Bir fikrin “kornea”sı hükmünde olmak... Mehmet Hasret Sayı:
82 - Ekim / Aralık 2014
Bir nefes çekiliyor, bir nefes veriliyor; her an bir eşya, yerini bir başka düzenin eşyasına bırakıyor; gözler farklı eşiklerle yükleniyor; göz odaklı insan eşya görüsüne dair üslubunda, hançeresinde yeni akıllar buluyor ve bunu zaman, mekân yerleşimleriyle dillendiriyor… Bir nefes çekiliyor, bir nefes veriliyor; her seferinde nefes, eşyanın künhüne dair bir dilin hükmünü kullanıyor…
Nefes, gökyüzü mirası; gökyüzünün değişen tavrı, kendine farklı kalabalıklar çekiyor…
Ve hayat burada, sadelik ilminin sadedi…
Bir düşünür, “onların zenginliği gerçeği görmemizi engelliyor” demiş; aslında her türlü zenginlik, büyüklük algısı insanın tekâmülü anlamında bir felakettir; zenginlik bir tafradır, bir pozdur… Falanca milletten olmayı büyütmek tafradır, mesleğini büyütmek, sanatçılık taslamak, vesaire örnekler, hepsi birer pozdur…
Bir şeyi karmaşık hale sokan bizim algımız… Herhangi bir büyüklenme tavrımız, çevremizdeki şeylerin gerçekliğini bozuyor, bir kıyasla yaptığımız yorumlar, eşya içeriğini büyüklenmemize göre yanlış bir kanala sokuyor; sonra, onu büyüklenmemizden uzağa getirmek, her şeyi gerçek oranıyla, eşyanın tabiatına uygun olarak görmek, mesele oluyor…
Hayatı bir sadelik içinde düşünmek, mütevazı tavır; makul bir yolda menzil almak anlamına gelir… Hayat, sadelik üzerinedir… Sadelik poz kabul etmez, sadece hakikati giyinir…
O vakit sadelik üzere, devlet başkanı, hangi dili konuşur, konuşmalıdır; onun hançeresinde kuş kursağına benzer bir hal olsa, iyi olmaz mı? Çünkü onun kılavuzluk yaptığı milletin, bu kursaklığa ihtiyacı olduğu ortada…
Bir devlet başkanı hangi dilden gelir? Bir “Zümrüdüanka” motifi bu dili karşılayabilir mi; bir dilin dışında başka ne ile temsil edilir devlet başkanlığı,
Forsla mı, pozla mı, bir duruş imlasıyla mı…“Zümrüdüanka”nın kanı devlet başkanlığına miras bir mevhum mu, başka hangi “Kafdağı” figürü, iyi insanların gönüllerindeki murat, başka hangi mizansen, bu başkanlık tablosunu omuzlar, ama her şeye rağmen, bu çetin yükün altında, halkı kuş bilsek; kuşdili, bu mizanseni çözen “bir kursak hüviyeti”nde, devlet başkanlığı hükmü olabilir mi..?
İşin özünde, hakikati bilmek var, hakikate köle olmak var, o kölelik olmadan, mütevaziliğin, sadeliğin işler bir tarafı olmaz; o bağlılık olmadan, ne yazık ki, hiçbir dil çözülmez, hiçbir göze nur gelmez… Bir devlet başkanı gözünü yalnız hakikate dikecek ki, gözüne bir nur gelsin ve bu sayede hakikatten başka bir yola sapmasın…
Hakikati olmayanın, nuru da olmaz… Mütevaziliğe, sadeliğe adım atmak, nur için, hayır için bir duadır… Nuru için dua edenin, gözü aydın olsun..!
|