Aşkım edebiyat Nihat Kaçoğlu Sayı:
70 - Ekim / Aralık 2011
Ey aşkım edebiyat, ey gönlümün mahbubu!
Bahtiyarım olmaktan şuarânın mensubu.
-Dur, gitme yüreğimden henüz vakit pek erken,
Sana ne söylemeli, neler yazmalı- derken;
“Alp Er Tunga öldü mü” ile başladım söze,
“Dede Korkut” okudum “İlyada” geldi dize.
“Kutadgu Bilig” dedim, “Divan-ı Hikmet” dedim;
Ali Şir Nevâi'yle yüreğimi süsledim.
Sevmenin iksirini buldum ben “Mesnevî”de,
Buldum aşkın özünü esrâr-ı Mevlevî'de.
Divan edebiyatı serildi yamacıma,
Âşık oldum ona ben, eriştim amacıma.
Döne döne yazmıştı gazelini Necâti,
Ah, beni hüngür hüngür ağlatmıştı o Zâti.
Şeyhî'nin “Harname”si beni epey güldürdü;
Lakin o Fuzûli'nin gazelleri öldürdü.
Ne çileler çekmişti üstad ömrü boyunca,
Kusursuz eş'ârını okudum ben doyunca.
Felekten mi bilmedim, neden böyle mahzûndu?
Bizlere çilelerin en güzelini sundu.
Bâki'deki hoş edâ nasıl yaktı kalbimi…
Her gazelinde vardı ihtişamın iklimi.
Nedim'i okuyunca devir Lâle'dir sandım,
Güzellerle hemhâldi, açıkçası kıskandım.
Mehru dilberler ile peymâneler içerdi,
Zevk ü sefâ içinde hengâmesi geçerdi.
Şeyh Galib öldüğünde tam kırk ikiydi yaşı,
O şâir-i âlinin ağlıyor mezar taşı?
Keçecizade İzzet… Ne temizdi lisanı…
Böyle usta kalemler mest ediyor insanı…
Unuttum sanmayınız, ben Yunus Emreleri;
Hâlâ dimağımdadır Dadaloğlu, Gevheri.
Pir Sultan asılmıştı Hızır Paşa elinden,
Zalim dünya… İnsana ne gelirse dilinden…
Karac'oğlan nerede güzel gördüyse sevdi,
Elinde sazı ile destan yazan bir devdi.
Veysel'in gözü kördü, amma mutluydu bence;
Anlattı hayâlini lisanı döndüğünce.
Ziya Paşa emsalsiz gazeller yazıyordu,
“Harabat”a bakınca efkârım azıyordu.
Gülümsüyordu bana Muallim Nâci merhum,
Etmişti “Zemzeme”ye “Demdeme” ile hücum.
Tevfik Fikret sislere gömse de İstanbul'u,
Ben şâirler içinde görmedim öyle ulu…
Çok nefesler okudum ben Feylesof Rıza'dan;
O da düştü gurbete, kurtulmadı kazadan.
Yahya Kemâl hatmedip şiirin kitabını
Eski-yeni meczinde bulmuştu hitabını.
Daha ne ustalar var, hangisini saymalı;
Hele Orhan Veli'yi baş sıraya koymalı.
Öyle hoş anlattı ki yaşamanın zevkini,
Günümüz eşârında göremedim fevkini.
Nazım, serbest yazardı, hececilere tersti;
Lâkin usta üslûbu anlayanlara dersti.
Neyzen gibi yanmıştım şiir denen eceye,
Ömer Bedrettin ile vurulmuştum heceye
Cahit Sıtkı korkardı ölümden ölesiye,
Bir şaheseri vardı ah “Otuz Beş Yaş” diye.
Ece Ayhan kimsesiz gariplerin ortağı,
Turgut'tan armağandı “Göğe Bakma Durağı”…
Emirgan'da çay içer şimdi Attila İlhan,
Kımıldar şiirinde Tanzimat, halk ve divan.
Unuttum sanmayınız Rimbaud ile Baudelaire'i,
Onlardır elbet Frenk şuarâsı serveri.
Bence bir şaheserdir “Lanetlenmiş Kadınlar”;
“Şiir Sanatı” ise Verlaine'dan bir yâdigâr.
Lautreamont'a hayrandım, yüreğimi ezerdi…
Dilimde “Maldoror'un Şarkıları” gezerdi.
Edebiyat sadece şiir değil, bilirim.
Sait Faik'i bana unutturacak kim, kim?
Hele Ömer Seyfettin… Ne hoş öyküleri var…
Öylesi bir üstadı okumaktan kim bıkar?
“Kaşağı”yı okurken henüz küçüktü yaşım,
Şimdi beni bekliyor bakınız mezar taşım.
Nâbizâde Nâzım'ı okumuştum gençlikte,
Ne muhteşem üslûbu vardı “Karabibik”te.
Yazık ki genç yaşında onu biz uğurladık,
Şevki Bey bestesinde yaşıyor şimdi artık.
Halit Ziya bir başka, Mehmed Rauf bir başka,
Hangisini sayayım, geldim yine ben aşka.
Reşat Nuri mi desem, Memduh Şevket mi desem…
Yaşar Kemal ve Orhan Kemal'i mi söylesem…
Dostoyevski'yle Gorki, Puşkin, Tolstoy ne yüce…
Hele Victor Hugo ki “Sefiller”i şâh bence.
Shekespeare ayrı bir sevda, Kafka ayrı bir dünya.
Ey aşkım edebiyat, hülyâsın sen, bir hülyâ…
Girmesin şu gönlüme senden başka sevgili;
Sensin ruhumun sesi, sensin kalbimin dili.
Damla olan, bilir mi koskocaman denizi?
Şu zamane insanı söyle, ne anlar bizi...
Velhâsıl ben vurgunum aşkım edebiyata; İnanın bu gözlükle bakıyorum hayata.
|