Ahiliğin önemi Vural Gündüz Sayı:
77 - Temmuz / Eylül 2013
Ahilik (akılık), bazı bilginlere göre, Türkçe'deki, cömert, eli açık, yardımsever, anlamına gelen 'Akı' dan bozularak 'ahi' şeklini almıştır. Nitekim Kaşgarlı Mahmut Divanü Lügati't-Türk adlı eserinde 'K' harfinin 'H' gibi telefuz edildiği görülmektedir ki bu da yukarıdaki görüşü doğrulamaktadır. Üyelerinin hepsi sanatkârdır.
Meydan Laraussa'da: 'erkek kardeş, arkadaş, cömert, yiğit' anlamına gelen Ahinin (akının) nerede ve kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir. Ahilik; Samanoğulları, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Türklerinden başlayarak Osmanlı Türk imparatorluğunun son zamanlarına kadar yaşamıştır. Öte yandan 'Ahi' deyiminin ilk defa Abbasîler zamanında kullanılırken, oradan İran'a geçtiği, Moğul istilâsı ile de Anadolu'ya yayıldığı fikrinde olanlar da bulunmaktadır.
Ahi teşkilâtı, çırak, kalfa, usta ve pir ilişkileri dinî ve millî hiyerarşiye göredir. Nasıl ki, tarikat ahlâkında araya vasıta koymadan hak ve hakikate ulaşabilmek mümkün değilse, Ahilikte de bir pir veya ustaya bağlanmadan belli bir sanatta olgunluğa ermek mümkün değildir. Çeşitli meslek kuruluşlarının üstatları,'eline-beline-diline' sağlam bir başkan seçerlerdi ki, buna 'Pir' denirdi. Ahilik'te başta gelen reislerin ihtar ve emirleri, mutlaka yerine getirilirdi. O kadar saygıya değerdiler ki, hükümdarsız yerlerde hükümdar gibiydiler.
Ustalar, Pirlerin öğütleri ve tarikat disiplinince yanlarında çalışan çırak ve kalfaların bütün dertleri ile meşgul olur, onların iyi bir usta olmalarını sağlarken, gidip geldikleri yerleri, konuştukları kimseleri hatta özel hayatlarını bile kontrol altında bulundurur, uygunsuz davranışları varsa ikaz etmekten de geri durmazlar, nasihatlerde bulunurlardı.
Ahiler zaviyelerinde ibadet ederlerdi. Dini yönleri kuvvetli olmakla beraber Ahiler, her şeyhe bağlanıp kalmazlardı. Bunun için genç Ahiler, bir yandan Ahi teşkilâtıyla gündüzleri iş yerlerinde, bir yandan da sohbet teşkilâtlarıyla geceleri eğitilirlerdi. Ahiler, üstün bir ahlak ve iş terbiyesiyle yetiştirilirlerdi. Hangi sanatta iseler, o sanatta temiz ve sağlam mal yapıp satan Ahiler, geniş bir çalışma teşkilâtı kurmuşlardı. Anadolu'da en fazla bulundukları yer Ankara ve çevresi idi. Sonra Sivas, Kayseri, Kırşehir ve Denizli'dir.
Ahiliği daha iyi anlayabilmek için, bu teşkilâta kimlerin alınmadığına bir göz atmak kâfidir. Küfredenler, ikiyüzlü ve ortalığı karıştıranlar; yalan söyleyenler, sözünü tutmayanlar, kan dökenler, başkalarına tuzak kuranlar, sattığı malda vurgunculuk yapanlar Ahi olamazdı.
Ahi teşkilâtının felsefesini teşkil eden dayanışma ilkesi bu kurallar içinde en önemlisidir. Ahi kazancının, geçiminden arta kalanını tümüyle yoksullara ve işsizlere harcamak durumundadır. Devletin denetimi dışında görevlerini sürdüren Ahi teşkilâtları, eylemleriyle devlete katkıda bulunmuşlardır ve toplumdaki dengesizlikleri onarmayı amaç edinmiştir.
Ahi teşkilâtının, Anadolu'nun Türkleşmesi'nde ve ticaret ve sanayinin Türklerin eline geçmesinde büyük bir rolü olmuştur. Türkistan'ın (Orta Asya) büyük medenî şehirlerinden Batı'ya göç etmek zorunda kalan sanat ve zanaatkârları, Hıristiyan meslektaşları karşısında ezilmemek için birlik ve dayanışma ihtiyacı duymuşlardır. Ahilik işte bu ekonomik ve sosyal şartlar altında geniş ölçüde böyle bir birlikteliğin abidevi ifadesi olmuştur. Ahi teşkilâtlarının temelinde (Anadolu'da) Bizans esnaf ve sanatkârlarına ezilmemek ve rekabet etme fikri vardır. Ahi teşkilâtlarının temelinde, geniş mânâda ise Türk esnaf ve sanatkârlarını sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan teşkilâtlandırmak, geliştirmek ve gelişerek devam etmesi fikri yatmaktadır.
Anadolu'nun ve Rumeli'nin Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında Türk'ün üstün teşkilâtçılık kabiliyeti ve zekâsının eşsiz şaheseri olan 'Ahi teşkilâtları' büyük rol oynamıştır. Bilhassa Moğol istilası sırasında Batı'ya, Ege'ye ve Marmara'ya başlayan yoğun Türk göçleri dolayısıyla buralara yerleşen Türkler'den elbette ki zanaat sahibi olanları da vardır ki, bunlar yerleştikleri şehirlerde derhal esnaf teşkilâtları kurarak şehrin iktisadî hayatını ellerine geçiriyorlardı. Böylelikle şehre, Türkler'e has, Türk düzeni hâkim oluyordu. Dolayısıyla o şehrin Türkleşmesi'nde ve İslamlaşmasında büyük ölçüde başarılı oluyorlardı.
Osmanlı Türk Beyliği'nin kurulmasında, Ahiler'in önemli bir yeri vardır. Kırşehir'e yerleşen Ahi Evran, bir taraftan Hacı Bektaş-ı Veli, diğer taraftan da Ahi ileri gelenlerinden Şeyh Edebali sınırda akıncıları teşvikten geri kalmıyorlardı. Osmanlı Türk Devleti'nin temeli atılırken, Ahi teşkilâtlarından ve Ahi Pirlerinin nüfuslarından faydalanmışlardır.
Ahiler, Orhan ve Murat Gazi devirlerinde geliştiler. Ahilik Fatih devrinde geniş bir esnaf kâhyalığı haline geldi. 19. yüzyıldan itibaren de Ahilik, 'Lonca' teşkilâtı olarak gelişti.
Ahilik, görevini fert-toplum çıkarları dengesine göre 16. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ne zaman Osmanlı toplum düzeninde bu denge iç ve dış tesirlerle bozulmaya yüz tuttuğunda Ahi teşkilâtları bundan etkilenmişlerdir. Böylece, Ahiliği besleyen dayanışma fikri yerini, işbirlikçi bir anlayışı temsil eden loncalara terk etmiştir.
12. ve 13. yüzyıllarda savaş, başkaldırma ve istilâ dalgaları arasında sanat erbabı için dinlendirici, huzur ve güven verici bir ocak başından başka bir şey olmayan, üyeleri arasında samimi bir topluluk ruhunu canlı tutan Ahilik, zamanla değer ölçüleri maddeleşmiş, esnaf birliklerine yani Loncalaşma sürecine girmiştir. Bu işbirlikçi ideoloji, Osmanlı toplumunda iktisadî hayatın azınlıkların eline geçmesi, devlet denetiminin ele alınmaması, kapitalistleşme süreci Loncaların belirli meslek dallarında ticarî birimler olarak örgütlenmesini sağlamıştır. Oysa Japonya'da, devletin müdahaleleri, tüccarların Loncalar da kümelenmeleri oluşumunu, aile şirketlerinin doğması biçiminde etkilemiştir. Osmanlı ise iktisadî imtiyazların yabancılara devredilmesi (kapitülasyon gibi) çöküşü yaratmıştır.
Ahiliğin yükseliş dönemi olan on dördüncü yüzyılın ilk yarısında Anadolu'yu dolaşmış olan İbn Battuta seyahatnamesinde 'Ahiyyat ül-fityan' olarak isimlendirdiği Ahilerin, gündüzleri çalışıp ikindiden sonra da kazançlarını Ahi Babaya getirdiklerini ve zaviyede bir arada yemek yediklerini, Kur'ân okuduklarını zorbaları ve zalimleri yola getirdiklerini hatta ortadan kaldırdıklarını söyler. Osmanlıların merkezi yönetimi güçlendiği oranda Ahilerin bu tür etkileri azaldı. On yedinci yüzyıldan sonra Ahilik Lonca teşkilâtı biçimine dönüşmeye başladı. Ahi terimlerinin yerlerini “usta”lık “gedik” gibi kelimeler aldı. Cemaate bağlanmak için esnaf sanatkâr ya da bir meslek mensubu olmak gerektiği gibi, Loncaya girmemiş ve gediği olmayan kişiler de sanat ve ticaretle uğraşamaz oldu.
Ahi teşkilâtı 15. yüzyıl sonlarına doğru bir gerileme dönemine girmiştir. Bu yıllarda kapitülasyonların verdiği imkânla Batı sanayi ürünleri Anadolu pazarlarına girdi. Bir yandan hammadde sıkıntısı çeken, diğer yandan da ürettiği mala alıcı bulamayan Müslüman Türk esnafı giderek artan bir ekonomik bunalıma girmiştir. Bu bunalımda esnaf arasına iki ayrı gurup girmiştir. Bunlardan biri sermaye sahipleri diğeri ise kendilerine esnaflık yapma hakkı verilen askerler ve köylülerdir. Loncalaşmış olan Ahi birlikleri, köyden şehre yapılan göçlere karşı çıkmış, ancak bu göçe hükümet de engel olamamıştır. Diğer yandan Osmanlı ekonomisinin zayıflamasının bir sonucu olarak Yeniçeri ve Sipahiler ticaret hayatına el atmışlar, bir fermanla esnaflık haklarını da almışlardır. Esnaflar arasına bu gurupların katılması, onların Ahi ahlâk kaidelerine uymayan bir üretim ve ticaret hayatı geliştirmeleri Ahi birliklerinin gücünü yitirmesinde etkili olmuştur. Bu çözülme ile Ahi birlikleri gedikler haline dönüşmüştür. Gedik tekel ve imtiyaz anlamına gelmektedir. Sahiplerinin yapabileceği işi başkalarının işleyememesi şartıyla hükümetçe verilen beratın içinde yazılı hakların kullanılması ve yürütülmesidir. Bu tür esnaflık ve sanatkârlık 1860'a kadar sürmüştür. Kırım Savaşı'ndan sonra yayınlanan Islahat Fermanı ile Osmanlı İmparatorluğu'na tâbi olanların hepsine her türlü ticaret, sanat ve meslekleri uygulayabilme özgürlüğü verilince bütün 'Gedik Beratları' sona ermiştir. Loncalar ise 1912'de çıkarılan bir kanunla ortadan kalkmıştır.
Buna bağlı olarak Ahilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli rol oynadıklarını biliyoruz. Ayrıca Ahiler Anadolu'da Türk-İslâm medeniyetinin oluşturulmasında da etkili olmuşlardır. Anadolu'da kurulan Ahi Zaviyeleri'nde gelip giden misafirlerin ağırlanması, büyük şölenlerin verilmesi gibi etkinlikler millî kültürün oluşması açısından büyük önem taşımaktadır. Ahilerin kurduğu esnaf ve sanatkârlar birliklerinin ekonomik ve sosyal içerikli ana kurallar, daha sonraları bu alanda hazırlanan yasaların ve yönetmeliklerin temelini oluşturduğunu söylenebilir.
Ahilerin, kendimize mahsus bir iktisat anlayışı oluşturmamıza katkıda bulundukları bir gerçektir. Hatta bizim medeniyetimizi Batı'dan ayıran en önemli özelliklerin Ahilikten kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bundan dolayı kapitalizmi oluşturan sömürgeci faaliyetlere ve sınıf mücadelelerine tarihimizin hiçbir döneminde rastlanılmamaktadır.
Günümüz sosyal hayatı için gerekli olabilecek düzenlemeler araştırılırken tarihimizde yaşamış bir sistemden yararlı olabilecek bir kısım düzenlemelerin çıkarılabileceği düşünülmelidir. Ahilik prensipleri ve Ahilik sosyal yapısı incelenerek toplumumuza yararlı olacak sonuçların günümüz şartlarına uyarlanabilir olarak ortaya konması yararlı olacaktır.
Sağlam bir iş ahlâkının geçerli olduğu bir sistem ekonomik kalkınma için ön şarttır. İş ahlâkı konusunda çalışmalar yapılırken Ahilik teşkilâtında yüzyıllarca geçerli olmuş iş ahlâkının değerlendirmeye alınmasında yarar vardır.
|