Niye yazıyoruz? Dergi Editörü Sayı:
83 - Ocak / Mart 2015
Yazmayı diğer insanî fiillerden ayıran bir özellik var. Yürümek istiyorsan, sağlığın da yerindeyse yürürsün, acıktıysan yemek yersin, göz kapakların kapanıyorsa uyursun. Ama kalemi ele aldığın, klavyenin başına geçtiğin her zaman yazamazsın. Zira yazmanın belli şartları vardır, o şartlar yerine gelmemişse kalemi ele aldığınla kalırsın. Yazmak için önce bardağı suyla doldurman gerekir. Hattâ bazen bardağı ağzına kadar doldurman bile yetmez; su, bardağın üstünde bombe yapar. Ne zaman ki o bombeden ilk damla yere düşer kalemi ele almanın zamanı gelmiştir.
Yazmak, sistemli düşünmektir diyor, Batılı. İlmi, yazıyla bağlamak hadisine muhatap bizler, sistemli düşünemediğimiz gibi bu emrin de künhüne vâkıf olamadık. Oysaki Allah’ın yüzünü keremlendirdiği Hz. Ali, sadece Fatiha sûresi hakkında 40 deve yükü kitap yazabileceğini beyan ediyor. Yazmaktan muradın; emirleri, yasakları, tavsiyeleri satırlara aktarmak, onları çoğaltmaktan ibaret olmadığı bundan güzel daha nasıl izah edilsin...
Başlığımızın hemen altında yer alan "fikrin değerini bilenlere" cümlesiyle 24 yıl 83 sayıdır, yazmak için önce düşünmeyi esas alan ve doğru fikre dayanan dergilerle karşınıza gelmeye gayret ettik. Vurguyu yıl ve sayı yönünden rakamlar üzerine yapmamış olsak da 24 yıl 83 sayıdır katettiğimiz mesafeyi küçük görüp eleştirenler çıkabilir. Oturur, konuşur, inandığımız iman manzumesine aykırı olmayan her türlü görüşü kabul ederiz. Ne var ki fikrin değerini bilmeme noktasından yapılacak eleştirileri kabul etmemiz beklenmesin. Sayfalarımız buna şahittir. Sırf bu sebeple ilk günden beri kemikleşmiş bir yazar kadrosuyla kendimizi sınırlı tutmadık. Fikir potansiyeli olan, istidatlı ve değerlerimize aykırı olmayan her kalem, her yazı sayfalarımızda yer buldu. Bulmaya devam edecek. Bunun için yazıyoruz, Allah izin verdiği müddetçe yazmaya devam edeceğiz...
Elinizdeki sayının konusu niye yazmamız gerektiği hususunda bariz bir örnek. Konuyu ilân ederken kullandığımız ve Ali Erdal Hocamız tarafından kaleme alınan metin de meseleyi en can alıcı yerinden yakalıyor: "Cemiyet duvarını ayakta tutan tuğla hükmündeki aile kurumumuz ne halde? Doğru ve sağlam iman etrafında kenetli büyük ailemiz; Tanzimat’tan beri maddede ve mânâda ufalana ufalana, artık her gün örneklerini gördüğümüz gibi fertleri birbirini yer hale geldi. İki asırdır felâketin dehşetini anlayamadık. Anlayamadığımız; fertlerinin sevgi ve bağlılığı zedelenmiş, komşularından, akrabalarından kopmuş, bayramları bile birlikte kutlayamaz olmuş, olabilecek en küçük hale gelmiş "cemiyetin temel kurumu"na; "çekirdek aile" dememizden belli. Böyle derin ve köklü bir problemi; "aile içi şiddet" gibi basit zabıta vakası söylemiyle ifade ediyoruz ve o ona göre halletmeye çabalıyoruz. Demek ki doğru teşhis koyabilmiş değiliz. Doğru teşhis konduktan sonra, çare; güneş gibi görünür."
Üzgün ve üzgün olduğumuz kadar çaresiz kaldığımız bir mevzuyu da paylaşmak istiyorum. Binbir zahmetle hazırladığımız dergilerimiz, samanlıkta bulunan iğne kadar az ve o nispette değerli abonelerimizin pek çoğuna ulaşmıyor. Bu hususta posta dağıtım elemanlarının yeterli hassasiyeti gösterdiğinden şüphelerimiz var. Yıllardır aynı adreste oturduğunu bildiğimiz ve bugüne kadar dergilerin ulaştığı bir abonemize gönderdiğimiz 82. sayı dergileri, "adreste tanınmıyor" ibaresiyle iade edildi. İade olan dergileri üzerinde yazılı iade sebepleriyle birlikte yazıhanemizde zaptediyoruz. Dergileri normal posta yolu ile gönderdiğimiz için iade edilmediği halde aboneye ulaşmayan sayıların olduğu da muhakkak. Tamamen görev ahlâkıyla ilgili bu hususta işi Allah’a havale ediyor ve sizden elinize ulaşmayan sayıları bize internet sitemizdeki iletişim bilgileri vasıtasıyla bildirmenizi rica ediyoruz. Bu durumda olan abonelerimize kargo aracılığıyla dergilerini göndermeye gayret ettiğimizi bildirelim.
İyi okumalar...
|