ÖRNEK FAALİYET Dergi Editörü Sayı:
39 - Ocak / Mart 2003
Bilindiği gibi Ali Erdal’ın “Kaynağı bulan adam ERTUĞRUL GAZİ” isimli eserinin 4. baskısı yapıldı. Son baskı Bilecik Valiliği tarafından cemiyete kazandırıldı.
Yazar Ali Erdal, “Bilecik Valiliği Kültür Yayınları” serisinin ilk eseri olarak basılması ile ilgili olarak Vali Ayhan Çevik’e teşekkür etti ve takdirlerini belirtti.
Yazar yeni baskı için şöyle dedi:
“Bu baskıda eserin tezini kuvvetlendiren ilâveler var. Bunların başında Bilecik’in Yeniköy’ünde Kyı Damgalı bir taşın bulunduğunun kamuoyuna duyurulması var. Bu taşın ehemmiyeti, Kayılar’ın bu bölgede yaşadığının elle tutulur, gözle görülür bir belgesi olmasıdır.”
Eserin önsözü, sıradan bir önsöz olmanın üstünde edebî bir değer de taşıyor ve eserin tezlerinden ipuçları veriyor. Bu ÖNSÖZ’ü yanda okuyucularımıza aynen takdim ediyoruz.
Önümüzdeki günlerde yazarın 4. kitabı olan “Yeni bir diyalektik”in 2. baskısı yapılacak.
ÖNSÖZ
İdeolojilerin, biten bir mum gibi söndüğü bir dönemde; devletlerin yıkılıp, yerine her sahada olduğu gibi, sun’ilerinin kurulduğu; insanlığın “yeni dünya düzeni” arayışları içinde bunaldığı, bocaladığı, şaşırdığı, hattâ çılgınlaştığı bir zamanda; milletimizin bu buhranın dışında kalması düşünülemez. Hattâ “Türk milletinden bahsetmeden tarihini ele alabilecek millet düşünülemez.” diyen Batılı fikir adamının çerçevelediği gerçeğe göre bu buhranın taa merkezinde olması icabeder.
Yarının dünyasında, sadece fikir kazanında gerekli aşı pişirmesini başarabilen milletlere yer olacaktır. Çünkü insan, “en şerefli mahlûk”tur; yanılsa ve şaşırsa da, eninde sonunda yaratılışındaki yücelik, fonksiyonunu icra eder. Yukarıda belirtilen gerçeğe göre bu aşı en iyi pişirmek borcu da bize düşer. Bunun için gelişmeleri, minareye kuyu der gibi yanlış değerlendirip tarihten kopmak, insanlık haysiyetiyle bağdaşmaz. Köksüz ağaç olmadığı gibi, hafızasız da -değil insan- hayvan bile olamayacağına göre, hız almak için geri çekilmek misali, tarihteki büyüklerimizi tanımak gerekir. Bütün çivilerinin çıktığı bir cemiyetin, önce geçmişteki kıymetlerini yeniden ele alması ve haklarını teslim etmesi gerekir. Ertuğrul Gazi’yi bu düşüncelerle kaleme aldım ve eser tamamlanınca ona “KAYNAĞI BULAN ADAM” demenin yerinde olacağına inandım. Şiddetli arzuma ve bütün gayretlerime rağmen, hayalimdeki eseri, [ilâvelere rağmen] yazdığımdan emin olamıyorum. Yalnız bir geminin yerini, paralel ve meridyen hesabıyla kesin olarak belirtmek gibi, Ertuğrul Gazi’nin tarihimizdeki yerini tesbit edebildiğime kaniyim.
Çalışmalarım sırasında en büyük güçlüğü kaynak bulmakta çektim. Orijinal eserlere aracısız ulaşamamak ıstırabı yeterken, bugüne aktarılmış olanları bile bulmak zor oldu. Bulunanları kütüphanelerden almanın zorluğu da cabası. İlerde yeni imkân ve kaynaklarla daha güzel ve tafsilâtlısının yazılmasını ümit ve temenni ediyorum.
İşe başlarken, tarihin keskin bir dönemecinde yaşamış biri hakkında yeteri kadar eser yazıldığını sanıyordum. Bunun için de, ben yeni ne söyleyebilirim, diyordum ve öncekilerin bir tekrarını yapacak olmak beni kaygılandırıyor ve üzüyordu. Gördüm ki, yazılanlar içinde kuru bilgilerin dışında yorumu esas alan eser, yok denecek kadar az. Mevcutlar, ya pek az kuru bilgileri vermekle yetinmişler, ya bir takım duygulu sözler etmişler. Bilgiler pek az olduğu için, tekrarlar yapıp durmuşlar.
Ertuğrul Gazi döneminin; yüzyıllar aşan bir zamana damgasını vuran yepyeni ve şahsiyetli bir başlangıç olduğu idrakine, daha derinden vardım bu çalışmalar sırasında. Bunun için Söğüt’te meydana gelen haşmetli doğumu, birincisi ile kıyas kabul etmez derecede üstün bir “İkinci Ergenekon” olarak değerlendirmenin doğru olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar bunun tesbit edilip, değerlendirilmemiş oluşuna şaşıyorum. Sanki zaman şimdi, döne dolaşa, başladığı noktaya gelmiştir. Bugün de, milletimiz ve insanlık yepyeni bir dönemin eşiğindedir. Şartlar bizi bugün; dünyada söz sahibi büyük ve kuvvetli olmak veya gelişmiş denilen devletlere uşak olmak tercihleri ile karşı karşıya getirmiştir. Tarihten ders almanın bugün daha çok gerektiğini ve yeni oluşumları, bu tecrübelerin üzerine bina etmenin şartını, eseri kaleme alırken, daha derinden anladım. Bunun için, kendimce çok önemli bulduğum “TEKLİFLER”i kamuoyuna sundum…
Her yıl yapılan Osmanlı sempozyumunun 12. sindeki konuşmamı ve ‘sogutsenlikleri.org’da yayınlanan röportajı yazıyla ifade edilenlerin sözle de desteklenmesi olduğu için kitabın sonuna ekledim.
Dördüncü ve beşinci baskı, ele aldığımız büyüğün karakterine ve milletin onu anmada gösterdiği bütünlüğe yakışır bir kadro çalışması oldu. Fotoğrafların çoğu bu kitap için çekildi, yayına hazırlayanlar yeni buluşlar ortaya koydu, hataları farkettiler, internetin imkânları ile araştırmalar yaptılar. Kayı damgalı taş bulundu ve resmi çekildi, ihtifalin 1946’daki kesintiden sonra tekrar başlamasını anlatan konuşma banda alındı, kapak ve muhteva hakkında zaman zaman toplantılar yapıldı... Bu arada şunu da bilhassa belirtmek gerekir. Kitaba yapılan ilâveler, esası değiştirmedi. Hattâ başlangıçta ortaya konan tezleri sağlamlaştırdı. Önsöz başlığının altındaki notta da belirtildiği gibi, önsözde bile esas bakımından değişiklik olmadı. Bunun için Allah’a hamdediyorum.
Düşünen ve fikir çilesi çekenlerin takdirlerine arzederim.
|