Ant dağlarına doğru bir savaş metni taslağı çıkarmak Mehmet Hasret Sayı:
83 - Ocak / Mart 2015
Gerilemek yok, tos vurup dağılacak "bir parça" atası değil cüssemiz... Avuçlarımızın ve dahi alnımızın harasında binlerce, kılıç kuşanmış atlı kelime... Biz, bir haritanın asalet çehresiyiz; bir av ve avcılık varisi, bir defter varisi... Savaş başlıyor; çengel, gürz, kılıç ve kalkan; ok menzili ve mızrak yarası; savaş adını benimsiyor dişlerini ve tırnaklarını bileyerek... Savaş tam da burada, etin bir düşünce olduğu yerde başlıyor... Savaşı tanımıyorum, etimi, düşüncemi, fiillerimi tanımıyorum; bir kendim olarak arkama dönüp bakmayı, kulağıma fısıldananı dinlemeyi, kuruntunun işkembesini, düşümü, düşmanımı bilmiyorum; bilmediğim satırı muhakeme etmeden atladığımı bilmiyorum; "zaman kını"nda bir kılıç olduğumu bilmiyorum, bilmediğim yerden başlıyor her şey, savaş tam da buradan başlıyor; gıcırdayan bir kemik düzeneği gibi: "ben zalim ve cehulüm, ben zalim ve cehülüm"... Kamburumu saklayacak değilim, kamburumla bir cümle kuracak değilim; bu savaş tam da kamburumdan başlıyor, kamburum düzelene kadar savaşı bitirmeyeceğim; bir tanı kamburumdan boşanırcasına sese et, ete ses veriyor, gerilemek yok; bu savaş ademoğlu, bir "us-balçığında" uyandığı vakit verildi ademoğluna; gövdemizi çekmeyiz asla bu soy balçıktan, isimlerimizi, isimlerimizi kemiren kelimelerimizi; kendi kendimize (nefsimize) savaş açmakla emrolunmuş, bizim varlık bünyemiz çünkü... Savaş, bir tırmığın gözünde tarlayı kuşanmaktır; ayağın ufkunda buradayken, olduğun yerde dağa tırmanmaktır... Savaş, kendine tırmanmak, kendini yapmaktır...
|