Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1978 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bâbıâli
Gökçer Öğünç

  Sayı: 80 - Nisan / Haziran 2014

Kalem efendilerinin kalesidir Bâbıâli. Bâbıâli denildiğinde Bâbıâli’yi niteleme bakımından Atilla İlhan’ın sözü aklıma düşer. Derdi ki: ‘Türkiye’nin kalbi İstanbul’da, İstanbul’un kalbi Bâbıâli’de atar.’ Her ne kadar tükenmişlik ve yok oluş olsa da hâlâ Bâbıâli’nin yüreğinin kıpırdayışlarını duymak kuvvetli ihtimal dairesindedir.

Türkiye’de yayınevleri denilince ilk akla gelen yer; Cağaloğlu’dur. Cağaloğlu denilince de ilk akla gelen mekân Bâbıâli’dir. Son elli yıl öncesine kadar ülkenin gazete, basın, yayın merhalesi buradaydı. Gazetelerin artık plazalara ve rezidanslara sonra yine de basın ve yayıncılık faaliyetleri Bâbıâli’de vuku bulmakta.

Aslolan Bâbıâli’nin her gün can çekiştiğidir. Yayınevleri başta olmak üzere basın-yayın sektörü bir bir terk ediyor bu kaleyi. Ve maalesef yerlerine alışveriş merkezleri, oteller, restaurantlar yapılıyor. Aslında katledilen, can çekişen Bâbıâli’nin yerleşkeleri, kitabevleri, yayıncılık büroları değil sadece… Katledilen tarih, katledilen bunca kadim bir emeği bünyesinde taşıyıp bugünlere gelen Türk irfanı. Katledilen Türk irfan ve edebiyatını zuhur eden kalem efendileri. Katledilenler; Namık Kemal’ler, Şinasi’ler, Ahmet Mithat’lar, Mehmet Akif’ler, Peyami Safa’lar, Necip Fazıl’lar, Ahmet Kabaklı’lar… Ve saymakla bitmeyen kalem efendileri, yazın hayatının erleri. Peki bu saydıklarım değerlerin hakkı ne olacak? Kemikleri sızlamayacak mı?

Bâbıâli aslında silueti itibariyle de olsa basın ve yayıncılık merkezinden daha çok bir mektep misyonu güdüyor. Neşriyatı edebiyat ile hemhal olan Bâbıâli portresi; Tanzimat’ın birinci dönem yazarlarıyla başlar kronolojisi, günümüzde de diriliş adamı Sezai Karakoç ile de devam eden bir görünüm arz eder.

Namık Kemal’den Sezai Karakoç’a kadar süren bir geleneneğin içinde benim aklıma ilk gelen isimlerden biri Necip Fazıl Kısakürek’tir. Zaten kendisinin de Bâbıâli adlı bir eseri de mevcuttur. Necip Fazıl Bâbıâli adlı eserinde Bâbıâli’yi her açıdan masaya yatırır, muhasebesini detaylı yaparak hakikat arayışlarına dalar. Bâbıâli’yi yalnız basın ve edebiyat hatıralarından ziyade ulvi bir misyon tanımlamasıyla bir değerler manzumesi ortaya koyar. Basının bir ahlâk ve değer abidesi olmasının yanında şantaj ve menfî bir araç olduğunu da ekler. Müspet yönlerinin siyasî ve güncel çarkın içinde nasıl kurban edildiğini ve böylece menfîbir hususiyete kavuşturulduğunu örnekleriyle anlatır.

Bâbıâli’nin ruhî muhtevası yani mânâ gücünün yanında bizi kendisine celbeden bir de madde yönü vardır ki; o da kendine has mimarî figürleridir. Osmanlı minyatür ve mimarî geleneğinin izlerini taşıyan tarihî mekân; ne kadar olumsuz dönüşüm de yaşasa bizi çoğu zaman bin dokuz yüzlü yıllara kadar götürür. Sadece Tanzimat edebiyatı değil; Serveti Fünun ve Fecri Ati edebiyatları da buralarla beraber bir anlam ifade etmektedir kanımca.

Edebiyat başta olmak üzere basın, yayın ve haberleşme çevresinin yani topyekûn mânâda enteljiyansın hem kendi içinde birbiriyle hem de çevre ve insan ile alâka ve etkileşimi ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa, bunların akabinde tezahür olan toplum ve kurumların o kadar sağlıklı olması değişmez akıbet olur. Maalesef yazımın başında da belirttiğim gibi; holdingleşen, kartelleşen, mekânlarını plazalara taşıyan basın ve yayın sektörü, Bâbıâli gibi hem madde hem de mânâ plânında bir kaleyi bugün zafiyete uğratarak acı bir süreci yaşattırmaktadır.

Bugüne kadar edebiyat dünyasına ismini yazdırmış ve en önemlisi de ölümsüz sıfatıyla müşahhas olan dergi ve bültenlerin büyük bir ekseriyeti Bâbıâli’de doğmuş ve burada kıvam almıştır. Edebiyat hareketlerinin doğmasına vesile olan edebî manifestolar; Bâbıâli’nin sadece dokusunu değil kokusunu da bünyesinde taşımıştır. Tasvir-i Efkâr, Tercüman-ı Ahval, Saadet, Varlık, Büyükdoğu, Diriliş, Hece, Çınaraltı, Hisar, Mavi, Papirüs, Marko Paşa ve ismini sayamadığım onlarca dergilerin hepsi Bâbıâli’nin nezih ve otantik odalarında doğmuştur. Ve en önemlisi de popüler kimliğini yakaladıktan sonra bile bu kaleyi terk etmemişlerdir. Bâbıâli’de doğmuş, burada yaşamış, burada sona ermiştir. Zuhur olduğu yerden kopmayı; sadece madde nezdinde değil mânâ plânında da kopma algılamasından dolayı kaleyi asla terk etmemiştir.

Günümüzde medyanın konformist tavırlar içerisindeki görünümü sebebiyle bilgi ve kültürün değeri itibarsızlaşmıştır. Bunlara ilâveten hızlı ve baş döndürücü enformatik gelişme ile beraber bilgiye ulaşma merhalesi kolaylaşırken, bilginin kendisi değersizleştirilmiştir. Tüm bu olumsuz tekâmüllere rağmen; yine de insanları en ayırt edici gücün ‘bilgi’ olduğu bir dünyada Bâbıâli’nin ruhu ve kadim muhtevası her dem yaşamaktadır.

Bâbıâli ruhu; medyanın, basın yayın sektörünün, matbu ve tefrika ikliminde içerik yoksunluğu ve devamlı tekrarın doğurduğu problemlere ilâç olacaktır. İdealizmi popülizme kurban eden bir anlayışın dayatmalarına ancak bu ruh karşı durabilir. ‘Yüce kapı’ mânâsındaki Bâbıâli, bu ruhun derlediklerini toplumun her katmanına sirayet edecek bir güce sahiptir. İşte Bâbıâli ruhunun kendi özünü kaybedip bugün plazalara dönüşmesinin en önemli sebebi budur. Halbuki yazın hayatına bizden en az iki yüz yıl önce başlayan batı; Bâbıâli gibi kadim bir hususiyet arz eden mekanlarını özüyle beraber itinayla korumaktadır.

İlim ve irfan yani hakikat ve hakikati arayış çizgisinden; fayda-kar düzlemli pragmatik çizgiye tahvil olan bu sürecin kodlarını iyi okumak gerekir.  Özellikle edebiyatın handikabı; genel ile ilişki formatını iyi ayarlayabiliyorken, güncelin kucağına düşerek ideal olanı popüler olana feda etme ihtimalidir. Edebî zeminin dışındaki diyalektik ise bu süreçte çok daraltıcı geliyor. Bâbıâli’nin ruhî muhtevasından azade olan günümüz basın yayın sektörü; müspet idrak ölçüsünü aşılamak yerine popülist ve pragmatist kaygılarla menfi paradigmalar aşılıyor toplumuza. Kalite ve asıl olanın, edebiyat ve yazın hayatında tekrar başat konuma ulaşması için Bâbıâli ruhunun tekrar dirilmesi ve hâkimiyeti gerekliliği hattâ mecburiyeti vardır.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Bâbıâli... - Sayı 80
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir
Annelerin zaferi


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15726933
 Bugün : 1264
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656714
 Bugün : 55
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 72
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim