OSMANLI DEVLETY'nin kurulu?u ?zerine hipotezler Cavid Kasımlı Sayı:
60 - Nisan / Haziran 2008
"Bu yeni imparatorluğun kuruluşu, insanlık tarihinin en büyük ve en şaşılacak vak'alarından biridir. Onların kaderlerindeki en büyük fevkalâdelik başlangıçları oldu; böylesine büyük bir netice için pek küçük olarak işe başladılar. Ama bir defa iktidarı yayılıp sağlamlaştıktan sonra, girdabın içinde tek sabit nokta oldular. Onlar yarımadada rüzgarın tesiriyle oradan oraya dalgalanan muhtelif unsurları etraflarında toplayan bir cazibe çekirdeğiydiler." Fernard Grenard
XIII. yüzyılın ikinci yarısında Moğollar'ın baskısı sonucu Anadolu'da, Anadolu Selçuklu devleti çökmüş, meydana gelen karışık ortamda, XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başlarında yeni siyasi yapılar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri olan Osmanlılar, kısa zamanda gelişerek altı asır sürecek bir imparatorluk kurmuşlardır. Türk-İslam ve dünya tarihinde çok önemli bir yer tutan Osmanlı Devleti'nin, kuruluşu, gelişimi, menşei ve meşruluğu üzerine tartışmalar çıkmıştır. Osmanlılar'ın ilk dönemlerine ait belgelerin olmayışı, bu dönemlere ait bilgilerin ancak XV. yüzyıla ait belgelerle sınırlı kalması, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu üzerine yapılan araştırmaların konuyu tam olarak aydınlatmasını yetersiz kılmış ve kuruluşu, gelişimi, menşei üzerine çeşitli görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Osmanlı Devleti'nin kuruluşu üzerinde, özellikle XX. yüzyılın başında yerli ve yabancı araştırmacılar çokça durmuşlar ve 400 atlıdan cihan devletine geçişin sırlarını araştırmışlardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşu hakkında yapılan çalışmalar, romantik milliyetçiliğin tesirleri ile XX. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir ivme kazandı. P. Wittek, H. A. Gibbons, J. Marquadrt, F. Köprülü, Z. V. Togan, H. İnalcık gibi tarihçilerin kaleme aldığı ve kuruluş ile ilgili ileri sürdükleri nazariyeler uzun süre tarihçileri meşgul etti. Bugün dahi Osmanlı Devleti'nin kuruluşu ile ilgili öne sürülen yeni görüşler bu nazariyelerden etkilenmiştir. Biz bu makalede Osmanlı Devleti'nin kuruluşu ile ilgili Batılı ve Türk tarihçilerinin görüşlerini sizlere takdim ediyoruz.
A.H.Gibbons'un tezi Gibbons'a göre, Osmanlılar, ancak Balkanlardaki fetihlerden sonra Anadolu'daki topraklarını genişletebilmişlerdir. Balkanlardaki fetihleri, tahrip ve yağma maksadıyla yapılmış bir akın değildir, belki planlı bir yerleşmedir. Buraya kadar doğrulara tercüman olan Gibbons, daha sonra Osmanlı aşiretinin küçük bir aşiret olduğunu; hatta Moğolların elinden kaçtıktan sonra Anadolu'ya gelişlerinde müslüman olmuş olabileceklerini; yeni müslüman olmanın heyecanıyla gayr-i müslimleri de zorla İslâmlaştırdıklarını, aslında kendi nüfuslarının az olduğunu, ancak dine dayanan yeni bir Osmanlı ırkı meydana getirerek yerli Rumları da yanlarına aldıklarını, harb esirlerinin İslâm'ı kabul etmesinin onlar için imtiyaz olduğunu ve kısaca Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu yeni bir dinle yeni bir ırk ortaya çıkarmaya borçlu bulunduğunu açıklamaktadır.
Rudi Paul Lindner'in tezi Amerikan Michigan Üniversitesi Ortaçağ tarihi hocası Rudi Paul Lindner'e göre, Osmanlı devletinin kuruluşu aşiret yapısına dayanır ve onun bu aşiret yapısında yükseldiği ve geliştiğini ileri sürer.Osmanlının başlangıçta gaziler değil, kabile olduğunu; amaçlarının da gaza değil yağma olduğunu ileri sürer.Ona göre ilk müslümanların gaziler olduğu fikrinin temel sebebi, kuruluştan 150 yıl sonra yazılan eserlerin yazarlarının kendi zamanlarında Osmanlı devletinin benimsemiş olduğu "gaza ideolojisinin" geçmişte de geçerli olduğu yanlışlığına düşmeleriydi.
Paul Wittek tezi Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemiyle ilgili çalışmalarıyla tanınan Paul Wittek'in Osmanlı Beyliği'nin etrafındaki beylikler arasından sıyrılıp tarih sahnesinde yer almasıyla ilgili bir tezi var. İlim muhitlerinde çok yankı gören bu tezinde Wittek, Osmanlı Beyliği'nin çok güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmasını bu beyliği kuranların gaza düşüncesiyle hareket etmelerine bağlamaktadır. Ona göre ilk dönemin öncüleri sahip oldukları dinî inancı yeni muhitlere taşımak için büyük bir arzu duyuyorlardı. Taşımakla şeref duydukları en yaygın unvanları gazilikti (Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi). Bu gaza düşüncesi aynı ideali paylaşan ve diğer beyliklerde atıl olarak bekleyen insanları kendine çekmiş ve Osmanlılar Rumeli'ye geçerek kendilerine çok münbit bir genişleme alanı bulmuşlardır. Wittek'in dikkatle altını çizdiği bir başka nokta daha var. Diyor ki, bu gaziler kendi dinlerini yeni muhitlere götürür ve herkesin bu dinle tanışmasını arzu ederken, bu muhitlere çok erken dönemlerden itibaren giren ilim adamları (ulema) da bu arzunun bir baskıya dönüşmesini önlemişler, tam tersine idareleri altına giren ahalinin dinlerine karışmamayı tercih etmişlerdir. Bilhassa ulemanın etkisinin çok güçlü olduğu şehirlerde gazilerin kendi dinlerini başkalarına kabul ettirme arzularından kaynaklanabilecek taassuplarının yerini, Hristiyan ve Museviler'e karşı müsamahakar bir din anlayışı almıştır. Evet Wittek'in özet olarak söyledikleri bunlar. Bu dikkate değer tesbit ışığında rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Osmanlı Devleti'ni yücelten sebeplerden birisi bu devleti kuran samimi müslümanların başka din ve kültürlere hoşgörü ile davranmayı bilmiş ve farklılıklarla birlikte yaşamanın formülünü bulmuş olmalarıdır.
C. Hayvood'un tezi C. Haywood, Osmanlı devleti Türk-İslam Anadolu çerçevesinde değil, daha geniş Moğol coğrafyasında araştırılmalıdır,der.Gazi tezini eleştirir.O, Wittek'in, Avusturya'da etkili bir edebi derneğin mensuplarıyla olan ilişkilerini ve bu cemiyetin romantik milliyetçi düşüncesini çok ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor; Wittek'in tarihçiliğinde bu düşüncenin rol oynadığını vurguluyordu.
Colin Imber'in tezi Manchester Üniversitesi'nde uzun yıllar hocalık yapan Colin İmber'e göre Osmanlı beyliği hiç de belirli bir ideoloji gerçekleştirmek için kurulmadı.Moğol istilasının yol açtığı kargaşa ortamından tıpkı diğer beylikler gibi bir hanedan olarak ortaya çıktı ve temelde bir hanedan devleti olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Batılı tarihçilerin görüşlerine topluca bakacak olursak; 1-Osmanlı aşireti Bizans sınırında diğer Türk unsurlarından kopuk Türkçe konuşan göçebe bir unsurdur. 2-Bu aşiret İslâm dinini bu bölgede Hıristiyan halk ile birlikte kabul etmiş, ihtida sürecinde Bizanslaşmış Rum halkı ile karışık muhtelit bir yapı olmuştur. 3-Gaziler teşkilatı, kendi içinde Bizans kültürünün korunmasını amaçlayan muhtedileri de bulundurur. 4-Göçebe Osmanlı Beyliği'nin ihtida ettikten sonra kurdukları ilk Asya tarzı devlet teşkilatı, şehirli Hıristiyan ve yerleşik tarımsal kültürünün ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda Türkiye Selçuklu sosyo-ekonomik yapısının rolünü öngörmeyen bütün değerlendirmelerin yanlışlığı gibi Osmanlı etnik oluşumundaki bu tespitler de Türkiye Selçuklu şehirleşmesinin bölgeye tesirini ortaya koymaktan çok uzaktır. Türkiye Selçuklu devrinde Sivas şehri konusunda yaptığımız bir çalışma ile on üçüncü yüzyılda Türklerin Anadolu'da şehirleşmenin bütün unsurlarını oluşturmuş olduklarını tespit etmiş durumdayız. Burada ilk olarak hangi siyasî ve sosyo-ekonomik gelişmelerin Osmanlı ve uç beyliklerini Batı Anadolu'ya göçe ittiğini ve Batı Anadolu'da Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda yer alan dinamik Türk unsurunu tespit etmek durumundayız; XIII. yüzyılın ikinci yarısında Batı Anadolu'ya Moğol istilası ve Türkiye Selçuklu sultanlığının çöküşü nedeniyle Anadolu'ya Müslüman olarak geldiğini bildiğimiz Türkmenler göç etmeye başlamışlar ve XIV. Yüzyıl başında Anadolu'nun sosyo-iktisadi ağırlığı Batı Anadolu'ya kaymıştır.
Fuad Köprülü'nin tezi Bütün bu görüşleri yazdığı eserleriyle tahkik ve tenkit eden Fuad Köprülü, Gibbons'un Osmanlı Aşiretinin önemsiz bir aşiret olduğu görüşü ile yeni ihtida iddiasını haklı sebeplerle reddederken, Osmanlı Devleti'nin tamamen dinî sebeplerle olan yükseliş tarzına, bazen aşırıya varan tarzda itiraz etmektedir. Fuad Köprülü, bütün meseleyi, Ahlat'tan Domaniç'e gelen Ertuğrul Bey ve neslinin insan yapısına bağlamaya çalışmaktadır. Bu arada ahilerin Giese tarafından ifade edilen kuruluştaki rollerini mübalağalı bulmaktadır. Köprülü, kuruluşta, Moğolların baskısı sonucu Anadolu'ya göç eden Türkmenlerin gaza ruhu ile Bizans topraklarını Dâr'ül-İslâm yapmak üzere gayretlerinin; Selçuklu Devleti'nin zaafa düşmesi ve Anadolu Beyliklerinin kurulması gibi bu dönemde meydana gelen büyük siyasî olayların, Türklerin sahip olduğu etnik özelliklerin; Osmanlı kabilesinin asil oluşunun; Anadolu'da oluşan Gâziyân-ı Rum, Âhiyân-ı Rum, Bâciyân-ı Rum ve Abdalân-ı Rum gibi askerî, sosyal ve iktisadî grupların; nihayet Osmanlı Beyliğinin bulunduğu yerin jeopolitik durumunun; diğer beyliklerin Osmanlı Beyliğine karşı hasmâne tutum içine girmemelerinin ve benzeri sebeplerin, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve inkişâfında önemli roller olduğunu uzun uzadıya açıklamaktadır. Fuad Köprülü'nün gaza ruhunun ve i'lay-ı kelimetullah gayesinin bu konudaki rolünü küçümsediği kanaatindeyiz.
Halil İnalcık'ın tezi Halil İnalcık Uç’taki toplumsal değişimin temel sebebi olarak göç ve nüfuz baskısını ve uç toplumundaki devlet teşekkülü sürecine götüren faktörleri inceler. İnalcık, nüfus hareketlerinde Moğol istilasına karşı Türkmenlerin doğuya yönelmelerinin önemini ortaya koyar. Moğolların doğrudan yönetiminden kaçmak isteyen Türkmen toplulukları Bizans sınırlarına doğru yöneldiler.XIV. Yüzyılın başlarında "gaza ideolojisi"ni benimseyen Türkmen beyleri Batı Anadolu'da önem kazandılar.Özetle eski Selçuklu ucunda büyük bir demografik (nüfus) potansiyele sahip ve yüceltilmiş gaza ideolojisiyle donanmış yeni bir Türkiye doğmakta olduğunu savunuyor Batılı ve Türk tarihçilerin söylediklerini özetleyerek Osmanlı Devleti'nin kuruluş sürecini şu şekilde değerlendirebiliriz: 1-Osmanlı Devleti dörtyüz çadırlık Kayı Aşireti ile teşekkül etmemiştir. Gerçi Osmanlı Hanedanı’nın devletin kuruluşunda çok büyük şahsî payı vardır. Ama sınır nüfusunu ve kültürünü tevârüs etmedeki payını da unutmamak gerekir. 2-Osman Bey Selçuklu devlet geleneği içinde yetişmiş ve vazife alanını genişletmiştir. 3- Osmanlı Devleti kurulduğu sırada Türkler Anadolu'da siyasî, askerî, sosyal, kültürel ve iktisadî yönlerden büyük gelişmeler göstermişler, bu tecrübe ve birikimi Osmanlı Devleti'ne aktarmışlardır. 4- Başta Ertuğrul ve Osman Gazi olmak üzere Osmanlı Beyleri sınır boyu şartlarını çok iyi değerlendirerek, hem aşiretlerin kendilerine teveccühünü sağlamışlar, hem de adaletli bir yönetim anlayışı benimseyerek etrafa itimat ve güven telkin etmişlerdir. 5-Osmanlı uç beyliği coğrafî vaziyetini iyi değerlendirerek, diğer beyliklerle çatışmadan kaçınıp Bizans'a yönelmek suretiyle gazâ duygusunu yükseltmişlerdir. Böylece "Gazâ Merkezi" haline gelmişlerdir. 6-Osmanlılar'da Orhan Gazi'den itibaren her alanda teşkilat vücuda getirilerek, devletin ihtiyaç duyduğu kadrolar oluşturulmuş ve sosyal ve hukukî düzen sağlanmıştır. 7-Yönetim anlayışı Anadolu Selçuklularına bağlanmak sûretiyle gelenek devam ettirilmiştir. 8-Kâdîm Türk devleti geleneğine göre hükümdar ailesinin üyeleri devlet yönetiminde ayrı ayrı görev alıyorlardı. Bu durum dahilî kavgalara ve devletin parçalanmasına yol açıyordu. Bu gelenek ilk defa Anadolu Selçuklularından Rükneddin Süleyman Şah zamanında (1196-1204) kırılmaya başlandı. Anadolu Selçukluları daha merkezî bir yönetim anlayışı geliştirerek hanedan üyelerinin yetkilerini daralttılar. Sınır boylarındaki diğer beyliklerden farklı olarak Osmanlı'larda bu anlayışı benimseyerek merkezî bir yapı oluşturdular. 9-Bu gelişmeler, Osmanlı beyliğini bir istikrara kavuşturduğundan, diğer beyliklere nazaran gerekli olan asker, yönetici, âlim, sûfî vb. insan unsuruna daha kolay ulaştılar. 10-Osmanlıların kanun ve nizam şuuru siyasî ve sosyal ahengi devam ettirmiş, "Din-ü Devlet, mülk-ü millet" gibi dört unsura dayanan yüksek mefkûreleri ile kudret kazanarak, Selçuklular'dan aldıkları mirası en yüksek seviyeye eriştirmişlerdir. Böylece büyük Gazi Alparslan'ın millî ve İslamî mefkûre ile yükselttiği sancak, Osman Gazi ve haleflerinin ellerinde üç kıt'ada asırlarca dalgalanma imkanı bulmuştur.
Sonuç: Osmanlı Beyliği’nin kuruluş dönemindeki mahiyetinin ne olduğu ve bu beyliğin nasıl olup da bir imparatorluğa dönüştüğü konusu tarihçilerin hâlâ tam olarak üzerinde anlaşamadığı bir sorundur. Bu konu tarihçilerin, sosyal bilimcilerin de dikkatini sürekli çekmiş, Osmanlılar'ın bu ölçüde başarılı olmasının sebepleri üzerinde durmuşlardır. Böyle bir olguyu tek bir sebebe veya sınırlı sayıda faktöre bağlamak gerçekçi olmasa gerek. Konunun askeri, malî, iktisadî, hukukî, sosyal ve dinî birçok boyutu olmalı. Osmanlı tarihçilerini ya da Osmanlı tarihiyle ilgilenenleri diyelim, ikiye ayırmak mümkün. Bir tarafta Osmanlı'nın "duraklama-yıkılma" dönemiyle ilgilenenler, diğer tarafta "kuruluş-gelişme'den" sonrasına aldırmayanlar. Birinciler genelde imparatorluğun yıkılış sürecindeki siyasî, sosyal ve askerî çürümeyi bütün bir Osmanlı tarihine hoyratça yayarken, ikinciler genelde altı yüzyıllık tarihin emsali çok az görülmüş Muhteşem Süleymanlarla ve Koca Sinanlarla dolu olduğunu, Osmanoğullarının mağlûbiyet yüzü görmemiş bir istisna olduğunu sanıyor. İki grubun da haklı gerekçeleri bulunabilir; en azından insanların ilgi alanlarına müdahale edecek değiliz. Diğer taraftan bir de öyle tarihçiler var ki, iki gruba da girmiyor; onlar tarihi ne bir efsaneye ne de oryantalist denilebilecek kadar aşağılayıcı bir bakış açısına değişiyor. Osmanlı'nın ne ilk döneminin sürekli fetihlerle geçtiğine, ne de son dönemlerinin sürekli yanlış şeylerle dolu olduğuna inanıyorlar; her iki dönemin de içe içe geçtiğinin, imparatorluğun en yüksek dönemlerinde çok kötü mağlubiyetler alındığının, en yoz dönemlerinde ince birer zarafet eseri, en güzel mimari eserlerin yapıldığının fazlasıyla farkındalar. Bu tarihçilere göre "gelişme" ya da "gerileme" gibi yüzer yıllık adlandırmalar bile birer yanılsamadan ibarettir. 21. yüzyıl Osmanlı tarihçiliğinin gösterdiği büyük gelişmeye rağmen, Osmanlıların özellikle ilk yüzyılıyla ilgili meseleler üzerinde hala birbiriyle bağdaştırılması güç, karşıt görüşler ve iddialar söz konusudur. "Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu" meselesinin tarihçilerin kendilerini çekim alanından kurtarmakta zorlandıkları efsunlu bir cazibesi söz konusudur. Fuat Köprülü ve Paul Wittek gibi kurucu babalar, onların öğrencileri Halil İnalcık, V. L. Menage gibi ikinci kuşak, bu sonuncuların öğrencileri Colin İmber, Rudi Paul Lindner ve nihayet Cemal Kafadar gibi diğer tarihçiler bu efsunlu dünyanın önde gelen konuklarındandırlar. Bu isimlerin yanı sıra, Irene Beldiceanu-Steinherr, İrene Melikoff, Speros Vryonis, J. R Elizabeth, A. Zachariadou, Ahmet Yaşar Ocak, Raif Kaplanoğlu gibi diğer saygın tarihçiler, bir taraftan kılı kırk yararcasına bu dünyanın sırlarını çözmeye çalışmışlar, bir yandan da bulgu ve yorumlarıyla süre giden tartışmaya yeni katkılar, yeni boyutlar eklemişlerdir.
Kaynaklar: 1. R. Paul Lindner, "İlk Dönem Osm. Tarihinde İtici Güç ve Meşruiyet", Söğüt'ten İstanbul'a (Der. Oktay Özel- Mehmet Öz), Ank. 2000 2. Ahmet Nezihi Turan, "Osm. Devleti Ne Zaman Kuruldu?", Osm., Yeni Türkiye Yay., Ank.1999., C.I 3. Paul Wittek, "Osm. İmparatorluğunun Kuruluşu", Çev. Güzin Yalter, Batı Dillerinde Osm. Tarihleri: I, Türkiye Yy, İst., 1971 4. Abdulkadir Özcan, "Türklerde Gaza Ruhu ve Bunun Osmanlılardaki Tezahürü", X. Osm. Sem. Bildirileri, Söğüt, 1995 5. Aldo Gallotta, " 'Oğuz Efsanesi' ve Osm. Devleti'nin Kökenleri: Bir İnceleme", Osm. Beyliği (1300-1389), İst. 1997. 6. Cemal Kafadar, "İki Cihan Aresinde", Cogito (Osmanlılar Özel Sayısı), Sayı.19, İst. 1999 7. Colin İmber, "Osman Gazi Efsanesi", Osm. Beyliği (1300-1389), ed. Elizebeth A. Zachariadou, İst. 1997, s.75. 9. Colin J. Heywood, "Os. Devletinin Kuruluş Problemi: Yeni Hipotez Hakkında Bazı Düşünceler", Osm., Yeni Türkiye Yy., Ank. 1999., C.I 10. Elizabeth A. Zachariadou, Osm. Beyliği (1300-1389), ed.Elizabeth A.Zachariadou, Çev.Gül Çağalı Güven, İsmail Yerguz, Tülin Altınova, Tarih Vakfı Yurt Yy., İst. , 1997 11. Erkan Göksu, "Osm. Devletinin Kuruluşunda Gaza ve Türkmen (Oğuz) Ananelerinin Rolü Üzerine", Oğuz Geleneği Çerçevesinde Tarihten günümüze Karakeçililer, Ed. İsmail Özçelik, Kırıkkale, 2003. 12. Fuad Köprülü, "Osm. İmparatorluğu'nun Etnik Menşei Meseleleri", Belleten, VII/28, Ank. 1943. 13. Fuad Köprülü, Osm. Devletinin Kuruluşu, s. 96-97. 14. Halil İnalcık, "Osm. Devletinin Kuruluşu Problemi", Doğu-Batı, C.II, Sayı.7, Temmuz 1999 15. Halil İnalcık, "Osm. İmparatorluğunun Doğuş ve İnkişafı Devrinde Türkiye'nin İktisadî Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle", Osm. İmparatorluğu (Toplum ve Ekonomi), 2. Baskı, İst., 1996 16. Halil İnalcık, "Osm. Tarihçiliğinin Doğuşu", Söğüt'ten İstanbul'a, İmge Kitabevi, Ank. 2000. 17. Halil İnalcık, "Osm. Tarihine Toplu Bir Bakış", Osmanlı, C:I, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 1999 18. İlber Ortaylı, "Menkıbe", Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Efsaneler ve Gerçekler, Tartışma/Panel Bildirileri, Ank. 1999. 19. İrene Melikof, "İlk Osmanlıların Toplumsal Kökeni", Osm. Beyliği (1300-1389), 20.. Mehmet Öz, "Osm. Devleti'nin Kuruluş Meselesi Üzerine Bazı Görüşler", VI. Osm. Sem., Söğüt, 1991
|