Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     798 kez okundu.     7 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Kurtlar ve İnsanlar...
Kubilay Ertekin

  Sayı: 113 -

Düşman sesi duymak istemezsen,

Kardeş sesidir, uyan bu sesten!

Kalkınca görür ki akşam olmuş,

Vaktiyle uyanmayan bu sesten.

Mehmet Akif Ersoy

 

Bu hayvanların nasıl ve nerede yaşadığını, boyunu, posunu, cinsini, cibilliyetini büyük veya küçüklüğü ile şeklini, şemâilini değil, vahşiliğini ve hoyratlığını, insana korku veren yönünü anlatmak istiyorum. Kurtlar, yapı itibariyle saldırgan, yırtıcı, parçalayıcı, mütecaviz, tek veya toplu olarak hakkına razı olmayan, yiyeceğinden fazlasına zarar veren, özellikle nankör bir karaktere sahiptir. İnsanlar ise ihya ve imara, insanlığın hayrına, huzur ve rahatı için çalışıp içinde bulunduğu topluma ve geleceğe bir eser bırakma gayesiyle çırpınan, gayret eden bir yapıya sahiptir. Onun için halk arasındaki; “Kurt sürüye dalmış” ve “kurt sürüsü gibi” ifadeleri insanlar nazarında çok yaygın ve meşhurdur. Aslında bu örneği ülkemizdeki kurt tıyneti, karakteri ve cibilliyetindeki bozguncu, tahrip ve talancı, özellikle YALANCI ve MÜFTERİ muhalefete ve benzeri kesimlere teşmil edebiliriz. Çünkü yalanla iftira ve tezvirat, İMANSIZLIK ve İZ’ANSIZLIK alâmetidir. Kim bunları hayat tarzı olarak kabul etmiş ve öyle yaşıyorsa o kimse imansız, iz’ansız, vicdansız ve hayâsızdır. Zira bir hadîs-i şerifte;” El hayâ-ü minel iman= HAYÂ, İMANDANDIR.” buyrulmuştur. Yâni hayâ ve utanması olmayanın İMÂNI da yoktur demektir. Dikkat edin bir ülkede bu zihniyetteki insanlar cemiyette yaygınlaşır ve itibar görürse o ülkede hayâ ve iman sahipleri mağdur ve mazlumdurlar. Fakat bu türlü hayâsızlıklarla mücadele etmeyen, gamsız, kedersiz, onursuz ve sorumsuz kesimler bu hayâsızlığın yaygınlaşmasında birinci derecede sorumludurlar. İşte bu habasetle mücadelenin adına; “EMR-İ BİL MÂRUF ve NEHYİ ANİL MÜNKER denir. Bir Müslüman İMANDAN sonra dînî hayâtını özgürce yaşayabilmesi için evinde, işinde, çevresinde, muhitinde ve ülkesindeki bütün zararlıları, inancına mâni olanları gidermesi ve onlarla mücadele etmesi gerekir. Bunun adına da CİHAT diyorlar. Bu ister iknâ ve irşatla, isterse başka yollarla olsun yapılması gereken bir husustur.

Eğer bugün Müslümanlar bu konuda sıkıntı ve baskı altında ve kutsal değerlerine saldırı ve hakaretlere mâruz kalıyorlarsa o görevi gereği gibi yapmadıklarının bir sonucudur. Bu yüzden; “DEF’İ MAZARRAT, CELBİ MENFAATTAN EVLÂDIR” kuralı öngörülmüştür. Gamsız, kasâvetsiz ve dertsiz sözde Müslümanlar ŞER cephesinin tahrik ve tecavüzlerine, kışkırtmaları, şarlatanlıkları ve necis hakâretlerine ibret nazarı ile bakarlarsa bunları çok iyi anlarlar. Onun için her haysiyet ve onur sahibinin, hayâsızlıktan ve bunu bir hayat tarzı olarak gören saldırganlardan şekvâcı olan kesimler bu gerekçeye, lâzımeye sahip çıkmak zorundadır. Onlar sokakları işgal edip hayâ sâhiplerine hayâsızca saldırırken bundan rahatsız olanların, ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranarak başını çevirip gitmeleri ve bu zillete boyun eğip katlanmaları, oradan sıvışmaları, o kesimin insanlık onur ve haysiyetlerini kaybettiklerinin göstergesidir...

Bugün ülkede milli irâde ve iktidara sâhip oldukları halde her alanda aynı muameleye mâruz kalan ve muhâtap olanların hâli budur. İşte ülkemizde bu hayâsızlık zihniyetini temsil eden bir yapı var ve sürekli olarak mevcut hayatiyetini, her şeye rağmen habis varlığını, tahribatını sürdürmektedirler... Gerekçeleri; bir asır evvel modası geçmiş, geçerliliği kalmayan ve kokuşmuş olan bir düşüncenin, felsefenin mûcidi olan bir keferenin, ERNEST RENAN denen adamın “DİN, TERAKKIYE MÂNİDİR ve DİN İRTİCADIR” hezeyanları ve saçmalıklarıdır. İşte bu zırvalığı ve seviyesizliği siyasî bir görev olarak 100 yıldan beri sürdüren ve Müslümanları bununla töhmet altında tutmak isteyen bozguncu ve uğursuz bir yapı var ülkemizde. Bunlar her ne kadar Müslüman olduklarını iddia etseler ve bu ideolojiye mensup olan ölülerini camiye getirip İslâm usullerini tatbik ettirseler de bilinçaltlarında hep inanç karşıtlığı yatmaktadır. En çarpıcı olanların yakın tarihteki örnekleri “KAT SAYI, KAMUSAL ALAN VE İKNÂ ODALARI” mezâlimleridir. Bunları unutan eblehlerin boş beyinlerine geçmişteki ve hâlen yapmış ve yapmakta oldukları rezâletleri kazımak gerekir. Ayrıca sade kişilerin özel kıyafeti ve yaşantılarına değil, dine ait ne varsa hepsine karşı ve düşmanca bir tavırları vardır. Onların idealleri, mazideki hayallerini tekrar hayata geçirmek için fırsat arayıp gerçekleştirmek için kurdukları düşünceler ve o yıllardaki “MÂBETSİZ ŞEHİRLERDİR.” Tarih, bu zihniyetin kirlettiği yılların zulümlerini yıllar değil, asırlar geçse temizleyemez. Peki, hâlâ neden mâbetsiz şehirler özlemindedirler? Çünkü o mâbetlere şuurlu kesimler gelir veya oradakilere İslâmî bir şuur ve aksiyon hareketi verilirse, bunlar sıradan insanlar olmayıp demokratik tercihlerini gereği gibi kullanarak bu yapıyı ülke gündeminden silerler. İşte en büyük dertleri ve saldırıları o şuurlu kesime ve mabetlere yöneliktir. Kasten ve sistemli bir şekilde tahrip ve talan ederek yokluğa mahkûm ettikleri o mâbetlerimiz ihyâ edilip hayata ve hizmete girdikçe bunlar kahroluyor ve nefret çığlıkları atıyorlar. Tabiî en çok da onları ihyâ eden, hayâta geçiren, imar ve ihyasına çalışanlar ve Başkan Tayyip Erdoğan hedef alınmaktadır. Ancak bunları öylesi bir derdi ve tasası olmayan, sıradan insanlar ve tıpkı bir yaratık gibi sadece yiyip, içip yaşayanlar umursamazlar ve dert edinmezler. Yapılanları ve gördükleri onca mezâlimi unutup giderler... Fakat karşı kesimdekiler bunları unutmuyor ve her anı fırsat bilerek tahkir ve tahriklerini, saldırılarını sürdürmektedirler. Artık uyan ey Müslüman, uyan ve yıllarca başka ideolojilerin, sistemlerin dolgu malzemesi olmaktan kurtul ve kendine gel, aslına dön!..

Ayrıca bidayetten, başlangıçtan beri bu kirli ve karanlık yapı, ülkedeki imar ve iskâna, yapılan her türlü hayırlı hizmete ve yapanlarına, kendilerinin de hınzırca faydalandığı eserlere, huzur ve rahata, konfora, nimetlere düşmanca karşı çıkmış ve çıkmaktadır. Yapılanları canavarca tahrip ve talan etmeleri ve ettirmeleri ise ayrı bir konudur. Örneği malum Boğaziçi Üniversitesi ve benzeri kurumlardaki sayısız soytarılık ve haytalıklardır. Ayrıca sahip oldukları cerbeze ve şarlatanlıkla gözlerini hırs bürümüş, tevekkül ve teslimiyeti olmayan, tıpkı yöneticileri gibi insanî özelliklerini yitirmiş olan, başkalarının rızkında gözü olan, hakkına razı olmayan, çalışıp kazanmadan tıpkı bir asalak gibi insanların emeği ve alın terine göz diken, hazırdan yiyen ve sömüren, bu rezalete alıştırılmış olan bir kesimi ve kitleyi de zehirleyerek ülke için büyük bir yıkım ekibi hazırlamak için çalışan bozguncu ve inkârcı bir yapının varlığından haberdar olmayan insanlar bu işlerin, rezaletlerin sorumsuz sorumlularıdır. Aslında bu yapıdaki zihniyetleri kurtlara benzetmek o hayvana hakaret olur. Kurtlar canavarlaşmış insanlar karşısında çok masum kalırlar. Bu tip insanların asıl düşmanlıkları, kin ve öfkeleri, gayızları ve hedefleri; insanı, İNSAN-I KÂMİL eden ilâhî prensipler ve inançlardır. Örneği, bu siyasî yapının kuruluşundan beri sürekli olarak saldırdığı ve saldırttığı şey, işte bu değerler ve kâmil insan olma istek ve arzusu taşıyan kesimlerdir. 

Bu uğurda çok, hem de pek çok canlarımız gitmiş ve gitmektedir. Son örneği mevcut iktidar ve millî irâde ile gelen onun başındaki kişidir. Şimdi nankör tavırlarını, kin ve nefret kaplamış olan gözlerini ve canavarca niyetlerini, habis suratlarını ona ve millete dikmişlerdir. Gerçekten sade ülkemizde değil, bütün dünyada bu yapıdaki insan kılıklı yaratıklar dünyanın nizamını bozmuş, ürettikleri ölüm silâhlarıyla toplu katliamlar yaparak, bir atışta yüzbinleri imha eden silâhlar üretmişlerdir. Bugün zavallı ülkelerin pek çoğu bu vahşetlerin mazlumu ve mağdurudur. Bu konularda sade canavarları değil, sırtlanları bile geçmişlerdir. Bu sapkınlığın sonu olarak bugün bütün dünyaya yaydıkları bir illet ve mikropla (koronavirüs) mücadele etmek zorunda kalmışlardır. İlâhî hikmet ve nizamdan mahrum olanlar saldırganlıkta, yırtıcılıkta ve tahribatta vahşi hayvanlara rahmet okutacak kadar zıvanadan çıkmış ve çok derin bir seviyesizliğe, kerteye, derekeye düşmüşlerdir. Onun için merhum şâirimiz: ”İmandır o cevher ki ilâhi, ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sînede yüktür” demiştir. Ayrıca bu ilâhî nizam gelmeden ve dünyamızı aydınlatmadan evvel insanlığın halini şöyle tarif ve tasvir etmiştir. “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta. Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi”… diyor. Bunun ayrıntılarına girmek bir değil, onlarca yazıyı gerektirir. Yerimiz dar ve kısıtlı ama insaf ve iz’an sahipleri o ayrıntılara girip yürek burkan acı gerçekleri öğrenmelidirler. Görmeyen, bilmeyen ve okumayan, düşünmeyen, tefekkür etmeyen İslâmî kesimler(!) bu toplumun yüz karalarıdırlar. Özellikle Müslümanlar, fâsık ve bozgunculardan, tahrip ve talancılardan, yalancı ve müfterilerden daha çok okuyup daha çok gayret göstermelidirler. 

Ayrıca bugün Batı ve “Kavala” sebebiyle Türk adliyesine, Türk hâkimlerine, Cumhurbaşkanına ve millete kuduzca saldıran iffetsizler dünün “ORDU-YARGI EL ELE, CHP İKTİDAR” diye sokaklarda çemkiren müptezelleri kudurtan bağımsız yargının devlet ve millet adına verdiği kararlardır. Çünkü bir atasözümüzde “alışmış kudurmuştan beterdir” denilmektedir. Devrimler, ilkeler, inkılaplar, ideolojiler ve mucitleri 100 yıla yakın bir zamandan beri inanç ve millî düşmanı bir güruh üretmişlerdir. Şeflerin, liderlerin, diktatörlerin doktrin ve felsefeleri putperestliği özendiren unsurlardır. Bunlar insanları köpekleştirip sırtlan şekline sokan cahiliye döneminin bir benzeridir. Nitekim yukarıda da bahsedildiği gibi, merhum Mehmet Akif “Bir Gece” şiirinde; “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta. Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi” diyerek putperestlik dönemini anlatmaktadır. Günümüzde bu ideolojiyi savunan mahut bir siyasî yapı vardır. Yazımı Ziya Paşa’nın bu konuları açıklığa çıkaran bir şiiri ile bitirmek istiyorum;

“Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir

Köpektir zevk alan sayyad-ı biinsafa hizmetten.”


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ahmet Güney     08.09.2022
Yorum : Halis hocam günceli her zaman olduğu gibi güzel açıklamış. Eline emeğine sağlık.




Ekleyen : Ahmet Güney     08.09.2022
Yorum : Halis hocam günceli her zaman olduğu gibi güzel açıklamış. Eline emeğine sağlık.




Ekleyen : Beyza Güney     07.09.2022
Yorum : Kalemine sağlık dedecim




Ekleyen : Beyza Güney     07.09.2022
Yorum : Kalemine sağlık dedecim




Ekleyen : naci eroğlu    16.08.2022
Yorum : Teşekkürler... Sağlık ve esenlik dileklerimle... Allah, milletimizi her türlü zulümden ve alçakların şerrinden korusun.




Ekleyen : naci eroğlu    16.08.2022
Yorum : Teşekkürler... Sağlık ve esenlik dileklerimle... Allah, milletimizi her türlü zulümden ve alçakların şerrinden korusun.




Ekleyen :     10.08.2022
Yorum : Teşekkür ederiz





 
Eşek ve deve... - Sayı 122
Kurtlar ve İnsanlar...... - Sayı 113
İçteki Biden, Macron, Mer... - Sayı 112
Putlar Yıkıldıkça... - Sayı 111
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem
İranın neye ihtiyacı var?


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14508053
 Bugün : 2562
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629043
 Bugün : 122
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 134
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim