Gazze biz ne öğretti? Yavuz Sert Sayı:
119 -
7 Ekim’de fitili ateşlenen Filistin-İsrail çatışmasının geldiği durumu, bölge ve Orta Doğu hakkında ülkemizin önde gelen uzmanlarından biri olan Yeni Şafak gazetesi yazarı ve Derin Tarih dergisinin genel yayın yönetmeni Taha KILINÇ ile konuştuk.
Yavuz SERT–7 Ekim ve sonrasında olanlar ışığında dünya Müslümanlarının ve bizlerin Filistin meselesine bakışı sizce sağlıklı mı? Nerede hata yapıyoruz ve ne yapmalıyız? Doğru yaptıklarımız, yanlış yaptıklarımız ve yapmadıklarımız neler?
Taha KILINÇ–Ben bu sürecin bir takım yenilik getirdiğini, bazı yönlerden şimdiye kadar yaşadıklarımıza hiç benzemediğini düşünüyorum. Soruyu “Gazze bize ne öğretti?” şeklinde soracak olursak, başlıca beş maddeyi sıralayabilirim:
●Ölümlerin kalpleri dirilttiğini, Gazze’de can veren insanların dünyanın dört bir yanında nice hidayetlere ve muhasebelere sebep olduğunu öğrendik. Binlerce, on binlerce insan İslâm’la buluştu. Bu çok önemli bir kazanım.
●İsrail’in her şeye kadir olmadığını, istihbarat ve güç zafiyetine uğradığını ve karşımızda pörsümüş bir devletin durduğunu öğrendik. Hem içeriden hem de dışarıdan, İsrail eski takatinde değil. Müslüman dünya, bundan sonuna dek istifade etmelidir.
●Boykot dediğimiz şeyin, dönemsel ve konjonktürel değil, bir ömür boyu sabırla ve tutarlılıkla devam ettirilmesi gereken bir duruş ve hayat tarzı olduğunu öğrendik.
●Türkiye’de gittikçe yaygınlaşan ve örgütlü hale gelen bir İslâm düşmanlığının olduğunu öğrendik. Gelecek nesillerimiz, bu bilinçli ve örgütlü düşmanlıkla çok çetin mücadelelere girmek durumunda kalacak.
●Çok çok çalışmamız gerektiğini öğrendik. Artık günümüzün dünyasında vasat, sıradan, yüzeysel, hiçbir şeyi tam bilmeyen, yarım yamalak insanlara yer yok. Bilgi, Müslümanların hızlı bir şekilde tekellerine almaları gereken muazzam bir güçtür.
–Sizce 7 Ekim ile başlayan sürecin sonu ne olacak? Şu an gündem ne yazık ki Gazze'de toplam şehit sayısı kaç oldu üzerinden gidiyor. İsrail şu anda Gazze'nin ne kadarını işgal etmiş durumda, buralarda kalıcı mı sizce?
–İsrail, bu savaşı daha ilk günden kaybetti. “Yenilmezlik” imajları, telâfi edilemez bir yara aldı. Esir takası sırasında ortaya çıkan PR faciaları, İsrail’de moralleri tüketti. Hamas’ı bitireceklerini iddia ettiler, bitiremediler. Sadece sivilleri öldürdüler ve dünya çapında nefret uyandırdılar. Yahudi düşmanlığı, şu anda bütün dünyada tarihin belki de en yüksek seviyelerine çıktı. Bu fatura, Yahudilerin önüne ağır biçimde gelecektir. İsrail, İslâm dünyasındaki bazı ülkelerle ilişkilerini de riske attı. Artık bundan sonra İsrail’le açıktan ve çekinmeden ilişki kurmak, her İslâm ülkesine çeşitli bedeller ödetecektir.
–Dünyanın birçok ülkesinden her geçen gün artan bir destek var ama sahada bu işe yaramıyor. Arap ülkelerinin buradaki durumları nasıl? Bir yanda İran bir yanda diğer Arap ülkeleri. Mısır, Arabistan, Ürdün, Irak, Suriye. Bu ülkelerin güncel durumlarını da düşünürsek çözüme katkı ihtimalleri nedir?
–Gazze meselesinin ortaya çıkardığı en net sonuçlardan biri, İslâm coğrafyasının kendi içindeki bölünmüşlüğünü göstermesi oldu. Zaten bildiğimiz şeylerdi, ama ispatı sadedinde tarihe geçti. Filistin, başından beri her İslâm ülkesinde iç politikanın konusudur. Her ülke, Filistin’i kendi menfaatleri ve kazanımları çerçevesinde tanımlar. Dolayısıyla, her ülkenin Filistin’den anladığı şey de farklıdır. Arap hükümetleri, “Hamas heyulası”ndan korktuğu için, Filistin’i tehlikeli sular olarak görür ve mümkün olduğunca, statükodan yana tavır alır. Hamas, sandıkla ve seçimle iktidarların değişmesinin sembolüdür ve Hamas bu nedenle “tehlikeli” addedilir. Bu yüzden, Hamas’a karşı Mahmud Abbas yönetimini desteklerler. İran için ise, Filistin dâvâsı, Şiîliği yaymak için kullandığı bir araçtır. İran’ın esas hedefi Arap ve İslâm dünyasında kendi mezhep ajandasını uygulamaya koymak olduğundan, Filistin dâvâsını da sadece bu yolda perde olarak kullanır.
–Aksiyoner tepkilerden en etkilisi Yemen'in gemileri kaçırması, vurması oldu. Yemen'in resimdeki yerini nasıl değerlendirirsiniz. Hûsîler kimden destek görüyor, gemi yoluna etkilerinin sonuçları neler olabilir?
–Yemen’in yerli mezheplerinden Zeydîlik, yüzyıllar boyunca ülkedeki Ehl-i Sünnet çoğunlukla herhangi bir problem yaşamamıştı. Çünkü Zeydîlik, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilafetini meşru kabul etmek suretiyle, Ehl-i Sünnet’e çok yakın bir çizgiyi benimsemişti. 1979’dan sonra ise, İran Zeydîleri yavaş yavaş kendi çeperine çekti ve Hûsîler dediğimiz siyasî grubu On İki İmam Şiası’na göre yeniden doktrine ederek Yemen’de mezhep temelli çatışmaların temelini attı.
Hûsîler, Arap Baharı’nın bölgeye getirdiği fırtınalı atmosferi kullanarak, İran’ın desteğiyle 2014’te Yemen’in başkenti Sanaa’yı ele geçirdi. O tarihten günümüze bölgesel hiçbir çatışmaya müdahil olmayan Hûsîler, Gazze süreciyle birlikte Bâbu’l-Mendeb Boğazı’ndan geçen gemileri tacize başladılar. Bu, geçtiğimiz 10 yıl boyunca görülmemiş bir durumdu ve Filistin meselesinde İran’ın mevzi kazanmasına yönelik tasarlanmış bir stratejiydi.
Arap ve İslâm dünyasının tepkisizliğinin de etkisiyle, Hûsîlerin attığı adımlar dünyada dikkat çekti. Yarın ateşkes olup da silahlar sustuğunda, Yemen tümüyle Hûsîlerin -dolayısıyla da İran’ın- kontrolüne girmiş olacak. Yemen’de şu anda, İran adına bir karakolun inşasına tanıklık ediyoruz. Aynı durumu 2006’da Lübnan’da yaşamıştık. İsrail’in 34 günlük saldırıları sona erdiğinde, Hizbullah bir “kahraman” olarak sivrildi ve Lübnan tümüyle Hizbullah’ın ve İran’ın kontrolüne girdi.
–Türkiye'nin yaşananlara sözlü tepkisi oldukça üst seviyedendi, burada yapılanları yeterli görüyor musunuz? Hükumetin şunları da yapmalı dediğiniz şeyler var mı?
–Elbette daha fazla şeylerin yapılmasını ve somut adımların atılmasını isteriz. Cumhurbaşkanı’nın “Hamas bir terör örgütü değildir” şeklindeki açıklaması son derece önemliydi, hiçbir Müslüman ülkeden bu düzeyde bir açıklama gelmedi. Perde arkasında bazı şeylerin yapıldığını biliyoruz, ama özellikle kamuoyunu rahatlatma adına bazı somut adımların atılması yönünde beklentiler de var elbette.
–Amerika ve İngiltere'nin bu kadar hızlı ve açık desteğinin sebepleri neler? Daha çok ekonomi mi, dinin burada payı var mı yoksa sadece Orta Doğu'da kendilerinden bir devletin olmasını tercih etmeleri mi?
–Ekonomik, siyasî, ideolojik ve hatta dinî birçok menfaatten ve ortaklıktan söz edilebilir. Başından beri, İsrail, “barbar dünya içinde modern bir örnek” olarak dizayn edilmiş ve böyle sunulmuştu. Ancak Gazze’de yaşananlar, kimin barbar olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardı. İlk günlerde Hamas’ı “DAEŞ” ile eşitleyen bir söylem ürettiler. Ancak sonradan, dünyanın bunu yutmadığı da görüldü. ABD ve İngiltere, acele adım atmalarının cezasını çekiyorlar şimdi. Dünyadaki birçok ülke, İsrail’e olan desteğini usul usul çekiyor, çünkü ortaya çıkan ağır faturayı gördüler.
–Hamas denince hep bir İran faktörü öne çıkıyor. İran bu resmin neresinde. Hamas aslında Sünnî İhvan'ın bir kolu olarak kurulmuş, bu noktaya nasıl geldi, Sünnî devletler Hamas'ı yalnız mı bıraktı? Sizin düşüncenizde Hamas'ı nereye koyuyorsunuz? Türkiye Hamas’a karşı nasıl bir politika izliyor, bu politika sizce doğru mu?
–Hamas, 1987’de Mısır merkezli Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın (İhvân) bir kolu olarak kuruldu. Başından beri, yukarıda da izah ettiğim gibi, Hamas Arap hükümetleri tarafından “tehlikeli” addedildi. Şu anda Suudî Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Hamas’ı bir “terör örgütü” olarak görüyor. 100’den fazla Hamas mensubu, Suudî Arabistan’da tutuklu. Hal böyle olunca, Hamas da mecburen İran’ın kanatları altına girmek durumunda kaldı. Teşkilât içinde İsmail Haniye-Yahya Sinvar cephesi, açıktan İran’ın tarafına geçti. Hâlid Meşal ve beraberindekiler ise, Türkiye ve Katar’la daha yakın durarak, İran’a karşı bir denge politikası yürütülmesinden yana. Türkiye, Hamas’la ilişkilerini yürütürken, Mahmud Abbas yönetimini de küstürmemeye çalışıyor. Bu durum da, haliyle, Filistin iç siyasetindeki aktörlerin Türkiye’ye karşı temkinli durmasına yol açıyor.
–Bu dâvâda sıradan bir Müslümana ne gibi görevler düşüyor. Boykotun bu kez işe yaradığı görüldü, siz boykota nasıl bakıyorsunuz, vatandaş açısından başka neler yapılmalı?
–Bence üç temel vazifemiz var:
1)Meseleyi her boyutuyla kavramak ve derinlemesine bilmek,
2)Hayatta hangi konumdaysak, “bana ne düşer?” sorusunu sormayı hiç bırakmamak,
3)Her ne işle meşgulsek, onu en iyi şekilde yapmak.
Boykot ise, girişte de ifade ettiğim gibi, bir hayat tarzı olarak benimsenmesi gereken bir süreç. Müslüman olmak demek, zaten bazı şeylere karşı boykot uygulamak demek. Ben bir Müslüman olarak her şeyi yiyemem, her şeyi içemem, her şeyi giyemem, her yere gidemem, herkesi sevemem… İslâm’ın bir Müslüman için koyduğu yasaklar, bugünkü modern dilde boykottur.
|