İçimizdeki Mevlana Yavuz Sert Sayı:
43 -
Her aralık ayının 17. günü, hak dostu Hazret-i Mevlâna’nın “Hakiki Dost”a kavuşmasının yıldönümüne binaen Şeb-i Arus şenlikleri yapılır ülkemizin dört tarafında. Özellikle Hz. Mevlâna’nın kabrinin bulunduğu Konya’da. Bu yıl vuslatın 731. yıldönümü. Geride bıraktığımız aralık ayında gerçekleşen Hz. Mevlana ile ilgili etkinlikler bundan önceki yıllara nazaran daha çok ilgi gördü ve gündemde daha çok yer aldı. Ben de ilk kez bu yıl, bu neviden bir törene katıldım. İstanbul’da bulunan Tarih ve Kültür Vakfının düzenlediği akşam, hem ilk kez bir sema ayinine tanıklık etmeme hem de bu konu hakkında çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Cihan Okuyucu ile tanışmama vesile oldu. Okuyucu, programın başında yaptığı konuşmada genel olarak Mevlevilikten ve Hz. Mevlana’dan bahsetti. Sema ayininin ayrıntıları ile ilgili bilgiler sundu. Program sonunda Cihan Okuyucu, yazdığı kitapları okurları için imzaladı. Ben de dergide bu kitaplardan birini sizlere tanıtmak amacı ile “İçimizdeki Mevlâna” adlı eserini sayın yazara imzalattım.“İçimizdeki Mevlâna”, Hz. Mevlâna ve Mevlevilik ile ilgili temel bilgi sahibi olmak isteyenlere hitaben yazılmış bir eser. Hemen belirteyim, eser roman olarak kaleme alınmış. Bu sayede bir oturuşta eseri rahatlıkla bitirebilirsiniz. Fatih Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat bölüm başkanı olan Prof. Dr. Cihan Okuyucu, Konya’ya yapılan bir okul gezisi ile başlıyor romanına. Anladığım kadarı ile öğrencileri ile yaptığı bir Konya gezisi ona ilham olmuş bu romanı kaleme alırken. Yine romanın kahramanları olan öğrenciler üniversitedeki öğrencileri olsa gerek. Ve Arif hoca da kendisi... Eserin dili oldukça basit tutulmuş, ancak görevini yerine getiriyor ve okuru Hz. Mevlâna hakkında bilgi sahibi yapıyor. Hz. Mevlâna’nın hayatı, Mevlevilik, yurt dışında Hz. Mevlâna’ya olan ilgi kitapta işlenen konular arasında. Eğer Hz. Mevlâna hakkındaki bilginiz “gel ne olursan ol yine gel”le sınırlıysa ve bu konuda bilgi sahibi olmak istiyorsanız “İçimizdeki Mevlâna” iyi bir başlangıç olacaktır. — “Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrılığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit şüpheye düşme. Bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır. Cenazemi görünce ayılık ayrılık deme. O vakit benim buluşma ve görüşme zamanımdır. Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda elveda deme; zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyu ya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin? Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun mekansızlık aleminin fezasındadır.” Birine 5., diğerine 2. baskı Ali Erdal’ın 2 kitabının yeni baskıları yapılacak. Erdal’ın ilk eseri “Destan ve Kurşun” (tiyatro), Millî Eğitim Bakanlığı tarafından basılmıştı. Yazara Bakanlık’tan telefon edildi ve eserin ikinci baskısının yapılacağı bildirildi. Daha sonra tashih için kitabın yazılı bir nüshası gönderildi. Tashihi yapılıp bakanlığa gönderildi. Erdal’ın üçüncü eseri “Kaynağı bulan adam ERTUĞRUL GAZİ” geçen sene 4. Baskısı Bilecik Valiliği tarafından yapılmıştı. 3000 adet basılan kitap bir yıl içinde tükendi. Yeni baskısını yapmak için Bilecik ilindeki belediyelerden teklifler geldi. Yazar, önümüzdeki günlerde, gelen teklifleri değerlendirecek. Yazarımızdan Oyun Kitabı Dergimizde fabıllarından tanıdığınız Ramazan Yılmaz’ın, ikinci kitabını yayınlandı. Edebiyat öğretmeni olan Yılmaz’ın, yıllardır sabırla derlediği ve kendisinin yazdığı eserleri, Gonca çocuk dergisi tarafından kamuoyuna malı edildi. Bir boşluğu dolduran yazarımız, eserini dergi eki halinde gazete bayiinde görmesinin, kendisi için de sürpriz olduğunu belirtiyor. Kardelen’e bir (e-mail) gön- dererek sevincini bizimle paylaşan Yılmaz, haberinde şöyle diyor: “Oyun kitabı sadece çocukların değil, çocuklarıyla oynamak iste- yen anne ve babaların da kitabıdır.” Bu sene daha farklı Mehmet Akif, bu sene farklı anıldı. Avrupa Birliği’ne girip girmeme, mahzurlarının ve faydalarının hararetli müzakereleri, Kıbrıs’ın elden çıkıp çıkmadığı tartışmaları bu sene Akif’in daha farklı şekilde anılmasına sebep oldu. Daha buruk ve Akif gibi şahsiyetlere ihtiyaç olduğu düşüncesi konuşmalarda ağırlık kazandı. Çetin Baydar’ın dergimize lütfettiği haberi ve yorumundan öğrendiğimize göre Ankara’daki tören buna en bir örnektir: Ülke yeni bir kırılma noktasında yeni AKİFLERE ihtiyacımız varVefatının 68.yılında Merhum Akif 1920-1923 yıllarında Ankara’da ikamet ettiği Tacettin Dergahında yâd edildi. TYB’nin ananeleştirdiği Tacettin anmaları yaklaşık otuz yıldır yapılıyor ve herhangi bir davet olmaksızın her Aralık ayının 27. Günü saat 10 00’da Dergah’ta başlayıp yüzlerce Akif dostunu buluşturuyor. Bu yılki buluşmaya TYB Genel başkanı Dr.Yakup Deliömeroğlu, Yazar D. Mehmet Doğan, Muhsin Yazıcıoğlu, MEB müsteşarı Prof.Dr.Nejat Birinci, Kültür ve Turizm Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Yazar Rıdvan Çongur, Yazar Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu katıldı. Kuran-ı kerim Tilaveti ile başlayıp öğrencilerin bir ağızdan on kıtasıyla okudukları İstiklal Marşı ile nihayete eren toplantıda, birbirinden önemli konuların altını çizen konuşmalar yapıldı. Bunlardan biri de Kültür Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen’e aitti: “Mehmet Akif sanat ve düşüncesini hazırlayan tarihi hadiselerin, problemlerin bir çoğu günümüzde de devam ediyor.Ülkemiz yeni bir siyasi ve kültürel kırılma noktasına gelmiştir, yeni Mehmet Akiflere ihtiyacımız var” Mehmet Akif, Milli izzet-i nefsi ayakta tutmaya çalışan bir inanmış insandı. Mehmet Akif’çe duruşlara bugün İslâm dünyasının ihtiyacı var. Günümüz İslâm coğrafyasını paylaşan milletler ve devletlerin hemen hepsi kapıya dayanmış ABD istilası karsısında eziklik ve korku içinde. Bölgeyi yeniden tanzim edip nakışlayacak ABD gücü, tabir caizse “Nakkaş”ı simgeliyor. Eski Osmanlı coğrafyasındaki ülkelerin her biri ise birer “figür”, yani “nakış”. Asırlar boyunca bu coğrafyanın nakkaşı da bizdik, nakışların çeşidine ve uyumuna da biz karar verirdik. Şimdi bizlere ancak figüratif görevler düşüyor. Topraklarımızı istilâcı güce “yol geçen hani” yapmak da bu soylu (!) görevlerden biri olmalı. İslâm’ın izzetini kaybetmiş, ama adına hala “Müslüman” demeye devam eden yığınlarla mücadele ederek ömrünü harcayan Mehmet Akif’i sağ olsaydı bu halimize ne derdi, diye merak edenlere “İstiklal Marşımızı bütün dikkatlerini toplayarak tekrar tekrar okumalarını salık veririm. Asım’ın Nesli romanı yazıldı Yazarımız, Mücahit Koca, “Asım Nesli”ni romanlaştırdı. 348 sayfalık kitap, yazarımızın 10. eseri.Kitabın arka kapağında eser şöyle tanıtılıyor: “Mücahit Koca, Asım’ın Nesli’nde medeniyet penceresinden bakarak; batılılaşmada- ki tarihî süreci konu ediniyor. Batı reddiyesi de denilebilecek bu eserinde yaşanan ve dramatik yanları oldukça ağır basan olaylar, derin bir duyarlılıkla yorumlanmakta ve milletin en büyük handikapı olan batılılaşma sevdası da ciddî bir eleştiriye tabi tutulmaktadır. Roman bin yıldır Hıristiyan Batı karşısında bütün taraflarıyla hep yekvücut olmuş bir milletin, hem bir gün gelip yanlış tercihler yüzünden nasıl iki kutba bölündüğünü anlatmakta; hem de sesli düşünen millet evlâtlarının nasıl vatan haini muamelesi gördüğünü yakın tarihten çarpıcı anekdotlarla ustaca dile getirmektedir. İstiklâl Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy ile çevresinin geleceği kuracak düşünce ve eylemleri... Yabancı tercihler yüzünden kamusal alandan büsbütün dışlanan bir kuşağın acılı öyküsü... Devleti kuran ve yaşatan iradenin kutup olmuş olgun örneklerini tanıtarak; yeni bir nesil yetiştirme mücadelesi verenlerin romanı... Yeni nesil yetiştirme macerasının toplumun duyarlı bütün kesimlerince desteklendiği bir yerde Mücahit Koca, Mehmet Akif Ersoy çevresini; “Münevver çizgi”, Said-i Nursî çevresini “Hikmet çizgisi” ve Erbilli Şeyh Esad Efendi çevresini; “Sufî çizgi” olarak niteliyor. Roman boyunca yazar, usta kalemiyle; bütün yaşananlara rağmen yine de millet, devlet ve medeniyetimizin yeniden dirilişinden yana olan umut bayrağını göndere çekmekte... Dahası Avrupa Birliği kapısında süründüğümüz bugünlerde okuyanı hayrette bır akan tablolar çizmekte...
|