?in zulm?nden ka?ty, Yylmaz zulm?ne yakalandy Medya Sepeti Sayı:
61 - Ekim / Aralık 2009
(...) Dünya Uygur Kongresi lideri Rabia Kadir'in Britanya'daki temsilcisi olan Dr. Enver Tohti ile birlikte, çalıştığı otele gidiyoruz. (...) Tohti, Londra'daki bu otelde komilik yapıyor. "Mesut Yılmaz yüzünden Türkiye'den kaçmak zorunda kaldım, şimdi bu işi yapıyorum" diyor Tohti. "Mesut Yılmaz ile kişisel bir sorununuz mu vardı?" sorusuna, "İsterseniz, Mesut Yılmaz'a gelene kadar size hayatımı anlatayım da Uygurlar'ın neler çektiğini anlayın" şeklinde cevap veriyor.
"Ben Urumçi'de doğdum, büyüdüm. Urumçi'de 13 sene kanser cerrahı olarak çalıştım. Çalıştığım zaman kanser sayısının çok fazla olduğunu gördüm ve bunun nedenini araştırmaya başladım. Araştırmalarımda Doğu Türkistan'daki kanser hastası sayısının güneydeki Çin bölgelerinden yüzde 35 daha fazla olduğunu gördüm. Bunun sebebi ise 1963-1996 yılları arasında Doğu Türkistan'daki Çin'in gerçekleştirdiği 48 atom bombası denemesidir" diyen Tohti, Urumçi'deki kanser vakalarının artışıyla ilgili ilginç bir örnek veriyor: !1994'te, çalıştığım hastane 500 yataklıydı. Kanser hastası sayısı artınca bu sayı 2000'e çıkarıldı. Bizim hemen güneyimizdeki Çin bölgesindeki kanser hastanesindeki yatak sayısı ise 8000. Orada 100 milyon Çinli yaşıyor, biz ise 20 milyonuz. Sadece yatak sayısı ve nüfus oranı, Doğu Türkistan'daki kanser vakalarının çok fazla olduğunu gösteriyor."
Tohti araştırmalarından sonra Uygurlar arasında bir hayli yüksek olan kanser vakalarıyla ilgili bir belgesel film yapıyor ve bu film büyük yankı uyandırıyor. Sonrasını yine Tohti anlatıyor: "Filmi yayınladıktan sonra hakkımda dava açıldı ve 'devlet sırlarını ifşa etmekten 20 yıl hapis cezasına' çarptırıldım. Devlet sırrı denilen şey de, Uygurlar üzerinde denenen atom bombası. Yani bu kararla Çin, Uygurları denek olarak kullandığını kabul ediyor. Hapis cezası alınca ben de Türkiye'ye kaçtım ve İstanbul Çapa Tıp Fakültesi'nde kanser cerrahı olarak çalışmaya başladım."
Çapa'da 1997-98 yılları arasında doktorluk yapan Tohti, neden Türkiye'de kalmadığına dair sorumuzu şu şekilde cevaplıyor: "O dönemde Başbakan olan Mesut Yılmaz, 'Doğu Türkistan Çin'in toprağıdır' şeklinde sözler söyledi. Çin'le yapılan anlaşma gereği, Doğu Türkistanlılar'ın Türkiye'deki tüm faaliyetlerine yasak getirildi. Ben 20 yıl hapis cezası aldığım Çin'e gönderilmekten korktum, çünkü anlaşma gereği bizler 'sakıncalı' kişiler olarak tanımlanıyorduk. Ben de bunun üzerine İngiltere'ye kaçtım ve buraya iltica ettim. Yıllarca doktorluk yaptığım ülkemde Türkiye'den sonra bu otelde şimdi komilik yapıyorum.
Tohti, Londra'da tanıştığı bir Türk'ün kendisine 'Düzce'de hastanem var. Gel orada çalış" dediğini 2005 yılında gittiği Türkiye'den nasıl geri gönderildiğini ise şu cümlelerle anlatıyor: "Arkadaşımın teklifini kabul ettim ve 2005 yılında Türkiye'ye gittim. Ben şu anda İngiltere pasaportu taşıyorum ve bu pasaportumla gittim. Daha önce yapılan anlaşmada 'sakıncalı' olarak görüldüğümüz için Türkiye'deki gümrüklerde ismimiz kayıtlıydı. Havaalanına vardığımda, pasaportumu verdim. "Sakıncalı' olduğumuz kayıtlarda çıkınca 5 saat boyunca sorguya alındım ve hava alanından çıkarılmadan İngiltere'ye geri gönderildim. (...) Şimdi Türkiye Uygurlar'a sahip çıkıyor. Başbakan'a 'Uygurlar'a soykırım yapılıyor' dediği için minnettarız. (...) Çin'deki bir çocuk politikası nedeniyle, bugün Çinli ereklerin sayısının kadınların sayısından 50 milyondan daha fazla. Çünkü Çinliler kız çocuklarını istemedikleri için kız çocuklarını bebekken ya da doğmadan öldürüyorlar, ille de erkek çocukları olsun istiyorlar. (...) Çin hükümeti, Doğu Türkistan'dan 2004'ten bugüne kadar 16-25 yaşı arasında, hiç evlenmemiş 900 bin Uygur kızını Çin bölgelerine götürdü ve buradaki Çinli erkeklerle evlendirdi. Fabrikalarda çalıştırmak ve ailelerine katkıda bulunmak için götürdüğünü söylüyor Çin ama bu kızlar oraya gittikten sonra evlendiriliyor. Eğer Uygur aileleri kızlarını vermek istemezse bu sefer de altından kalkamayacağı yüklü miktarda para cezası veriyor. Parayı veremeyeceği için de doğal olarak hapse atılıyor. (...)" (Mehmet Nedim ASLAN; Vakit, 17.07.2009)
|