Piç Melih Sönmez Sayı:
68 - Nisan / Haziran 2011
 Gözlerini kapadı. Derin soluklar aldı ciğerlerini hava ile temizlemek için. Her molekülünü hissediyordu oksijenin. Bilincini çekti bu kez içine nefesiyle birlikte. Soluk borusundan geçti ilk önce. Pis kokuyordu. Katran tabakası yüzünden olmalıydı. Ciğerine ulaştı sonra. Kitaplardaki pembelikten, canlılıktan eser yoktu. Havayla boşalıp şişmeseler çürümeye başladığını düşünürdü. Kanına karıştı sonra. Kalbi de aklına uymuş, her zamanki tek düze ritmini bir kenara bırakmıştı artık. İntikam alırcasına bilincinden, ilgiden en mahrum yerlere fırlattı onu. Kulak memesinin, ayak serçe parmağının, koltuk altının en kılcal damarlarında dolaştı. Kalbinin ritmi ulaştı ilk kez kulaklarına. Tık-tık, tık-tık, tık-tık… Soluk sesleri solo atmaya başladı ritme. Başta rüzgâr vardı. O ise sözlerini bilmediği, anlamadığı başka bir dilde bir şarkı söylüyordu. Bir bebeğin konuşma yetisi kazanmadan önce çıkardığı anlamsız ses dizelerine benziyordu sözler. Hissediyordu anlamasa da. Hiçbir hecesi anlamsız değildi bu şarkının. Ruhu astral semalarda dolaşıyordu. Evrene söylüyordu o şarkısını, atmosferin çok ötesine.
Ali'nin dürtmesiyle nerede olduğunu hatırladı. Bakışlarını izleyip elinde tuttuğu poşete baktığını fark etti. Poşeti uzattı. Bu kez Ali'nin elinde iç gıcıklayan bir hışırtıyla şişip söndü poşet. Sonra diğeri, diğeri ve diğerleri. Bu ritüelden çok hoşlanıyordu. Yaşamın zevkini sürdüğü nadir anlardandı. Kim olduğunun, nerde olduğunun, kiminle olduğunun veya olmadığının önemi kalmıyordu. Andan bu denli haz almayı orgazma tercih ederdi eğer ne olduğunu bilseydi. 9'lu yaşlardaydı. Tam olarak emin değildi. Kara saçları, kara gözleri ve yine sokağın bahşettiği kara lekeleri vardı yüzünde. Üzerinde İngilizce yazılı, rengi solmuş bir tişörtü, altında yamalı, kahverengi okul pantolonu ve ayağında bir zamanlar beyaz renk olduğu anlaşılan yırtık spor ayakkabıları hayattaki tüm mal varlığını oluşturuyorlardı. Çok konuşmazdı. Anlatacak bir şeyi olmadığından veya kendini ifade edemediğinden değil; konuşmak istemediği için konuşmazdı. Dalgındı. Sokağın ona öğretmesi gereken şey düşünmemekti. 9 yaşında bile olsanız sorguladığınızda adaletsizliği görebilirdiniz çünkü ve bunu görmüş olmak canınızı yakmaktan başka bir işe yaramazdı. Yıldızlar belirgindi. En çok, en parlak olanı seviyordu. Kendisine gelen poşeti gördüğünde heyecanlandı. Rütüel devam ediyordu. En parlak olanın yıldız olmadığını belki hiç bir zaman bilemeyecekti.
|