıca ele almakta gerekir hatta psikanaliz boyutlarıyla da uzun uzun tahlillere dalmak elzem olacaktır. Ama biz duyduğumuzla, hissettiğimizle ve bildiğimizle kifayet edelim.
Nasrettin Hoca, Keloğlan, Karagöz-Hacivat, Bektaşî, Dümbüllü, Ortaoyunu gibi mizahî yönleri ağır basan değerlerimizin yanında bu alanda yol kat etmiş yazarlarımız, filmlerimiz ve bunlarla paralel genel anlamla insanımızın mizahî yönünün gelişmiş olduğu söylenegelmektedir. Gerek Türk ve Müslüman kimliğimizden, Akdeniz ikliminden, coğrafyadan, mozaik kültür yapımızdan, genetikten ve irsiyetten gelen bol cihetli bir nükte anlayışımızın olduğu muhakkak. İşin teknik boyutunu bir tarafa bırakıp öze ve insanımıza dönecek olursak... Sabah uykudan kalkan avare insana iç hoplatıcı, yürek gayretlendirici ve hatta sızlatıcı şarkı ve türkülere vurması gibi bir ruh taşıyıcılığımız var. Her ne kadar düğünlerde, halaylarda oyunlara nazlı kalkmamız olsa da hep bir eğlenceli yönümüz olagelmiştir. Günümüzün modasıyla eğlenceli tik tok sayfaları, filmlerden alıntılanmış kısa video görüntüleri, doğal insanların şaşırtan halleri, konuşmaları gibi bu listeyi pekâlâ çoğaltabiliriz. Paradoksal cihette kafa dağıtmanın bir argümanı hüviyetinde kimlik kazandıran bir durum her an gözümüzün önünde ve çevremizdedir. Biraz daha özele inecek olursak... Kemal Sunal'ın filmlerinden alıntılanan kısa bölümler ve ayrıca anlık yakalanmış kimi görüntü ve resimlerin dikkatleri celp edici şekilde bolca paylaşılması, müdavimlerin ruh halini, bilindik karakterler üzerinden yerine göre ironik boyutlarıyla mizaha (ç)evirilerek sunulması ve tüketilmesi en çok dolaşımda olanlarıdır.
Mizahın sergilenme şekilleri farklı farklı herkesçe malum. Sunum, tarz ve farklılıklar toplum katmanlarına, eğitim seviyesine, yaş durumuna göre değişiklikler gösterse de özde aynı amaca hizmet etmesi ve ortak yönlerinin de olması önemli bir vakıa. Yabancı ülkelerden uyarlama-araklama-replikasyon yöntemleriyle genişletilen-oburlaştırılan-çoğaltılan bu alanlar her geçen gün yeni doğumlarla birlikte kendine yeni büyük pastalar bulmakta, hiçbir zorluk çekmemektedir. Belki de varlıkta, rehavette üretilemeyen mizah; zor şartlarda, yoklukta daha çok gürbüzleşip vücut buluyor. Ayrıca mizahın, insanlara motivasyon sağlamasının yanında madalyonun diğer yüzü diyeceğimiz küfür-fücur alanlarında da bir argüman olarak görev ifa ettiğini de göz ardı etmemek gerekir. Toplumu, nesilleri dönüştürücü, daha çok eğlenceye yönlendirici taraflarına da dikkat çekmek gerekir. Sadece tu kaka bir anlayış değil bu bahsettiğim tabii ki. Matah bir argüman da değil. Mutfakta kullanılan bıçağın gerekliliğinin, faydasının yanında, bir cinayet aleti olarak kullanılmasına bir vurgu niteliği taşımaktadır bahsettiğim.
Her şeyi satışa çıkaran insan; maddenin yanında, soyutu da vitrine koymaktan çekinmemektedir. Bu durumdan en çok da nasiplenen aşk olmuştur. Nasıl ki misafirler için en gerekli olan barınma ve yeme-içme ihtiyacı yüzünden, misafirperverlik özelliğinden geliş(tiril)meyen otelcilik ve lokantacılık sektörleri kapitalizmle yenik düşmüş ve birlikte ayyuka çıkıp tek tük yorgun otellerin yerini çok yıldızlı otellere evirilmiş ve yemekleri, rahmetli Erol Taş'ı kıskandıracak boyutlara taşınarak lükse kaçması gibi mizahın da her türlü mecrada para kazandıran bir yer olması kaçınılmazlığını yaşıyoruz. Meselâ disipline edilerek, kurgu ile geliştirilen komedyenlik mesleği bir takım kimselerin bacasız fabrikaları olmamış mıdır? Uçuk fiyatlara alınan kimi komedyen gösteri biletleri, bir kahkahaya kaç lira tekabül etmektedir sorusuyla müşterileri karşılamaktadır.
Günümüzün insanının yaşadığı hızlandırılmış zaman, romanların, klasik eserlerin orijinalini okumak yerine, özetlerinin okunması önceleniyorsa, uzun uzun yazıların yerine kısa özlü aforizmalarla okuma ihtiyacı bastırılıyorsa, sohbetle demlenip uzun uzun yemek zamanlarının yanında, beyni çarçabuk uyarıcı şeker ve karbonhidrat ağırlıklı fastfood kolaycılığını taşıması gibi bir durum yaşanıyor. Yani demem o ki iki saatlik bir filmi izlemek yerine, film içerisinde yer alan 2-3 tane mizahî sahne bölümünü alarak geniş ve uzun zamanı kırparak kullanılıyor. Sadece mizahî bölümler alıntılanarak kolaycılara af edersiniz izleyicilere sunulmaktadır. Bu bakış açısı birçok alanda kendisine koza bulabilmektedir. Türlü türlü gıdalar tüketerek vücuda alınacak proteinler, minareler yerine bir ilâç kapsülüyle, müşteriye farklı farklı ticarî metalar şeklinde alternatifler olarak sunulması gibi bir alicengiz oyunu taşıyor. Bu konsantre haller olumsuzluklarıyla her daim önümüzde duruyor.
Toplumlarda ara renklerle geçişleri olan sınıflarda tüketilen mizahta farklılaşma olmakta. Avamın güldüğü, paylaştığı mizah; entelektüel, okumuş ve hatta cebi daha çok para gören tabakada değişime uğraması, farklılıkların olması pekâlâ mümkün. Birinin katıla katıla güldüğü bir hal başka birinde banal ve matah bir anlam ifade edebilmektedir. Ama her halükârda toplumun ortak paydası da olan mizahı, milletin kendinden menkul bir öz de taşıdığını da söyleyebiliriz. Mizah, kimi yerde hayata pozitif bakabilmenin araçlarından biriyken başka bir cihetten de boş işlerin, matahlığın vücuda bürünmüş bir hali de taşımıyor değil sanki. Kendini salan kimi insanın nerde tırak orada bırak uyuşuk ve boş vermiş halini de taşımakta. Gayle-sorumluluk-endişe taşımamayı kendisine şiar edinmiş bir insan modelinin dünyaya ve çevresine havale ettiği bütün sorumlulukların uyutulması ve devredilmesi gibi bir hal. İnsanlığın tüketim alışkanlıkları, sunulanlar üzerinden belirlenmektedir. Misafirin önüne gelen ikram kadar nasiplenmek gibi bir durum bu. Bu sunular insanın zaaflarından, biteviye gereksinmeleri üzerinden şekillendiği de bir vakıa. Bunun gibi açık büfe, serpme kahvaltı ve bunun gibi bilumum pazarlamalar hep bir zamane uygulamalarından değil midir?
Günümüzde ihtiyaç zannedilen birçok şeyi tedavüle sokup artırdılar da artırdılar... Maslow'un ihtiyaç hiyerarşisini hep yetersiz buldular. Geleceğin dünyasında, konumuz dâhilinde en az bir mizah kanalına üye olma, senede en az bir kaç komedyen gösteri bileti alma gibi sahte ihtiyaçlar belirlenirse şaşırmamak gerekir. Her şeyin fiyatlandıran, her şeyin fiyatının olması gerektiğine inandırılan şaşkolozlara af edersiniz kimi tüketicilere, yenilik ve farkındalık adına satış yapmak zor olmasa gerek. Ne olursa olsun genel fiyatlandırma üzerinden biraz indirim yapmak yeterli olacaktır bunlar için. Kişisel gelişim üzerine mütevazı de olsa doktorasını yapmış, gülmek güzeldir mottosuna biat etmiş, vur patlasın çal oynasın cevvaliyetiyle halay sırasında yerini almış insanın mutluluğu bunlarla sınırlı değil elbette. Sosyal medyanın her mecrasında bol fotoğraflı mutluluk pozlarıyla mizahın dibine vurmakla gününü gün etmeye devam edecek ablalar ve ağabeyler... "Yaşlanmaz" payesini çoktan almış olsalar da "yanındaki de yaşlanmaz" hatta "ölmez" payelerine göz dikmeleri kuvvetle muhtemeldir. Derin ve naif olanlarına bir sözüm yok ama bu yaşananların çoğu tırışkadan, kofti, sahte bir mizah ve bir gösteriş olsa da yine “hayat size güzel” diyesi geliyor insanın.
|