Y?TE SE?YM SONU?LARI: 1?den sonra 2!.. Olaylara Bakış Hazırlayan: Av. Kadir Bayrak Sayı:
57 - Temmuz / Eylül 2007
Ne kadar isterdik, seçim sonuçlarını önceden bilebilmeyi... Bu istek o kadar şiddetli ki pek çok kimseye, tahminler yaptırıyor, anketler düzenleniyor; pek çok kimseyi iddialara tutuşturuyor. Elimizde olsa, gelecek zaman içinden 29 Mart sabahı penceresini açarız, bugünden merakımızı gideririz. Fakat gaybı bilmek, zamanı ve her şeyi yaratana ait sadece. Ama bize de tahmin imkânı lütfetmiştir. Bir rakam dizisindeki bilinmeyeni, öncesine ve sonrasına bakarak tahmin eder gibi, biz de zamanımızdan öncesine bakarak, 29 Mart sabahında nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı tahmin hususunda bir deneme arzetmek istiyoruz. Çok partili hayata geçişimizden bu yana, bize imkânı verecek 3 seçim var; 1950 seçimleri rahmetli Turgut Özal’ın ANAP’ının tercihi ve 2002 seçimleri... 1950’de millet (aslında 1946), başındaki zihniyetini ezici bir ekseriyetle, bir daha ıhmayacak şekilde alaşağı etti. Bütün devlet imkânlarına, “zinde güçlere” rağmen... Aslında bu, Fransız ihtilâli’nden daha büyük bir aksiyondu. Ama sessiz olduğu için sosyolojik değeri anlaşılamadı. Sıradan bir seçimi biraz aşmıştı nihayet... Tarih, bu seçimlerin Fransız ihtilâli’nden üstün bir aksiyon olduğunu yazacaktır. Yüce millet budur... Büyük sosyolojik operasyonları tereyağından kıl çeker gibi ve meşru yollarla yapar. Bu konuda kitaplar yazılsa yeridir; ama biz bu seçimler yönünden bakmak durumundayız. Milletin ikinci aksiyonu, Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’ı kuvvetle iktidara getirmek oldu. İhtilâlin kudreti paşasının kefaletine rağmen mahallenin “horozu” olmak iddiasındaki partiyi, onun “hayatta hiç kaybetmedim” diye “horozlanan” başını ve ihtilâl yapanları tarihe gömdü. Bu milletle başa çıkılmaz... Nitekim cenazesinde de rahmetli Turgut Özal’ı bağrına basan millet, izlemesi gereken çizgiyi terk eden ANAP’ı yüzde birlere düşürdü. Millet üçüncü aksiyonunu Ak Partiyi, dalları bastı kiraz iktidara getirmekle yaptı. Bu, 1950’den üstündü. Ama şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz... Millet, ruh kökünden uzaklaşanları, ruh kökünün hakkını vermeyenleri siyaset sahnesinden sildi ve Ak Parti’ye kendisini bile şaşırtan kuvvetli bir kredi açtı. İşte mahallî seçimler, 2002’de açılan bu kredinin devamı olacaktır. Büyük millet yaptığını sağlam yapar, işi yarım bırakmaz.(1)den sonra(2) gelir. Kendisi de belediye meclisi adayı olduğu için nalıncı keserini çalıştırıyor, diye aklınızdan geçebilir. Ama bu sahada ikinci bir delilimiz var; Millet 2002 seçimlerinde sadece bazı siyasileri cezalandırmadı... Meclis’i yeniledi, milletvekillerini yeniledi... Yeni bir sayfa açtı. Siyasete, yeni yüzler getirdi. Memleket idaresini yeni, yıpranmamış kişilere emanet etti. Bu yenilenme 2002’de merkezde yapıldı şimdi sıra taşrada... Adaylara, çalışmalara, teşkilâtlara, kişilere, bölge ve belde şartlarına göre değişmeler gösterse de genel sonuç merkezde yapılanın devamı olacaktır. Şurada veya burada bunu aykırı durumlar görülse genel de çizgi bu olacaktır. Kanaatimizi güçlendiren üçüncü bir delil de yapılan anketlerdir. Büyük milletin tavrındaki asaleti, sabrını ve gününü beklemesini anlamayanlar ve istediği çizgide gitmeyenler, seçim meydanlarını boşuna turladıklarını seçimden sonra anlayacaklardır.
Ali Erdal
---------------
MİLLETİN TERCİHİ... Güneşli, güzel bir bahar sabahına uyandığımız 28 Mart Pazar günü mahalli idarecilerimiz seçtik. Milletimiz için hayırlı olur inşallah... Diğer milletlerde nasıldır bilemiyoruz ama bizde seçimlerin insanlarımızı farklı bir iklime soktuğu muhakkak. Özellikle mahalli seçimlerde bu farklı iklim daha da belirgin hale geliyor. Aday adaylıklarının tesbitiyle, hatta daha öncelerden başlayıp, seçim gününe kadar devam eden, üzülenlerin ve sevinenlerin bol olduğu bir yarış, bu oy verme işlemi sona erip de, televizyon karşısına geçip, elde kâğıt kalem “açılan sandık sayısı” kelimeleriyle başlayan seçim sonuçlarını izlemek ise istisnasız hepimizin en büyük zevklerinden biri. Ne var ki asıl yapılması gerekeni, neticeleri doğru tahlil etmeyi beceremiyoruz. Ülke genelinde mensubu olduğumuz, oy verdiğimiz parti başarılı olmuş, hele bir de ilimizde, beldemizde de kazanmışsa bizden muzafferi bulunmaz, artık beş sene rahat edebiliriz. Seçimlerin nasıl anlaşılması gerektiği ve neticelerinin nasıl yorumlanacağına müşahhas bir örnek olması bakımından, seçimlerden iki gün önce (26.03.2004) Bilecik’te yayın hayatına devam eden Sakarya gazetesinde yayınlanmış, dergimizin sahibi Ali Erdal’a ait bir yazıyı (solda) takdim ediyoruz...
Kıbrıs’ta neler oldu, oluyor? Kıbrıs’ın Akdeniz’deki jeopolitik konumu itibariyle ne kadar büyük bir önem arzettiğini anlayabilmek için uzman olmaya gerek yok. Üç kıtanın kesişme noktasında ve bu kıtaları birbirine bağlayan deniz yollarının ortasında bir ada. Tarih boyunca medeniyetin beşiği Akdeniz havzasında, söz sahibi olmak isteyenlerin öncelikle Kıbrıs’ı hedef seçmelerinin sebebi başka ne olabilir. İslâm ordularının deniz yoluyla fethettikleri ilk yer olma ve pek çok sahabeye ev sahipliği yapma nasibi de bizim için önemini arttırıyor. Donanmamızı kaybetmek pahasına fethedildiği zaman Sokullu’nun tarihe geçen cümlesine de konu olmuştur, Kıbrıs: “Siz bizim donanmamızı yakmakla sadece sakalımızı kesmiş oldunuz. Oysa biz Kıbrıs’ı fethederek sizin kolunuzu kestik. Kesilen sakal daha gür çıkar, oysa kesilen kol yerine gelmez...” Kıbrıs meselesinde millet olarak zihin bulanıklığı yaşadığımız muhakkak. Anan Planı’nın oylandığı seçimlerde hangi tavrın milletimiz hayrına olduğunda az tereddüt etmedik. Allah’ın lütfû ve ümmetin yanlışta ittifak etmeyeceği ölçüsüne inancımız referandumdan çıkan neticenin bizim için hayırlı olacağı ümidini arttırıyor.
BATININ DOĞUYA BAKIŞI... Özgürlük, eşitlik, hak ve adalet getirme palavralarıyla Irak’ı işgal eden, Batının gayri sahih nesepli çocuğu Amerika’nın ve onun vazgeçilmez müttefiki İngiltere’nin, aslında ne getirdiğini, 44. sayfadaki fotoğraf söze yer bırakmayacak şekilde izah ediyor. İşin fikir tarafında olduğumuz için bunu seçtik. Zaten ne rezillikler yaptıklarını herkes biliyor. Daha önemlisi Batı’nın Doğu’ya bakışını başka yoruma yer bırakmayacak bir laboratuar kesinliğiyle gösteriyor. Irak’ta mevcut olduğu iddia edilen ve işgale sebep gösterilen “kitle imha silahları’nın bulunmaması, Amerikan ve İngiliz idarecilerinin kendi kamuoylarında inanırlıklarını azaltırken, söz konusu fotoğraflar onları daha da zor duruma soktu. Kaldı ki bu fotoğrafların yeni ele geçmediği, pek çok medya kuruluşunun çok öncelerden beri sümenaltında tuttuğu anlaşılıyor. Bu fotoğrafların kamuoyuna çıkış şekli, ABD idarecilerin tavrı gösteriyor ki, bunlar bilerek yapılmış ve kendileri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Maksat, Araplar’ın şahsında Müslüman’ın şeref ve haysiyeti ile oynamak. Böylece İslâm’ı, hayat hâkimiyetten mahrum eden, pratik hayatta mensuplarını küçük düşürten, mistik bir safsata göstermek. İnsanın hatasını, imanına yıkmak... Şu kadar yüzyıllık Batı karşısında duyduğumuz aşağılık duygusunun, İslâm’a aşkımızı kaybetmenin ve kendi dinamiklerimizi ihmal etmenin akibeti ve cezası. Amerika ve yandaşlarını Irak’ta kullanan güç, böyle istiyor. Buna rağmen Arap dünyasında esaslı bir tavır, karşı duruş sergilenmiyor, sergilenemiyor. Bırakın Irak’ın bütününü kaybetmeyi veya yukarıda bir örneğini sunduğumuz iğrençlikleri kamuoyuna yansımasını, sadece Bağdat’a düşecek bir bomba, atılacak tek mermi bile Arap milletini tek vücut halinde harekete geçirmeli, İslâm dünyasını ayağa kaldırmalı değil miydi!.. Bağdat’ın İslâm kültürü için ne ifade ettiğini söylemeye ne hacet. Haydi Arapları geçtik, en az Bağdat kadar önemli bir merkeze, İstanbul’a sahip olan bir milletin idarecilerinin yanı başımızda olup bitenlere kayıtsız kalmalarına ne demeli! Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına geçirilen çuval onların başında, sanki. Kıbrıs ve Avrupa Birliği’nde hatırı sayılır yol kat eden hükümetin, mevzu Irak olunca seslerinin kesilmesi anlaşılır gibi değil. Ülkesinde patlayan bombalara rağmen Irak’taki askerini çeken yeni İspanyol hükümetinden alınacak çok dersler var.
İKTİBAS Amerika; nefsinin ve şeytanın iğvasına aldanarak dünya menfaati için kardeşini öldüren Kabil gibi, Yahudi’nin iğvası ile İslâm dünyasını yeryüzünden silme histerisi içinde. Yahudi dünya imparatorluğu için engel gördüğü Doğu’ya (hele İslâm’a) karşı, fikirsiz ve idealsiz Amerika’yı vahşi hayvan terbiyecisinin kamçısı gibi kullanıyor. Kurnaz bir teşkilât için kozmopolit, idealsiz, kötülükler içinde çırpınan, din başta olmak üzere her türlü idealizmi hayat dışına atmış ahmak devi kullanmaktan kolay ne var... Cinayet, istense de önlenemez, belki kısmen kontrol altına alınabilir bir spor haline gelmiş... Ceketin kolunu ters çevirir gibi, cinayetin dışarıda devamını sağlamaktan kolay ne var... Kalabalıkları olaylarla ‘şoklayıp’ medyayla gütmek kimin işi bilmez misiniz? Kabil hortluyor!.. İdealsiz kalabalığa Kabil potansiyeli aşılanarak, insandaki mücerret Kabil zihniyeti hortlatılıyor!.. Bu Kabil’in İklima’sı dünya; emeli, kardeşi Doğu’nun elinden dünyasını alıp, onu sömürmek. Bu kadarını Avrupa bile kabullenemiyor...(Ali ERDAL; Kardelen 36, Ocak/Mart 2003)
KIBRIS (2)
Şadi ERDAL
Bir tarafta “Kıbrıs elden gidiyor” diyenler, öbür yanda “iyi bir anlaşma ile Kıbrıs çözümsüzlüğünü çözüyoruz” diyen grup yer alıyor. “Kıbrıs elden gidiyor” diyen grubun ileri sürdüğü görüşlere katılmamak mümkün değil, Aynı şekilde anlaşmaya evet diyenlerin hangi sebeplere dayanarak anlaşmaya taraftar olduklarının izahlarına katılmamak da mümkün değil. Hani NASRETTİN HOCA’nın herkesi dinledikten sonra “hepiniz haklısınız” dediğine benziyor. Kıbrıs, uzun yılların sonunda anlaşmaya mecbur edildiğimiz bir noktaya getirildi. Şu anki noktada hangi parti iktidarda olsa “Annan Planı” denilen anlaşmaya evet dedirtilir. Bakmayın siz bir kısım partilerin ve kuruluşların naralarına. Bizde muhalefette başka, iktidarda başka konuşmak modadır. Bir zamanlar Çekiş Güç’e muhalefette karşı gelenler, iktidara geçince kalması yönünde oy kullandılar. Geçtiğimiz günlerde İspanya’da seçimleri kazanan Sosyalist Parti, iktidara geldikleri takdirde Irak’ta bulunan askerlerini geri çekecekleri vaadinde bulunmuşlardı. Adamlar iktidara geldiler, ilk icraatları askerlerini Irak’tan geri çekmek oldu. Bizde, milletten oyu aldıktan sonra, millete verdikleri sözü tutuna iktidar gördünüz mü? Kıbrıs’ı ele alırken sadece adayı düşünmemek gerekir, Türkiye’nin tüm dış politikasını göz önüne almalıyız. Dış politikada yaptığımız her hata adanın kaybedilmesine verile olmakta. Anlaşmalarla sağladığımız hakları kullanmamakla, ayrıca hedef olarak çizdiğimiz görüşlerden caymakla dış politikada aciz görüntü veriyoruz. Musul, Kerkük petrollerinde % 10 alma hakkımızı Cumhuriyet’in ilk yıllarında almışız. Daha sonra neden almadık. Halen ne diye bu haktan vazgeçtik? Nahçivan üzerinde hakkımız var. Ermenistan Kara bağ bölgesini işgal etti neden hakkımızı aramıyoruz? Irak’ta birçok mevzularda savaşı bile göze alabileceğimizi açıkladığımız “Olmazsa olmaz”larımız vardı, ne yaptık. Sen haklarını müdafaa etmesini bilmezsen, koyduğun hedeflerin çiğnendiğinde pısırıklaşır-san, bugün olduğu gibi önüne her konulan anlaşmaya “evet” dedirtilirsin. Ekonomik bakımdan çökerttiler. ABD ve Avrupa Birliği’ne karşı gelebilecek takat bırakmadılar. Hatta Avrupa Birliği’ne girebilmek için ne derlerse “evet” demeye hazır hale geldik. Avrupa Birliği’ne girebilmek için ileri sürülen şartlar milletimizi rencide ediliyor. Türk Milleti’nin liderliğinde yeni bir blok oluşturmak hedefimiz olmadıkça, Batılıların taviz isteklerinden kurtulamayız.
|