?L?M?N SO?UK Y?Z Bedran Yoldaş Sayı:
47 - Ocak / Mart 2005
İnsan yaşamında dönüm noktaları bulunur. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz ölüm hadisesidir.
Uzun soluklu bir hayat düşünen insanoğlunun yanı başında cereyan eden ölüm olaylarına kayıtsız kalması düşünülemez. Bu bir yasadır. Her canlı doğar ve nihayetinde bir gün ölür.
Hayatınızda ölümün soğu yüzünü hiç yanı başınızda hissettiniz mi? Muhakkak şu veya bu şekilde ölüm hadisesine tanık olmuş veya sonuçlarının cereyan ettiği bir ortamda bulunmuşsunuzdur. Nasıl bir his ve ruh alemi yaşadığınızı ancak siz bilebilirsiniz.
O anı yaşamak… Ruh âlemine göçün başlangıcına vâkıf olabilmek elbette önemli bir hadise. İnsan hayatının parçasından biri. O an… Neler yaşandığını ise bilemiyoruz. Hep düşleriz belki ancak yaşanmadan da bilenemiyor sanırım. Sadece bazı ipucları var elimizde. Şöyle olur, böyle olur diye.
Bir âlemden babam başka bir âleme geçiş... Dünya atmosferinden ahiret atmosferine giriş yapma. Dünya atmosferinden uzay boşluğuna geçiş yapmaya benzer sanırım. Tamamen ayrı dünyaları solumaya benziyor.
Ruh halimizin bu geçişte nasıl etkilendiğini ise o zaman bileceğiz. Önemli olan o ana hazır olup olmamamız. Mânen ve bedenen. Ruhen ve aklen. O anın zamanının beli olmaması olaya daha da bir değişik mânâ yüklüyor. Gelip girmek.
Yanı başınızda robot gibi duran bir cisim; soğuk ve tüyler ürpertici. Kafanız karışık duygularınız allak bullak. Düşünce yoğunluğunda neredeyse boğulacaksınız. Sağlıklı düşünemiyorsunuz. Paniklemiş haliniz hemen kendini ele veriyor. Zaman âdeta durmuş. Tarihe dakikalar düşülmüş. Ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Birileri gelip birileri gidiyor. Kelimeler anlamsızlaşıyor belleğinizde.
Bu bir rüya diye düşünüyorsunuz; bu bir rüya… Bir an önce bitse de kurtulsam diye düşünüyorsunuz.
Dünyanın vahşi cazibesi durmadan size seslenirken başka şeylerle meşgul olmak istemiyorsunuz. Cazibenin etkisinde afyonlaşmış bir halde gelecek üzerine durmadan hesaplar yapıp durursunuz. İşte bu arada hiç beklemediğiniz ölümün soğuk yüzü ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Sendeleyip düşmemek için epeyce çaba sarf ediyorsunuz.
İş an o an. Gelmesini hiç istemediğiniz an gelip çatmış ölüp kapıyı çalmıştır. Kurtuluş yok. Dönüşü de. Zaman içinde eriyip gidecek sevdiklerimiz, yarenlerimiz... Ve biz…
Durup dinginleşmemiz gerekmez mi bu durumda. Yoksa daha bir coşmalı mıyız durmadan. Hoyratça, engel tanımadan ve hiçbir değere takılmadan. Sorumsuzca alıp başımızı orada burada gezmeli miyiz?
Hayatın amacını ve gayesini bilenler yani nereden gelip nereye gideceğini bilenler sorumsuzca yaşamayı akıllarının bir köşesinden dahi geçirmezler. Ancak bu şuurda olmayanlar gününü gün etme çabası ve heyecanı içerisinde felekten gün çalacaklardır.
Yeni herkes gönlüne göre takılmakta serbesttir. Ölümün soğuk yüzüyle karşılaşana kadar.
|