Ağlayamamak Melike Özbayram Sayı:
70 - Ekim / Aralık 2011
Engin bir denizde deli bir dalganın
kıyıya hiç vuramamasıdır ağlayamamak.
İçinden küçük bir damlasını alır,
minik bir sandala konuk edersin önce.
Sonra yavaş yavaş ağır ağır
o dalgayı ele geçirir ve hapsedersin.
Böylece saklarsın herkesten
ve hatta kendinden.
Çünkü bilirsin.
Gökkuşağının renklerini üzerine giydirdiğin o dalga
kıyıya vurunca.
Büyü bozulacak
sihir kendini ele vericek.
Araba balkabağına
yaverler köpeklere
ve külkedisi eski haline
geri dönecek.
Titrek bir mum ışığının
suyla savaşıdır belki de ağlayamamak...
Su ve ateşin vuslatı.
Sonu hep hüsrandır bu iki aşığın.
Su ateşin aşkıyla yanarken
Ateş suyun dokunuşuyla karanlığa siner.
Ardında koca bir boşluğun kokusu
ve külden saçları kalır sadece.
Vuslat ayrılıktır onlar için.
Kimbilir belki de
yerin göğe isyanıdır ağlayamamak.
Bulutun heybetli dağa olan korkusudur.
Toprağın yumuşaklığının özenmesidir
taşın sert özüne.
Kimbilir belki de
Minik bir kelebeğin
Bir haftalık yaşamına umutla bakıp
Dudaklarına kondurduğu gülümsemede gizlidir ağlayamamak
|