12 Haziran 2011 seçimlerinin analizi Hamdi Alkış Sayı:
69 - Temmuz / Eylül 2011
Türk halkı her seçimde sağduyusuyla ülke için en uygun seçimi yapmakta mahir… 12 Haziran seçimlerini de birkaç kelimeyle özetlemek gerekirse:
Ak Parti'ye: Hizmetlerinden ve millet iradesine ipotek koyanlarla mücadelenden memnunum ama mağrur olma, kibirlenme, sana oy vermemiş toplum kesimleriyle uzlaş…
CHP'ye: Yenilenme iraden güzel ama benim irademe saygıda samimi olduğunda şüphem var iş yapabilen becerikli olumlu siyaseti görmek istiyorum; negatif propaganda ve hep eleştiri, kara çalma ile benim irademi kazanamaz beni ikna edemezsin.
MHP'ye: Temsil ettiğin değerlere saygım var oyum da bunadır. Mecnun’un Leylâ'nın yalan haberine hırkasını vermesi gibi…
BDP/Bağımsızlara: Barış ve uzlaşma için çaba gösterin silâhlarla değil sözlerinizle mecliste konuşun diye bir katre oy ama temsil ettiğiniz halkın ruh köküne aykırı değerlere de mesafemi koyuyorum.
Bu yüzden seçim değerlendirmelerinde seçmen şunu dedi bunu dedi diyenler aslında bilmeden bir gerçeği dile getiriyorlar: Bu halkın bir topluluk değil tüm etnik unsur ve gruplarıyla “bir millet” olduğu gerçeğini… Tüm seçmenlerin toplamından bağımsız bir irade var ve her seçimde bu üst bilinç tecessüm ediyor (cisimleşiyor). Millet olamamış topluluklar bakımından ise böylesi çıkarımlar yapmak neredeyse imkânsız gibidir. Öyleyse birinci tespitimiz: Önceki seçimlerimiz gibi bu seçim de bir millet olduğumuzu tescilledi ve bu vakıayı kuvvetlendirdi.
Peki, AK Parti'nin dünyada demokratik ülkelerde örneği görülmemiş 3 dönem üst üste başarısını nasıl değerlendirmeli? Bu sorunun cevabı için sadece bu seçim perspektifinden bakan ve arızî bir takım verilerle analiz yapanların hatası elbette ki tek amille değerlendirme sığlığına düşmektir. Toplumsal hareketler ve partilerin milletin vicdanında ve gönlünde büyüyüşü pek çok amil (etmen) ile izah edilir… Her amilin kendi gücü ölçüsünde “Bir Vicdan” olarak hareket eden millet vicdanını bir yöne sevk ettiği değerlendirilmelidir.
Bu mevzuda değerlendirme yapabilmek için AK Parti gerçeğinden önce Recep Tayyip Erdoğan ve “becerikli halk adamı” kanaatinin nasıl oluştuğunu irdelemek lâzım. Bazı medya ve reklâm şirketi mensuplarına sorarsanız reklâm kampanyalarıyla cilâlı imajlarla oluşmuş bir hayal dünyasını size amil olarak göstereceklerdir. Oysaki bizim milletimiz denemek, sınamak, ikna olmak ister bunun için de yaptıklarıyla, sözleriyle, dostlarıyla, dünya şartlarıyla bütünleşip bütünleşmediğine göre bir kanaat oluşturur. Köydeki Mehmet dedenin tüm bu unsurları tek tek bilmesi beklenmez ama Allah öyle bir sağduyu vermiştir ki bu millete o sağduyuyla yanlışı doğruyu hisseder… Asla yanlışta ittifak etmez. Dolayısıyla R. T. Erdoğan'ın bu girdiği 3. değil, belediye seçimleriyle ve referandum ile birlikte 8. seçimidir. Hepsinden nasıl güçlenerek çıkmıştır? Çünkü arkasında “samimî inanmış becerikli adam” hizmet eden adam vakıasının rüzgârı vardır. Gerçekte bu vasıfların bazılarının olmadığını iddia eden olabilirse de oy veren milletin bu algıyla hareket ettiğinde tereddüt olmasa gerektir.
Boş vaatler, hayallerin reklâm dünyasında satıcısı çoktur ama bizim milletimiz heybesi dolu adam ister. R. T. Erdoğan bunca belediyecilik geçmişiyle samimî başarılı becerikli adam kanaatini hak ederek bu seçimlere girmiştir. Nitekim AK Parti ve bu hareketin nüvesini teşkil eden millî görüş mensubu önceki belediyelerin neredeyse hepsi belirli bir vasatın üzeri başarıyı yakalamıştır. Uzun iktidar döneminde ise Türkiye'deki ekonomik göstergelerin pek çoğunda ilerleme sağlanmış en önemlisi alt orta sınıf gelirinde bir artma meydana gelmiştir. Peki, muhalefet için bu soruyu sorabilir misiniz? Heybelerinde Sarıgül, Büyükerşen, Mansur Yavaş gibi birkaç istisna hariç, hayalden başka satacakları ne vardır? Bu güne kadar milletin vicdanına ve aklında kalacak başarılı tek bir belediyecilik veya hükümet etme deneyimi var mıdır? Kimse kusura bakmasın ama bu millet hiçbir zaman oy verip hayal satanlara müşteri olmaz. Bu tespitimizin ideolojiden ve partiden bağımsız olduğunu izaha lüzum yoktur.
En az birincisi kadar önemli amil ise bu millet ruh köküyle mütenasip fikir ve davranış görmek ister, AK Parti'nin özellikle ikinci döneminde üşüşen her devrin adamlarını ve bazı sendelemelerini saymazsanız milletin ruh köküne tümüyle bağlı olmasa da bu iradede olduğunu ihsas ettirmiş ve milletin vicdan ve izanıyla bir paralele girebilmiştir. Burada ideolojilerden siyasal tavır ve tutumlardan bahsettiğim sanılmasın… Kastım tümüyle milletin ruh ve mânâ hayatını ve kutsallarını teşkil eden ve felsefede tinsel alan denen alanla örtüşmesidir. Elbette ki bu ruh köküne bağlılık esas olduktan sonra her parti ve hareketin farklı iktisadî, siyasal ve sosyal çözümleri olacaktır. Ama ön şart bu milletin kendisiyle örtüşüm kurması ve bir takım çetelerin kendilerinin bile bilmeden hizmet ettiği dış odakların güdümünde olmadığını irfanıyla sezmesidir.
Buna en güzel misal ülkemiz tarihi incelendiğinde görülebilir. Ruh köküyle uyumlu her hareket milletten belirli bir tensip görürken bu kökten uzaklaştığında milletin bunu reddetmesidir. Pek çok örnek verilebilir ancak sadece şu örneği verdiğimde sanırım hepimiz ittifak edeceğiz: Demokrat Parti! Ruh kökümüze bağlı ve onun emrinde iken % 60'a varan ezici bir destek; ne zaman ki adı var kendi yok ruh kökünden kopuk bir kliğin gereci hale geldiğinde kendi partisinin örgüt üyelerinin bile oy vermediğini ortaya koyacak şekilde bindelik bir oy oranı…
Bu husus hemen her ülke için geçerlidir. Meselâ Brezilya'da Erdoğan benzeri ezici başarı yakalayan sosyalist kökenli politikacı Lula esasen inanmış bir Hristiyan olup, yoksul halk kitlelerinin mensubu olduğu bir kilise hareketine mensuptur. İngiltere'de işçi partisini tekrar iktidara taşıyan Tony Blair de yeni sol ismini verdiği hareketi kilise ve halk hareketi olarak örgütlemiştir. İtalya'da yukarıda değindiğim bizdeki çetelerin bir başka şubesi İtalya “gladio”su elinden zorlukla kurtulan halk tüm safahatına rağmen kendi ruh köküne bağlılık gördüğünden Berlusconi'yi desteklemekte…
Aynı minvalde, Arap baharı olarak adlandırılan tüm hareketlerin “milletlerin ruh kökünün” betonu çeliği bile delebilen nasıl güçlü bir çınar kökü olduğunu da teslim etmemek mümkün müdür? Arap coğrafyasında o ne derinlere gitmiş kuvvetli bir köktür ki, 100 yıldan fazladır Amerikan, İngiliz, Fransız, Siyonist tüm emperyalistlerin ruh köküne siyanür döke döke kurutamadıkları o ağaç vakit erişince nasıl da canlanıvermiştir.
O halde bir partinin veya siyasal hareketin başarısı için ikinci amil: Milletin ruh köküne bağlılık…
Bu iki ana unsura, aksiyonerlik, kadro, malî gereklilikler ve dünyanın ve ülkenin konjonktürünü de eklemek gerek. Ancak bunlar hem tali amil, hem de ayrıntısıyla bir başka yazı konusu. Neticeten 12 Haziran seçimlerinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması temennisiyle bu ön analiz bahsini kapatıp AK Parti'nin elde ettiği bu tarihî fırsatı nasıl değerlendirmesi gerektiğine ve bu “Allah'ın övdüğü milletin” ruh köküne siyanür döken elleri kırıp can suyu verebileceğine dair analiz yapmak gerek.
|