Terbiye nesneleri Mehmet Hasret Sayı:
80 - Nisan / Haziran 2014
“Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan iyidir.” Mecelle’de böyle bir ifade vardır; zarar yol edilmesi üzerine faydanın serbest kalmasını kollayan bir gözcüdür devlet adamı…
Bir mizansen düşünün… Misal… Ortada bir hazine sandığı… Hazine sandığı aynı zamanda içi bir sürü oda dolu bir bina gibi… Hazine sandığı, devletin icra yapısını temsil etsin; ama mevcut şartlarda bütün odalar boş, bazı yerler gittikçe karanlıkta, aydınlıkta bir bölümde -en tepe olabilir bu- bir adam havada uçuşan kâğıtları toplamaya çalışıyor, gözleri tedirginlik içinde sağa sola bakıyor… Bir şeyler doğru gitmiyor sanki… Resme dikkatle bakıldığında ışık olan çevrede o bölgede duvarlar yer yer yıkılmak üzere, büyük büyük dolapları içi açılmış gibi, masalar, sandalyeler yer yer devrilmiş… Bu, bürokrasiyi ve tepede geçen her şeyi, tek başına düzeltmeye çalışan kim… Bütün çevredeki kasvete rağmen, her şeyi doğruluk ölçüsüne vurup çevreyi öyle şekillendirmeye çalışan için “yalnızlık bir istikamettir”…
Budala’da Mişkin yalnız bir adamdı, öyle ki, olay düğümlerinin arasında “çekip gitsem, bir trene atlayıp gitsem, geldiğim yere dönsem, şelalelerin, dağların, yeşil ormanların arasına, o dinginliğe” der; sonra “bu kaçmak olur” diye düşünür; “bu yüreksizlik olur” der içinden ve gitmekten vazgeçer; olacak olanı değiştiremez, kendi ötesinde gelişen bir şeyin farkındadır, korkular yaşar, ama vazgeçmez, çünkü mesele “bilinmez”e de hazır olmaktır…
Tıpkı Suç ve Ceza’da Raskolnikov’un vazgeçilmezlik derecesinde bulduğu kişiliği gibi, ama her iki kahraman da bir bedel öder; Prens tekrar akıl sağlığını kaybeder, Raskolnikov kürek mahkumu olur. Bu iki kahraman, bir şeyleri değiştireyim derken, kendi hayatlarının kötü gitmesine sebep olurlar; değiştirmek değil, değişmemek, mümkünse sağlam kalmak gerekir, yani bize verilen emaneti kollamak, bunun adı “soylu duruş”tur…
Bize verilen emanet; özümüzü, soy insanlığımızı, “soylu duruşumuzu” korumaktır; o zaman “bilenmez”e karşı da korunaklı olur zaten kişi, ödendi diye görünen bedeller de, hakikatte bir kürsü sahipliğinin, bir taht sahipliğinin tescili olur…
|