Konuş/ma Merve Suda Sayı:
79 - Ocak / Mart 2014
Konuştukça fark ediyor insan susmanın gerekliliğini. Susmak zor. Nefs kolayı ister. İnsan doyumsuz. Konuştukça konuşursun. Gün gelir tek yaptığının konuşmak olduğunu fark edersin.
Konuştukça değerini yitiriyor kelimeler. İnsan, sözcüklerin katili. Peki ama neden bu konuşma isteği?
“Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.” Böyle öğretildi bize çünkü. Lakin mutlu olmak isteyen kim? Bir âlimin dediği gibi, “Mutluluk geçici, huzur kalıcıdır.” Bizler yalnız huzura açarız/açmalıyız kapılarımızı. Kaldı ki onu dahi temenni etmemeli. Rıza-ı ilâhidir mü’minin gayesi. Üzüntüsünden şikâyetçi olan azalmasını isteyen mi var? Bir hüzün peygamberinin ümmeti değil miyiz biz? Hüzün ki en çok yakışandır insana. Kaldıramayacağı yük yüklenmez kimsenin sırtına. Öyleyse derdi olan, yalnız derman sahibine gitmeli. Herşeyin sahibine.
Arıyoruz. Birilerini arıyor insan sürekli. Paylaşacak, aczini anlatacak, onu şefkatle kucaklayacak birilerini. Ne acıdır ki durup da düşünmüyor aczini verene gitmeyi, şefkatin kaynağını bulmayı. Derya dururken, su birikintisine koşuyor. Tatlı geliyor başta tükenmek bilmiyor gibi ama içindeki yangına dokunamıyor, belki o suyu bulmanın sevinci bir süre o hali unutturuyor. Gafil insan! Nefsinden şikâyet ediyor. Nefsini elinde tutanın huzuruna gitmiyor.
Evet, paylaşmadan geçmiyor yaralar. O zaman doğru kişiyle paylaşmalı. Hani her canlı farklı bir dil kullanır ya işte öyle bir dilde farklı bir frekans yakalamalı. Kimsenin anlayamayacağı ama O’nun ezelden bileceği bir frekans… Adı dua olan, adı ızdırap olan, adı hüzün olan, adı susmak olan.. Artık bel bağlamak vakti değil fani olana. En Emin’e yürümek vakti dikenli yollarda.
Biraz susmalı insan. Zira ancak o zaman görebilir. Ancak o zaman yeryüzünün gürültüsünden sıyrılıp dinleyebilir. Ancak o zaman gökyüzü ile bütünleşebilir. İçini, Rahman’ın tecellisini taşıyan kalbini dinlese biraz... Belki kâinatın sırrına vakıf olabilir...
|