Vatan Sevgisi ve Gurbet (2) Kubilay Ertekin Sayı:
83 - Ocak / Mart 2015
Geçen sayıda "Vatan sevgisi îmandandır" hadisine işaret etmiştik... Bu mukaddes dâvâ uğruna bu milletin gerçek münevverleri inançlı kimseler, sayısız ilim; fikir, siyaset din adamı, fazilet ve irfan sahibi nice idealistler, haksız yere çile çekmiş, işkence görmüştür. Sanırım çok az millet bu acıları çekmiştir. Elbette ‘gelene ağam-gidene paşam’ diyenler zulümlere muhâtap olmadığı gibi, gurbetin-hasretin ne demek olduğunu bilmezler. Öylelerinin mantık ve muhayyilesi böyle ciddi konulara, düşüncelere yabancı olduğu için, dertsiz başlarını derde sokmak istemezler. Bir parazit gibi başkalarının verdiği mücâdele ve kazandığı başarının gölgesinde yaşarlar. Bunların felsefesi şudur: "Böyle buldum bu cihânı, yoktur bir şeyden haberim. Serserî gûne-şekilde geldiğimden beri, sersem gezerim." Bunu, Âkif merhûm şöyle ifâde ediyor: "Vatan felâkete düşmüş... Onun hamiyeti cûş. Eder mi zannediyorsun? Herif vatan-ber-dûş." Öylelerin hamiyet duyguları coşup, gayrete gelerek işe sahip çıkacaklarını sanma. Adamın zâten mukaddesi yok, millî ve dînî duygulardan mahrum berduş.. Çileli ve mücâdele isteyen çetin davâlar yine vatanperverlere düşmektedir. Onlar ki; "Vatan muhabbeti, millet yolunda bezl-i hayât; Hülâsâ, aile hissiyle cümle hissiyât; Mukaddesâtı için, çırpınan yürekte olur. İçinde leş taşıyan, sîneden ne hayır umulur.?" Diyerek hayâtını ortaya koyan, bu uğurda canını esirgemeyenlerdir. Sorumsuz, şuursuz, duygusuz insanların; muzdariplerin ıstırâbından, çektiği çilelerden haberi olmaz. Bir ata sözü "Mazlûma ve günâhına üzülüp-ağlamayan göz, suyu kurumuş çeşmeye benzer" der. Yine o durumdakiler için Merhûm şöyle diyor: "Hey sıkılmaz! Ağlamazsan bâri gülmekten utan!".. Konumuzla ilgili deyim, şiir ve ibretli, hikmetli sözlere yer veriyoruz. Onların içinde günümüzdü unutulan ifâdeler geçiyor. Bunlar dilimizin zenginliğini, milletimizin kültür hazinesini gösteren ve asırlarca kullandığımız ifâdelerdir. Bunları kullanmak, öğrenmek zorundayız. Hem 8O-9O kelime içinde dönüp durduğumuzdan şikâyet edip, hem de yıllar yılı kullanılan ve her şeyi ile bizim olan kelimelerin ağır ve geçersiz olduğunu söylemek, büyük bir çelişkidir. Millet olarak bugüne kadar neleri unutup, nisyâna gömdüğümüzün farkında olsaydık bu durumlara düşmez, kültürsüz, köksüz ve öksüz kalmazdık... Bu kadar tantanaya rağmen neden bir Nobel ödülü alan ilim adamımız yok?. Dinle uğraşan sefil bir zihniyete sahip ülkede ancak bu kadar ilim yapılır. Din ve dindar düşmanlığı yaparak milletin, ülkenin nimetleriyle beslenip, mukaddesâta saldıran, devlete-millete düşman, onunla savaşan, nankör ve hain bir güruh türemiştir. Bunu ifâde için yine Merhum M. Âkif’i konuşturacağız: "Ne çâre! İbrete heveslidir hâlâ çoğumuz. Yetmemiş gibi âleme ibret olduğumuz.!" Bu zihniyete çok iyi bakmak lâzım: "Sivrilen züppelerin hepsi, beş-on söz beller; Düşünür ‘dîni nasıl yıkmalı bunlarla?’ diye Böyle bir maksat için, çok bile idâdiye! Serseri; hiç birinin mesleği yok, meşrebi yok; Feylesof hepsi,fakat pek çoğunun mektebi yok! Şimdi Allah’a söver..biraz bol para ver; Hiç utanmaz, Protestanlara ‘zangoçluk’eder!" Bu zihniyetin ülkeye getirdiği anarşi, terör, bölücülük, inanç ve devlet-millet düşmanlığı, yabancı hayranlığından başka bir şey olmamıştır. Bu milletin özünü teşkil eden büyük halk kesimi, bunun mücâdelesini vermiş ve vermektedir. Onun için her şuurlu Müslüman’ın yerini ve safını belli etmesi, orada dimdik durması gerekir. Ecdâdımız bu uğurda ve dünyânın dört bucağında çok kan dökmüş, can vermiştir. "Üç kıt’ada yer yer, kanayan izleri şâhit. Dinlenmedi bir gün, o büyük nesli mücâhit. Yoksa kürenin çoktân tevhîd-i meşâli sönerdi. Kur’ân durmaz, nezdi ilâhiye dönerdi." Vatanperverlik, mukaddesâtına sahip çıkmak böyle günler için gereklidir. Dinsizlerin müslümanın dînine karışmaya ne hakkı var? Sizin dinsizliğiniz size, bizim dinimiz de bize... Merhum Âkif’in ifâdesiyle: "Mâdem ki, din ile yoktur bir alış-verişin. Orası ahır değil, gidin başka yerde tepişin". Dinle başı dertte olanların bu ülkeyi ne hâle getirdiğini gâlibâ en güzel şu ifâdeler anlatmaktadır: "Garâibin şu da bir yönüdür ki insanlar; Arar hakikati, fakat aksi yönde yürür. Es kazâ onunla, karşılaşırsa bir gün; Hakikat onlara, onlar hakikate tükürür." Birbirimize tükürmememiz için, her şart ve zeminde bu mücâdelenin verilmesi gerekir. ‘Vatan muhabbeti ve gurbetin’ mânâ ve maksâdı budur. Çile bunun için çekilir, hicret ve gurbet bu yüzde tercih edilir.. Bugün için çok gülünç ve maskaraca görülse de, cezaların verildiği acı gerçeklerdendir. Bu mağdurların pek çoğu da hayattadır. Kravat takmadığı, şapka giymediği, başörtülü olduğu, sakal bırakıp namaz kıldığı, oruç tuttuğu, sahura kalktığı, Kur’ân, ezan ve mevlit okuduğu, gümüş yüzük taktığı, dans etmediği, içki içmediği ve hanımı tesettürlü olduğu için çok kişiye cezalar uygulanmıştır. Merhum Ziyâ paşa çok haklı söylemiş: "Zâlim, yine bir zulme giriftâr olur âhir Elbette olur, ev yıkanın hânesi harâp."
|