Annelerimiz Yavuz Sert Sayı:
77 - Temmuz / Eylül 2013
Her insanın bir biyolojik annesi vardır. Kişi evlilik yaparsa kayınvalidesi de artık “annesidir”. Hattâ günümüzde sayısı az da olsa, kişinin bir de süt annesi olabilir.
Mü'minlerin ise öz annelerinden, kayınvalidelerinden veya süt annelerinden gayrı, on üç anneleri daha vardır. Üstelik bu “annelik” Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan apaçık bir hükümle sabittir.
Evet, Âlemlerin Rabbi Hz. Allah, Ahzab suresinin altıncı ayetinde hükmünü şöyle koymuştur:
“Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha önce gelir. O'nun eşleri de mü'minlerin analarıdır.”
Bu ayet-i kerimeye göre çok açıktır ki, Efendimizin (sav) zevceleri mü'minlerin anneleridirler.
Peki, soralım kendimize, annelerimizi ne kadar tanıyoruz? Bu soruyu ilk olarak kendime sordum, cevap olarak başım öne eğildiği için böyle bir çalışma yapmanın hem fâkire hem de başkalarına faydalı olabileceğini düşündüm. Bu çalışmayı yapmaktaki amacımız annelerimizi biraz olsun yakından tanımak, en azından isimlerini hafızamıza kazımakla da olsa kendilerinin şefaatini dileyecek kadar yüz bulabilmektir.
Valide Efendilerimizle ilgili notlara geçmeden önce yukarıda meali verilen ayet üzerinde biraz duralım.
Bu ayetin tefsiri için incelediğim hemen hemen her tefsirde aynı noktaya vurgu yapılıyordu: “Bu ayetle Efendimiz'in hanımları ile diğer müslüman erkeklerin evlenmeleri yasaklanmıştır, annelik hukuku mirasta geçerli değildir ve Valide Efendilerimizin kızları ile diğer müslüman erkekler evlenebilirler.”
Elmalılı tefsirinden Razî'nin Tefsir-i Kebîr'ine çoğu tefsirde, hattâ İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin Rûh-ul Beyan'ında bile ayetin tefsiri genel hatları ile bu şekilde idi.
Ancak bu ayetin hükmünün çok önemli bir sonucu daha vardı ki, bu detayı, incelediğimiz tefsirler arasında yalnızca Mevdudî'nin “Tefhimu'l Kur'ân” adlı tefsirinde gördük.
Malûmunuz, müslümanlardan bir fırka, Mevdudî'nin ayetin tefsirinde belirttiği gibi, Hamse-î Ali Abayı inançlarının merkezi haline getirmişler ve Ezvac-ı Tahirat'tan olan, Efendimizin kendisine olan sevgisinden dolayı “Pembecik” manasına gelen “Hûmeyra” ismini taktığı biricik eşleri Hz. Ayşe ve bazı sahabe efendilerimize karşı edepsizlik etmektedirler. Ancak yaptıkları bu edepsizlik bu ayete muhaliftir çünkü bu ayet Hz. Ayşe dahil Efendimizin tüm zevcelerini kapsamaktadır.
Mevdudî, ayetin tefsirinde bu güruhun, inançlarının ayete muhalif olduğunun farkında olduklarını ve bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için “çok garip bir iddiaları” olduğundan bahseder:
“Hz. Peygamber (sa), Hz. Ali'ye (ra), ölümünden sonra eşlerini boşama veya müminlerin annesi pozisyonunda bırakma yetkisi vermişti. ...Hz. Peygamber'in (s.a), Hz. Ali'ye (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Ebu'l-Hasan; bu şeref, biz Allah'a itaatte sebat ettiğimiz sürece devam edecektir. Bu nedenle, benden sonra sana karşı gelerek Allah'a isyan eden eşlerimden dilediğini boşayabilir ve onu müminlerin annesi olma şerefinden mahrum bırakabilirsin. Bu hadis, isnad kurallarına göre bile uydurma bir hadistir. ...Kur'an ayetlerine de muhalif olduğu görülür.” (Tefhimu'l Kur'an, Mevdudî)
Mevdudî, tefsirin devamında, hadis olduğu iddia edilen bu sözün neden uydurma olduğunu ve Kur'ân-ı Kerîm ayetlerine neden ters olduğunu açıklamıştır. Merak edenler “Tefhimu'l Kur'ân” adlı tefsire bakabilirler.
Ek bir not olarak şu iki konuyu da belirtmek isterim; İslâm tarihinde olayların gerçekleşme zamanları ile ilgili çeşitli ihtilâflar olabilmektedir. Örneğin Hz. Hatice validemizin Efendimizle izdivacı sırasında 40 yaşında olduğunu söyleyenler yanında daha küçük yaşta olduğunu belirten rivayetler de vardır. Veya Hz. Sevde'nin altı çocuk ile dul kaldığını belirten kaynaklar yanında hiç çocuğu olmadığını söyleyen kaynaklar da vardır. Biz bu makalede, genel kaynaklarda geçen bilgileri kullandık. Ancak özellikle akademik makalelerde çok daha farklı rivayetlerle ilgili bilgiler yer alabiliyor.
İslâm tarihinden yapılan rivayetlerle ilgili diğer bir husus da ay ve güneş takvimine göre yapılan hesapların karışmasıdır. Örneğin Efendimizin ahirete doğmasının 63 yaşında olduğu söylenir ancak 632'den 571 çıkartıldığında bu değer elde edilmez. 63 değeri ay yılına göredir.
Şimdi, Muhterem Validelerimiz'den ayrı ayrı şefaat dilenerek, her birisi ile ilgili aldığımız notlara geçelim.
Hz. Hatice (r. anha)
“İlk iman eden” ve “ilk namaz kılan” gibi şu dünyada kazanılabilecek en güzel özellikleri ile “İlklerin Güzel İnsanı” olan Hazret-i Hatice validemiz, Ahzab suresi altıncı ayette “mü'minlerin de anneleri” oldukları buyrulan “Ezvac-ı Tahirat” annelerimizin de ilkiydi.
Hz. Hatice validemiz, Efendimizin dünyaya doğmalarından yaklaşık on beş yıl önce doğmuşlardı. Soylu bir ailenin kızı olan annemizin pederlerinin adı Hüveylid, annelerinin adı ise mübarek kızlarının da ismi olan Fatıma idi.
Hz. Hatice validemiz, akıllı, ağırbaşlı, becerikli olması nedeni ile yaşadığı toplum içinde öne çıkan biriydi. Bu özelliklerinden dolayı kendisine “Seyyidetü Nisaü Kureyş” denirdi. Dönemin ahlâksızlıklarından çok uzak olması ve yüce ahlâkından dolayı “Tahire” lakabı ile de anılmıştır. Amca oğlu olan dönemin alimlerinden Varaka bin Nevfel valide efendimiz ile yakından ilgilenmiştir.
Hz. Hatice validemiz, Efendimizle evlenmeden önce iki evlilik yapmıştır. Bu evliliklerinden iki erkek, bir kız çocukları dünyaya gelmiştir. Her üç evladı da yetişkinliklerinde Efendimiz'e iman etmişler ve ashab olmakla müşerref olmuşlardır. Peygamber Efendimizin mübarek şemailleri ile ilgili rivayetlerde ilk akla gelen isim olan Hz. Hind, Valide Efendimizin ilk evliliğinden olan oğludur.
Hz Hatice validemize hem kocalarının vefatından hem de ailesinden yüklü miktarda miras kalmıştır. Annemiz, iki evlilikten sonra tekrar evlenmemeye karar vermiş ve bundan sonra ticaretle uğraşmak istemiştir. Efendimizle tanışma vesilesi de bu ticaret kervanlarından biri ile olmuştur. Şam'a gidecek kervan için güvenilir birini arayan annemiz, o dönemde kendisinden herkesin “El Emin” diye bahsettiği Efendimiz ile anlaşmış ve kendi çalışanı Meysere ile birlikte Şam kervanının başında Efendimiz'i görevlendirmiştir. Kervan dönüşünde Meysere, yolda başlarından geçen olağan üstü olayları (Rahip Nastura'nın Efendimiz'in gölgelendiği ağaç için “bu ağaçta sadece peygamberler gölgelenir” demesi ve Efendimiz'in mübarek şemali ile ilgili sorular sorup O'nun son nebi olduğunu söylemesi) ve kervanın ne kadar kârlı olduğunu, Efendimizin ahlâkını Hz. Hatice'ye bildirmiştir. Belki de bu anlatılanlar üzerine Hz. Hatice'nin Efendimize olan güveni daha yakın duygulara dönmüş ve o güne kadar tekrar evlenmeyi düşünmeyen annemiz Efendimize evlenme teklif etmiştir. Bu teklif direk değil, aracı bir arkadaşı ile yapılmış, bu haber üzerine Efendimiz amcaları ile birlikte annemizi istemeye gitmişlerdir. Böylece, hicretten 28 yıl, bi'setten 15 yıl önce (595) “El Emin (s.a.v)” ile “Tahire (r.anha)” evlenmişlerdir.
Efendimiz ile Hz. Hatice validemizin dünyadaki beraberlikleri 25 yıl kadar sürmüş ve Efendimiz bu süre içinde başka evlilik yapmamıştır. Bu evlilikten ilk olarak Hz. Kasım dünyaya gelmiş ancak Hz. Kasım küçük yaşta ahirete göçmüş, daha sonra kızları Hz. Zeynep, Hz. Rukiyye, Hz. Ümmü Gülsüm, daha sonra da Hz. Fatıma dünyaya gelmiştir. Hz. Fatıma annemizden sonra Hz. Abdullah dünyaya gelmiş, O da ağabeyi Hz. Kasım gibi küçük yaşta ahirete doğmuştur.
Hz. Hatice validemiz, Efendimiz'e olan sevgisini, O'nun yakınlarına da muhabbet ederek göstermiştir. Efendimiz'in dadısı Ümmü Eymen'e, Hz.Ali'ye, Efendimiz'in süt annesi Hz. Halime'ye çok yakın davranmıştır. Hz. Halime'ye çok hediyeler vermiştir.
Bi'set yaklaşırken Efendimiz'in hallerinde değişiklikler olmaya başlamış, Efendimiz bu halleri ilk olarak mübarek zevceleri Hz. Hatice validemiz ile paylaşmıştır. Hz. Hatice de, ilk vahiy geldikten sonra olduğu gibi, amcazadesi Varaka bin Nevfel'e bu durumu açınca Varaka bin Nevfel, Efendimiz'in beklenen Nebi olacağını söylemiştir.
“İlklerin Güzel İnsanı” olan validemiz, Efendimiz'in risalet görevi başladığında, O'na ilk iman eden insan olmuştur. Ayrıca Efendimizle birlikte ilk namaz kılan kişi de kendisidir. Açık tebliğe kadar müslüman olanlar imanlarını gizlemişler ancak Hz. Hatice bu sırada dinini açıkça yaşamıştır.
Hz. Hatice'nin vefatından üç sene önce başlayan boykot, hem Efendimiz'i, hem Validemiz'i hem de Mekkeli müslümanları zor durumda bırakmıştır. Hicret-i Nebi'den üç sene önce, boykotun bitmesinden kısa süre sonra, önce Efendimizin amcası Ebu Talib, kısa süre sonrasında da validemiz Hz. Hatice dar-ı bekaya irtihal etmişlerdir. Efendimiz'in hayatındaki en büyük iki desteğini kaybetmesinden dolayı ashab-ı kiram efendilerimiz bu yıla “Hüzün Yılı” demişlerdir.
Efendimiz, Hz. Hatice'nin mübarek bedenlerini Mekke'deki -önceleri Hâcun ismi ile anılan- Cennet-ül Mualla kabristanına defnetmiştir. Kanunî Sultan Süleyman, bu kabir üstüne bir türbe yaptırmış ancak 1925'de Vahhabî zihniyeti tüm kabirlerle birlikte bu türbeyi de ne yazık ki yıkmıştır.
Hz. Hatice validemizin, Efendimiz nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez, ama şu hadis-i şerif imdadımıza yetişiyor: “Zamanındaki hanımların en hayırlısı Meryem binti İmran idi, zamanının en hayırlısı Hatice binti Hüveylid'dir”.
(Diğer annelerimizle ilgili notlara gelecek sayıda devam edeceğiz inşallah)
|