Ayağa kalk Sakarya İlkay Coşkun Sayı:
120 -
"Ayağa Kalk Sakarya" Yazar Ahmet Sezgin'in Ekim 2023'te, Etüt Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu deneme türünde kitabı. Otuz deneme yazısının yer aldığı kitap, yüz kırk dört sayfa hacmindedir. Kitap ismi de olan "Ayağa Kalk Sakarya" Necip Fazıl'ın bildiğimiz şiiri özelinden, Türk-İslâm dâvâsına bakışı ve felsefeyi yansıtmaktadır. Başka bir ifadeyle eğitim, kültür, sanat, toplum ahlâkı, fert ve aile olmanın ehemmiyeti gibi birçok olgu, bazı kıymetli değerlerimiz üzerinden ele alınıp Türk-İslâm medeniyetimiz işlenmektedir.
Türk-İslâm medeniyet sanatına, felsefe ve değerlerine odaklanıldığını, daha da tahkimleştirmenin ve gürbüzleştirmenin yol ve yönteminin üzerinde durulduğunu söyleyebiliriz. Bu çerçevede Türk-İslâm merkezli toplumsal sözleşmenin yenilenerek, geliştirilerek gürbüzleşeceğine dair mülahazalar sunulmaktadır. Bunlarla birlikte kanayan yaralarımızdan biri olan eğitimdeki sıkıntılarımız, yaşadığımız depremler, on beş Temmuz, emperyalizmin Truva atları olan Fetö ve diğer terör örgütleri, ruh üşümesi yaşadığımız başka birçok konunun anlatımlara dâhil edildiğini görmekteyiz. Bu bağlamda deneme yazılarını daha çok fikir yazısı ve bir kısmını da biyografi türüne daha yakın bulduğumu söyleyebilirim. Anlatımlarda yer verilen Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören gibi birçok değerimizi sıralayabiliriz. Bunlardan başka şuaradan, üdebadan ve fukahadan birçok isimle de karşılaşıyoruz.
Anlatımlarda en dikkatimi çeken birkaç hadiseyi kısaca buraya taşımak istiyorum izninizle. Bunlardan ilki, Şair Mutasavvıf Molla Camî'nin, “Suskunlar Meclisi ”ne dâhil oluşu meselidir. Bu ismi geçen meclis âdetâ sözün çiğnenmesine bir tepki olarak doğmuş bir susuş hareketi gibidir. “Söylememek sözün hasıdır” sözü gibi Yunusça bir felsefeyi de içinde barındırmaktadır. Toplam kırk üye ile sınırlı olan bu cemiyet, çok düşünme, az konuşma ve az yazmayı şiar edinmişlerdir. Bir gün üyelerinden biri Rahmana kavuşur. Ölenin yerine talip olan Molla Camî, ismini bir kâğıda yazarak sessiz bir şekilde Suskunlar Meclisi başkanına sunar. Bundan sonra, içi tamamen su ile dolu bardağı, ikram olarak Molla Camî'ye gönderirler. Molla Camî, kıvrak zekâsıyla bu su dolu bardaktan, -meclisin dolu olduğu- anlamını çarçabuk çıkarır. Ve oracıktan aldığı bir gül yaprağını suyun üzerine taşırmayacak şekilde koyarak tekraren iade eder. Gül yaprağının hikmetine ermek böyle bir mütevazilikle mümkündür ancak. Bu güzel hareket üzerine, meclis üyeleri güzel mânâlar çıkarırlar. Böylelikle hikmet ehli büyük âlim Molla Camî'yi meclislerine almaya karar verirler. Meclis notlarında yazan, 40 üye rakamının yanına bir sıfır koyarlar. Molla Camî ile birlikte 400 olduk mânâsında güzel bir karşılamadır bu. Molla Camî, benlik duygusunu öldürdüğünden olsa gerek, kâğıtta yazan 400’ün son sıfırını, 40’ın önüne alarak 040 rakamını not düşer. -Ben, kırkın önünde sıfırım- mânâsını taşıyan güzel bir tevazu örneği sergilemiş olur. Bu sessiz anlaşma, hikmet dolu karşılıklarla devam eder.
Diğer bir anlatımda, üstat Nurettin Topçu'nun, Sorbonne Üniversitesinde göstermiş olduğu üstün başarı üzerine, kendi isteğiyle üniversitenin giriş ve çıkışlarına yirmi dört saatliğine Türk bayrağını dalgalandırma isteğini uygulatmasıdır. Son olarak, askerimize remz olmuş Mehmetçik isminin ilk ne zaman kullanıldığını ve ne anlama geldiğine dair tafsilatlı bir yazıyı da kitapta bulabilirsiniz. Bu hadisenin ayrıntıları geniş çaplı olarak kitaptan okunabilir. Kitabın içeriğine fazla girerek sürprizleri kaçırmak ve merak duygusunu törpülemek istemiyorum.
Yazarın, konu çerçevesinde alıntıladığı birçok sözden bir kısmını buraya taşımak istiyorum izninizle; "İnsanlar, insanların içinde insana hasret yaşarlar" (Özdemir Asaf), "Müslüman çağın gözüyle İslâm'a bakmaz, İslâm'ın gözüyle çağa bakar" (Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören), "Biz yerin altındakilerle beraber yaşarız" (Yahya Kemal'in, İstanbul'un nüfusunu soran Avrupalıya verdiği cevap), "İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağırdır" (İsmet Özel) Son olarak; “İslâm’ı öyle sağ ve diri/canlı yaşa ki seni öldürmeye gelen, sende dirilsin” (Mütefekkir Sezai Karakoç) Bir yerde bunlar gibi mânâlı güzel sözler aralara serpiştirilerek anlatım bir nevi tezyin edilmiştir.
Bu anlatımların başka bir boyutunda, amoral yaşam şekilleriyle yapılması gereken mücadeleler ve yol ve yöntemlere de değinilmektedir. Mankurtluk, Sebetayistlik, batı hayranlığı, kötü taklitçilik, yazarın ifadesiyle “Türkilizce” olarak nitelenen dilimizdeki yozlaşma, insan afekteleriyle mücadele, kimi muhteris kifayetsizler gibi birçok konu hakkında fikir beyanında bulunulmaktadır. Meselâ “Din, afyondur” deyip yogayla tatmin olmaya çalışanlara eleştirilerini sıralar yazar. Anlatımlarda ufak tefek bilgi kırıntılarıyla da okurun bilgi dağarcığı zenginleştirilmektedir. Meselâ kültürümüzde, teravih namazını hatimle kıldıracak kadar ilim sahibi olanlara “demir hafız” denmektedir (s. 28). “Halifelik Osmanlıda, Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır fethinden İstanbul’a döndüğü 25 Temmuz 1518 de başlamış ve halifeliğin igva edildiği 3 Mart 1924 tarihine kadar 405 yıl devam etmiştir”
Öz olarak, i'lâ-yi kelimetullah anlayışı perspektifinde ve duygusunca konular işlenmektedir. Nizam-ı âlem, Türkün kızıl elması daha geniş anlamda Türk-İslâm medeniyet olgusu başat konu olarak kendini hissettirmektedir. Üç yüz yıldan beri gerileyen, iki yüz yıldan beridir de batılılaşma sevdasıyla buhranı yaşamış insanımıza sunulan yerli, millî reçete bu olsa gerek. Manevî duyarlılığın önde olduğu bir anlayıştır bu. Tasavvuf anlayışımızda da olan ilim, irfan, olmak ve hikmet olgularını da içinde barındırmaktadır. Bu anlayışlarla bilgelik, maneviyat, aşk ve uhreviyat hatırlatılmaktadır. İyiden güzelden yana, Türk ve Müslüman olma bilincini, düzenli aklı ve felsefeyi taşımaktadır. İyi okumalar.
|