Hicret şuuru Dergi Editörü Sayı:
123 -
 
Aylan bebek… Cansız bedeninin sahile vurmasının üzerinden on koca yıl geçmiş. Bu on yıl içinde nice masum bebek Aylan gibi göç yollarında can verdi.
Kardelen, Ekim/Aralık 2015 tarihli 86. sayısında, savaştan kaçıp yaban ellerde bir hayat kurma mücadelesi veren göçmenlerin halini “Dünyanın gözü önünde insanlık, ölü balıklar misali sahillere vuruyor. Vatanlarını savaşla, terörle, istikrarsızlıkla yaşanmaz hale getiren Batı’ya, son bir çare olarak sığınan göçmenlerin dramı…” cümleleriyle ele almıştı.
Yine aynı sayımızda dergimizin sahibi Ali Erdal şu tespitleri yapmıştı: “Evet, bir ‘DRAM’ yaşanıyor… Oynanmıyor, yaşanıyor. Aylan bebek de bu canlı dramın tiradını canıyla okudu… Birleşmiş Milletler, NATO başta olmak üzere Batı’nın insan hakları, demokrasi, hürriyet, eşitlik ve benzeri sloganları geveleyen ama menfaatlerinden başka bir şeyi görmeyen teşkilâtlarına, devlet başkanlarına, sanatçılarına, yazarlarına, halkına kısaca Batı’ya… Ve bu hali görmezlikten gelen Müslümanlara… “YAZIKLAR OLSUN!..” dedi.”
Geçen on yıl içinde denizleri aşanlar ayak bastıkları coğrafyalarda, büyük bir kısmı da Anadolu’da yeni bir hayat kurdu. Gittikleri ülkelerde özellikle de Türkiye’de dünyaya gelenlerin sayısı az değil. Bu insanlar ilk geldiklerinde öncelikleri güvenli bir hayat, barınma ve iaşeydi. Zaman içinde artan nüfuslarıyla eğitim, sağlık, geçim gibi diğer insanî ihtiyaçları da sığındıkları ülkelerin, en çok da bizim devletimizin çözmesi gereken meseleler olarak ortaya çıktı.
Site editörümüz, on yıl önceki sayımımızda, o güne göre bugün daha fazla anlam ifade eden şu cümleleri kaleme almış: “Şimdi mülteci veya sığınmacı olarak isimlendirilen Suriyeliler ile çok değil yüz yıl önce aynı devletin vatandaşlarıydık. Aramızda sınır yoktu. O zamanlar olmayan sınırı şimdi geçtiklerinde mülteci veya sığınmacı oldular.”
Site editörümüz haklı ancak geçen yüzyıl içinde bizi birbirimize yabancılaştıracak gizli ve aşikâr çok projeler uygulandı. İmamesi kopmuş bir tespihin taneleri gibi dağılmış küçük küçük devletçikler kuruldu, bu devletçiklerin başına halkından, onun değerlerinden kopuk, ismi Müslüman ama İslâma düşman idareciler tayin edildi, halk kasıtla cahil bırakıldı, toprağın altından çıkan zenginliğin üstünde yaşayanlarla paylaşılmadığı ekonomik sistem kuruldu ve bugünlere gelindi. Ortadoğu tarihi, bir yönüyle ihanetlerin tarihidir.
Kardelen, elinizdeki sayıda Aylan bebekten günümüze mülteci meselesini ele aldı. Filistin’deki, Doğu Türkistan’daki yangının büyüdüğü, o yangına müdahale etme kapasitesindeki devletlerin de ekonomik, siyasî türlü sebeplerle güçten düşürülmeye çalışıldığı hengâmede tarih boyunca haksızlığa eliyle müdahale etmiş bir milletin içinden çıkan Kardelen, milletinin tefekkür mükellefiyetini yerine getirmeye çalışıyor.
Göçü haklı kılan, anlamlı hale, hicret haline getiren iki husus var. Terk ettiğiniz toprakların “vatan” olduğu bilinci. Dağdan gelenlere, şimdi gidiyorum ama bu topraklar benim, benim vatanım diyebilmek. Söylenemese bile bir bilinç olarak bu duruşu ortaya koyabilmek, nesilden nesile aktarabilmek. İkincisi vatana eninde sonunda geri dönme ve terke mecbur bırakıldığın toprakları yeniden vatan kılma şuuru. İşte o zaman göç, hicret oluyor.
İdrak ettiğimiz mübarek vakitler hürmetine, Allah, başta bize ve bütün insanlığa vatan ve hicret şuuru kazandıracak tefekkür nasip etsin.
İyi okumalar…
|