Aşk Fatma Zehra Korkmaz Sayı:
80 - Nisan / Haziran 2014
Söylerken ucu ve sonu açık... Aslında aşkın tarifi ne kadar da açık değil mi! İlk defa aşkın tanımını bir doktordan duymuştum, şöyle demişti. AŞK; ateş, şişkinlik ve kabızlıktır. Şaşırmış bir o kadar da gülmüştüm. Evet bunu söyleyen bir gastrologdu. Sahi Aşk neydi?
Mevlâna’ya göre aşk pervanelerin yanması, Mecnun’a göre çöllerin serabı, Züleyha’ya göre Yusuf’un gözleriydi... Peki size göre Aşk neydi? Gözlemlere ve söylemlere bakılırsa bu zamanda aşk çok farklı bir yoruma denk geliyor… Fakat dünyevî aşktan manevî aşka geçince işler değişti.
Mevlâna’ya göre aşk Rabb’ine ulaşmaktı. İnsana özgü sanılan aşk nasıl olur da manevî kata yükselebilirdi!
İnsana duyulan aşk yeri gelir tükenebilir yeri gelir sektelere uğrayıp enflasyon gibi azalıp yükselebilir. Fakat ALLAH’a duyulan aşk! Bugün seni daha az seviyorum denilebilir mi meselâ… Gerçek aşkın ALLAH’a olduğunda hem fikirim…
Dünyevî aşka bakıldığında tükenme bitme ihtimali olup ama gerçek Aşk’a ulaşmaya en yakın haldir bence.. Aşk ilâhî bir lütuftur. O’nun katından bizim katımıza sadeleştirilmiş bir halde inen en değerli hazinedir.
Âşık olduğunuz hali düşünün karşısında ne kadar da samimisiniz ne kadar da bağlı ve ne kadar da tutkulu peki gerçek aşkın ne kadar etkili olabileceğini düşünün!
Yunus gerçek aşkında erimiş ve seni gerek seni dememiş mi!.. Mecnun Leylâ’ya dönerek benim Leylâ’m Rabbim dememiş mi! Ya Züleyha’ya ne demeli, aşkından yanıp bittiği gençliğini Yusuf’un hayali ile geçiren kadın..! Yusuf’tan vazgeçip onun Yaratanı’na koşan kadın!
“Ey Yusuf ben gerçek aşkımı buldum sen olmasan da olur artık” derken gözlerinden Aşk pınarı akan Züleyha’ya selâm olsun...
Gerçek aşk...Yunus’u derviş, Mevlâna’yı divane yapan aşktır! ALLAH’ın kendi parçasından olan aşkı insanlara armağan ettiği günden beri devam eder sevmek…
Mevlâna “manevî aşka ulaşmak için dünyevî aşklardan geçmek lazım” demiş. Züleyha’ya, Mecnun’a bakılırsa ispat niteliğindedir bu söz.
Dünyevî aşkın gerçek aşka ulaşmakta önemli bir adım olduğu üzerinde durmak gerekir…
Sevmek insanı güzelleştirir, sakinleştirir, merhametli yapar, Yaradan’a biraz daha yaklaştırır. Ve Rabbe giden tüm yollar sevmekten geçer…
Mevlâna aşkını Rabbi’ne Tahir ise Zühre’sine duymuş, kimi aşkının ispatını seccadede saatlerce ibadet ederek sunmuş, kimi de aşkının ispatını sevdiğinin kollarında son nefesini vererek...
Aklıma Yavuz Sultan Selime âşık olan cariye geldi! Nasıl bir aşk! Sevdiğinin gözlerine bakarken ölmek... Sultan öyle bir etkilenmiştir ki bu cariyenin aşkından günlerce suskunluğa neden olmuştur. Cariyenin önünde üç kıtaya sahip olan bir sultanı diz çöktürtmüştür aşk... Karşılıksız sevmiştir cariye günlerdir ettiği dualar kabul olmuştur ve son nefesini vereceğini bilse de sevmiştir...
Cariye korkmuştur aradaki uçurumdan, karşısında koskoca cihan sahibi Padişahı Halife-i Ruy-i Zemin bir tarafta basit bir cariye… Aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşınca ne yapacağını bilmeyen cariye en sonunda açılmaya karar verir. Temizliğini yaptığı odasına bir kez daha girer ve yastığının altına 3 kelimeden oluşan bir not bırakır;
–Derdi olan neylesin?
Akşam çadırına gelen sultan notu okuyunca bunun çadırı temizleyen cariyeden olduğunu anlar ve;
–Derdi neyse söylesin!
Diye not bırakır. Bunu ertesi gün okuyan cariye bir not daha bırakır:
–Korkuyorsa neylesin?
Padişah bu notu da okuyunca şu notu yazar:
–Hiç korkmasın söylesin…
Cariye olanlara artık inanamıyordur basit bir cariyenin hislerini dikkate alabilecek kadar incedir Sultan. Sabah olur olmaz temizliğe giden cariye işini bitirdikten sonra beklemeye durur..
Çadırın girişi açılmıştır ve gelen Sultandır. Cariye oturduğu yerden hemen ayağı kalkar ve sultanın karşısına dikilir. Yavuz Sultan Selim “buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince, tüm cesaretini toplayan cariye kısık bir sesle “efendim” der. “cariyeniz, size…” cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır. Kalbine sığmayan tertemiz aşkını söyleyemeden ruhunu teslim etmiştir.
Gözlerinden yavaş yavaş süzülen yaşları silerken Sultan etrafındakilere şöyle der:
–Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira Âşık, maşukun yolunda olur ve o yolda ölür..
Aşk hasretti Yusuf’un gözlerinde, aşk yanmaktı cariyenin yüreğinde, Aşk sur-ı mahşerdi mecnun-i Leylâ’da, aşk pervaneydi Mevlâna’nın ibadethanesinde…
Sahi aşk neydi?
|