Orta Doğu'da marjinal bir casusluk oluşumu: ARONSON TEŞKİLÂTI Sayı:
78 - Ekim / Aralık 2013
Giriş
Casusluk faaliyetleri ülkelerin iç ve dış politikasını belirlemede büyük oranda önemli bir uğraşıdır. İstihbarat birimleri tarafınca yönlendirilen casuslar ile bunları gönderen ülkeler çeşitli şekillerde ulaştıkları stratejik nitelikteki bilgileri gerekli gördüğü birime aktarırlar, ilgili birimlerde gerekli yerlerde kullanırlar.
Bu çalışmada konu aldığımız Aronson teşkilâtı İngilizler hesabına çalışmak için Aron Aronson isimli bir Yahudi botanikçi tarafından kurulmuş casusluk şebekesidir. Kendi içinde NİLİ gibi örgütlenmelere de sahip olan Aronson teşkilatı, İngilizler için çalışacak onlar da karşılığında Siyonizm'in nihai amacını gerçekleştirmede Yahudilere destek verecekti. Siyonizm yani Filistin'de Yahudi devleti kurma düşüncesi…
Nitekim, 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu(*) bu amacın gerçekleştiğinin açık kanıtıdır. Aronson, meşhur İngiliz casus Arap Lawrence kadar bilinmese de Yahudiler için büyük öneme sahiptir. Böylece, genel bir giriş yaptıktan sonra Aron Aronson'u, teşkilâtını ve faaliyetlerini yakından inceleyebiliriz.
A. ARON ARONSON
Doğu Avrupa'daki anti-semitizm'in (pogrom) katliamlara dönüşmesiyle, II.Abdülhamit Musevilere Osmanlı ülkesini sığınma yeri olarak açmıştır.(1) Aronson ailesi de Romanya'nın Faltaşini kasabasından yola çıkarak 1882 yılında Filistin'e gelmişti. Filistin'e geldiğinde Aron henüz altı yaşında idi.(2) Ve kendisinden başka dört tane daha kardeşi vardı: Alexi, Sam, Sara ve Rebecca. Babası(3) Jacques Aronson, başarılı ve becerikli bir çiftçiydi; annesi Milka ise hamarat bir ev kadınıydı. Kermel dağı yakınlarında Yahudi yerleşim merkezlerinden Zikhron Ya'kov'da bir ev yapmışlardı. Aron, Baron Rothschild'in verdiği bursla Fransız Grinion Enstitüsü'nde ziraat eğitimi aldıktan sonra baronun Suriye'deki Cebeli Düruz'da sahip olduğu küçük köylerden birinde eğitimci olarak çalışmaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra bu toprakları Rothschild ailesine satan Dürzi şeyhlerinin onu aldattıklarını anlamıştı. Çünkü toprak kesinlikle ziraate elverişli değildi ve hatta hiçbir şeye yaramazdı. Aron konuyla ilgili görüşünü barona aktarınca, Rothschild ona şu cevabı verdi: “Ben seni oraya adamlarımın aldığı kararların doğruluğu konusunda şüpheler uyandırman için değil, tarım alanında çalışasın diye gönderdim…” Bu konuşma üzerine Aronson Anadolu'ya geçti. Çünkü Filistin'de onun şöhretini duyan Türkler, “Şeytan” adını verdikleri büyük ve gelişmiş bir köyde yapılan zirai araştırmalara nezaret etmesi için davet etmişlerdi. Aronson, Türklerle oldukça iyi geçiniyordu. Aynı zamanda ileride kendisine faydası olacak bazı temaslar kurmuştu. Ama buradaki işi fazla sürmeyecekti. Aron, burada çalıştığı günlerde Jozef Tradel adında bir mühendis ve Rusya'dan gelmiş Dr. Silig Suskin adlı bir ziraat mühendisiyle arkadaş olmuştu. Her üçü de teknik ve zirai tarama ofisine küçük sermayelerle katılımda bulundu. Belki de bu Baron Rothschild'in Dürzilerden toprak alımı sırasında karşılaştığı zorlukların üstesinden gelinmek için başvurulan bir hileydi. Bu yeni iş Aron'un tekrar ailesinin yanına dönmesine fırsat hazırladı. Meslektaşlarıyla birlikte Filistin sahrasında deney çalışmaları, bitki, yer altı zenginlikleri ve su aramak amacıyla tarama faaliyetlerine başladı. Elde ettikleri sonuçları Zikhron Ya'kov'a döndüklerinde tahlil ediyorlardı. Aronson “Fehre” adını verdiği atının sırtından hiç inmiyordu. Deveye kesinlikle binmezdi. Çoğu kez Arap pelerinine (aba) bürünerek çıplak uyurdu. Artık Almanya, Amerika, Fransa ve İngiltere'den gelen müşteriler ofisin kapısını çalmaya başlamışlardı. Tabi ki bunların amacı sadece tarım değildi. Örneğin; Aronson 1904'te Almanya'dan gelen bir bilim heyetini Hayfa limanında karşılamıştı.(4) Aronson'un kurduğu tüm bu temaslar onu Siyonizm'e teşne hale getirecekti. Artık Filistin'de kendi milli yurtlarını kuracaklarına yürekten inanacak ve bunun gerçekleşmesi için de her şeyini ortaya koyacaktı
B. ARON ARONSON ve SİYONİZM
Aron Aronson, Avrupa'da ziraat tahsili yaparken Siyonizme(*) kapılmış ve Filistin'de etrafına taraftarlarını toplamıştı. Bilindiği üzere Rotschild bursu ile ABD'ye gitmiş ve Yahudi lobisi ile tarımın dışında siyaset de konuşmuştu.(5) Siyonizm konusunda Yahudilere en büyük desteği İngilizler vermiştir. Bunun en önemli göstergesi, yukarıda da belirttiğimiz gibi Balfour Deklârasyonumdur. Lloyd George ve Mark Sykes'da Siyonizm lehinde hareket etmişlerdir. Elbette bu İngiltere'nin çıkarı gereğidir. Sykes, Muhafazakâr Parti hükümetinin başkanı olduğu sırada, 1905 yılında Göç kanunu tartışılırken Yahudilere Avrupa'da yapılan muamelenin “Hıristiyanların alnına çalınmış kara bir leke” olduğunu kaydetmişti. Sykes'ın rolü geneldi. Çünkü Şerif Hüseyin'e Filistin'in Araplara verileceği şeklindeki vaatlerin hazırlanmasına iştirak ettiği gibi, İngiltere'nin Hayfa'daki ana limanı kontrol altında tuttuğu, sınırları çizilmemiş bir Filistin'i uluslararası kontrole bırakan Sykes-Picot antlaşmasının hazırlanmasında da rol oynamıştı.
Filistin'in Siyonistlere bırakılması çağrısını yapan Balfour'un verdiği sözün arkasındaki muharrik güç yine bu Sykes'dı. Esasen Sykes, bir Siyonist gibi hareket eden ve daima bu hareketi destekleyenlerden biriydi. Siyonizmi müttefikler açısından düşünüp, yararlı olacağı kanaatine varınca, müttefikler arasında sağlanan anlaşmayı uygulamak için Picot'yla birlikte Rusya'ya gitti. Kendisinin Fransız meslektaşıyla birlikte hazırladığı Peteroff anlaşmasına göre İngilizler 1914'de ilan etmek zorunda idi. Anlaşma, müttefiklerin barış şartlarını belirlemeden önce birbirlerine danışmalarını da öngörüyordu. Sykes ve Picot, Mart 1916'da Rusya Dışişleri Bakanı Sazanov ve büyükelçi Sir George Bukanin'le bir toplantı yaptılar. Herşey istenildiği gibi gidiyordu. Rusya hülyasını gördüğü İstanbul'u ele geçireceğine göre, İngiltere ve Fransa'da istediklerini alabilmeliydiler. Sykes, Petrograd'dayken Rusya, Trabzon ve Erzurum'u işgal etmiş; Osmanlı Türkleri, İran ve Gürcistan'da geri çekilmeye başlamışlardı. Sykes, çevresini gözlemek ve Rusya'da Siyonizmin gücünü ölçmek için yeterli vakte sahipti. Nitekim kitabında Siyonistlerin geniş bir alana yayılmış devasa imkânlarından yararlanılması gerektiği kanısındadır. Kasım 1916'da ziyaret ettiği İngiliz Dışişleri Bakanlığında bu amacını gerçekleştirebilmek için birlikte hareket edebileceği iki kişi ile tanıştı: Fred Kitchener ve Aron Aronson.
Sykes, birkaç ay önce Haham Musa Gasir'le karşılaşmıştı. 'Siyonizmin ne olduğu' konusunda onun gözlerini açan da bu hahamdı. Fakat onun Siyonizm yanlısı görüşleri de tıpkı daha önce Arap yanlısı düşünceleri gibi aşırı şekilde oportünistti. Ona göre Siyonizm fikri “1916 yılındaki müttefik anlaşmalarının kabulünün anahtarıydı. Onun sözünü ettiği anlaşmalar kendisinin ve Picot'nun ve Rusların hazırladıkları anlaşmalardı ve taraflardan hiçbirinin görüşüne yer vermediği için Arapçılık veya Yahudilik düşüncesi ile bir ilgisi yoktu. Fakat Sykes inandığı şeyler konusunda kararlıydı. Sykes, ne zaman Aronson'u görse, onun açık karakterli oluşunu seviyor, Yahudi kolonyalizmine olan güvenini daha çok takdir ediyordu. Birkaç ay önce Sykes'ı Avrupa'daki Siyonizmle ilgili bazı görüşlerle takviye eden Haham Gasir ise onu Filistin konusunda ikna eden de Aronson'dur. Sykes tüm benliğiyle bir Siyonizm taraftarı olmuştu. Fakat Şubat 1919'da Paris'te düzenlenen Barış Konferansı sırasında böbrek iltihabı nedeniyle aniden öldü. Sykes'a göre o günlerde görüş ve tavırlarına en yakın kişi Aronson'du. Vaadedilmiş topraklar (Arz-ı mevud) meselesinin çözümü için gerçek fırsat ona göre Siyonizm'di. Kaderin bir cilvesi olsa gerek konferansın ilerleyen günlerinde ölen diğer bir kişi de Aron Aronson'du. Mayıs 1919 sıralarında konferans görüntüsü altında aslında Siyonizm için bazı temaslarda bulunmak için Londra'dan Paris'e giderken uçağı düşmüştür. Bu kaza sonrası tarihe şu notlar düşülmüştür;
Yerel “Le Telegramme” gazetesi kaza haberini şöyle veriyordu: “Dün Perşembe günü öğleden sonra Londra'dan Paris'e giden ve içinde iki yolcu bulunan bir posta uçağı düştü. 327 numaralı sahil güvenlik botu uçağın parçalarına ve denizin yüzeyine saçılmış bazı mektuplara rastladı. Bu mektuplar deniz kuvvetleri komutanlığı evrak dairesine teslim edildi. London Times gazetesi ise 'Önde gelen bir Siyonistin ölümü: Dr. Aronson bir uçak kazasında öldü…
Londra Siyonist Ofisi ise şöyle bir açıklamada bulundu: Siyonist hareket, elim bir kaza sonucunda mümtaz bir şahsiyet ve emsalsiz bir yardımcının hizmetinden mahrum kaldı.(6) Diğer Aronsonların akıbeti ise farklı olmamıştır; Alexi, Filistin'e gelen Yahudi göçmenlerinden bir grubu uzakta demirlemiş olan bir vapurdan Hayfa sahiline motorla getirirken, motor bir fırtınaya yakalanarak batmış ve motorda bulunan 65 kişi ile birlikte kendisi de ölmüştür. Sara deşifre olunca intihar etmiştir, Rebecca ise Sara'nın intiharı sonrası uzun bir süre tımarhanede kalarak ölmüştür. Sam ise şaraphanede çıkan yangında yanarak ölmüştür.(7)
C. ARONSON TEŞKİLÂTININ FAALİYETLERİ
Aronson Teşkilâtı sistemli bir yapılanmaya sahiptir. Teşkilâta bağlı casuslar çeşitli meslek ve çevreden marjinal kişilerdir. Onları entegre eden düşünce ise bir an evvel vaadedilmiş topraklara kavuşup millî bir yurt kurmaktı. Bu dönemde Filistin cephesinde görevli subay olarak bulunan Cevat Rıfat Atilhan, Musa Dağı(8) (1968) isimli hatıratında onun hakkında kayda değer ilginç bilgiler vermektedir. Ayrıca Atilhan'ın, bu dönemde bu teşkilâtı yakından takip eden şebekenin içinde bulunması da hatıratı bir başka şekilde önemli kılmaktadır.
Atilhan, casusluk faaliyetlerini şöyle değerlendirmektedir:
“Şimdi artık herkes biliyor ki düşman elindeki silâhın en korkuncu, en tehlikelisi bu gizli faciaları doğuran sebepler yani CASUSLUKTUR…
“Filistin ve Suriye cepheleri, entrikaların daha ziyade çevrildiği ve casusların kesif bir faaliyette bulundukları mıntıkadır. Osmanlı hükümetleri anayurtta müstemleke (sömürge) arasında bir fark gözetmedikleri ve Türkle diğer Osmanlıları müsavi (eşit) tuttuğu içindir ki ileride hayret ve dehşetle mütalâa edeceğimiz hadiselerin mesulüdürler”.(9)
Kitabın ilerleyen sayfalarında somut bilgiler sunmakta ve oluşumun içyüzünü gözler önüne sermektedir, bilhassa kitaptan şu örnek bile casusların nasıl bir hiyerarşik düzen içerisinde çalıştıklarını göstermesi açısından manidardır:
“Günlerdir sabırsızlıkla beklediğimiz netice Dördüncü Ordu İstihbaratından Me'mun beyle, erkânı harp binbaşısı Alman Fon Malçio ve diğer Alman istihbarat zabitlerine ulaştı.
Bu casuslar, merkezi Kudüs'te bulunan Aronson teşkilâtına mensupturlar. Teşkilâtın reisi Gerşman'dır. Cuana köyünde bulunan Rothschild'in vekili umurunun kâtibi ve yakın dostudur.
Türkün pençesine düşen caniler hiçbir günahını gizli tutmamışlardır. Gerşman, ifadesinde hadiseyi şöyle anlatıyor: Eriha kasabasından Jozef, Kudü'sten Zero Bovo, Rozer ve Levin adlarındaki şahıslarla Kefer Kenna köyünden Pollak ve Edeman ismindeki kimselerle, yine Cauna köyünden Kovarski ile Remle'den Mozes ve Taberiya'dan Jozef Fredman adındaki casuslarla bir şebeke teşkil edilmiştir. Vazife esnasında parolamız şudur:
Hareket sahasında düşman tarafından görülebilecek bir mevkide
-Üç küme halinde bulunmak. Her küme Türk ordusunun bir cenahını temsil etmek üzere
-Sağdaki tepede bir kişinin ayakta durması, diğerinin yere yatması sağ cenahımızın ilerlediğini, ikisinin birden ayakta durması bu cenahın taarruza geçtiğini gösterir.
-Merkezde bulunan üç kişinin ayakta durması merkezde hafif bir ileri harekât olduğunu, iki kişinin ayakta durması merkez kıtaatımızın taarruza geçtiğini, üçünün birden ayağa kalkması takviye kıtaatının ve Türk ihtiyatlarının cepheye sokulduğunu gösterir.
-Sol tepedeki insanların remizleri (işaret) aynıdır.
-Her üç tepede birden hiç kimsenin görünmeyişi, cephemizde bir hareket olmadığını gösterir.
-Her üç noktada birden birer kişinin çömelerek oturması ordunun geri çekildiğine delalettir.
Bunlar Salt'ın kuzeyindeki arızalı araziden geceleri bedevi kıyafetlerinde yürüyerek Şeyh Sultan'ın yanına gelmekte ve oradan müsait fırsat bulurlarsa Lut gölü kıyısından Eriha'ya geçmektedirler. Eriha'daki istihbarat zabitine şifahi (sözlü) raporlar verildikten sonra doğruca Kudüs'e gidilmekte ve büyük teşkilâtın şefi ARONSON'a mufassal raporlar vermektedirler...
Atilhan'ın hatıratı teşkilâtın yapısını, işleyişini ve icraatlarını anlatan bunun gibi birçok örnekle doludur…
Sonuç
Sonuç olarak; Aron Aronson, İngilizlerin de yardımıyla teşkilâtı kurmuş ve bu oluşumu Yahudi halkına benimsetmiştir. Refah bir şekilde yaşadıkları ülkelerine onun düşmanlarıyla işbirliği yapıp, sırtından vurmaları ve bu yolla kendi yurtlarını kurmak istemeleri de ayrıca düşünülmeye değerdir.
(*) İngiliz Dışişleri Bakanı James Balfour'un, Siyonist Federasyonu Başkanı Lord Rothschild'e gönderdiği, Yahudi devletinin kurulmasını resmen kabul ettiği mektup. Bunun için bkz: Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2001), İstanbul, Der, 2008, s.669.
(1)Mim Kemal Öke, “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İstanbul, İrfan, 1995, s.20.
(2)Riyad N. er-Reyyis, Osmanlının Çöküş Döneminde Arap Casusları, çev. D. Ahsen Batur, İst., Selenge, 2006, s.117.
(3)Lütfü Akdoğan, İmparatorluğu Yıkan Kadın Sara, İstanbul, ABC Ajansı, 1988, s.36.
(4)Er-Reyyis, A.g.e., s.117-119.
(*)XIX. yüzyıl sonlarında çeşitli ülkelerde Yahudiler tarafından ortaya atılan, Filistin'de bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan ideoloji.
(5)Öke, A.g.m., s.20.
(6)Er-Reyyis, A.g.e., s. 152,188-190.
(7)Akdoğan, A.g.e., s.296.
(8)Cevat Rıfat Atilhan, Musa Dağı, İstanbul, Akyurt, 1968, s.64.
A.g.e., s.64.
|