Hz.Ayşe-yi Sıddıka binti Ebubekri Sıddık-2 Yavuz Sert Sayı:
83 - Ocak / Mart 2015
ANNELERİMİZ - 4
Efendimiz bir gazveye çıkacağı zaman hanımları arasında kura çeker ve kurada çıkan hanımını gazveye götürürlerdi. Benî Mustalik gazvesine çıkılacağı zaman çekilen kurada Hz. Ayşe validemiz çıkmıştı.
Benî Mustalik gazvesi örtünme ayetlerinden sonra gerçekleşmiştir, bu yüzden validemiz deve üzerinde mahfede taşınıyordu. Mahfe, deve üzerinde insan taşımak için kullanılan dört tarafı kapalı odacığa verilen isimdir. Gazvenin kazanılmasından sonra ordu Medine’ye doğru dönüş yolundayken mola verilir. Validemiz bu mola yerinden ayrılmalarına yakın ihtiyaç için ordugâhdan uzaklaşır, mahfenin yanına dönen validemiz boynundaki Yemen boncuğundan yapılma gerdanlığın olmadığı farkeder ve geri dönüp onu aramaya koyulur.
Validemiz hem gençtir, hem de bünye olarak zayıftır. Onu taşıyanlar bu yüzden mahfenin içinde validemizin olmadığını farketmezler ve ordugâhdan ayrılırlar. Gerdanlığını ararken zaman kaybeden validemiz geri geldiğinde kimseyi bulamaz ve “nasıl olsa olmadığımı farkederler ve geri dönerler” diyerek olduğu yerde beklemeye başlar.
Gazvelerin öncüleri ve ardcıları vardır. Öncüler keşif yapar, ileride ordu için bir tehlike olup olmadığı konusunda haber verirler, ardcılar da arkadan baskını engellemek için orduyu takip ederler. Benî Mustalik gazvesinin ardcısı Safvan bin Muattal hazretleridir. Hazret konaklanan yere gelince validemizi görür ve O’nu alır, beraber orduya yetişirler.
Benî Mustalik gazvesi ordusunun içinde münafıklar da vardır. Fitne çıkması için fırsat kollayan bu münafıkların reisi İbni Selül’dür. Münafıklar ilk olarak konaklama yerinde kuyudan su çeken Ensar ve Muhacir arasında, suyun azlığından dolayı çıkan bir tartışmadan fitne çıkarmak istemişler ama Efendimiz’in uyarısı ve ashabın feraseti ile bu fitne büyümeden önlenmiştir. Ancak münafıklar bununla yetinmezler.
Validemizin Hz. Safvan ile döndüğünü gören münafıkların reisi onlara iftira atar. Bu iftira hızla yayılır. Ancak Hz. Ayşe validemizin bundan haberi olmaz. Zayıf bir bünyesi olan validemiz Medine’ye geldiğinde rahatsızlanır, iyileşmesi yirmi gün kadar sürer. Bu süre zarfında Efendimiz ve validemizin ailesi olanlardan haberdar olmalarına rağmen Hz. Ayşe halen habersizdir.
Burada dikkat çeken bir ayrıntı var, Efendimiz’in bu iftiradan haberi var ama Hz. Ayşe’ye karşı olan davranışlarında bir değişiklik yok… Aynı şekilde anne ve babasının da… Yani hem Efendimiz, hem de ailesi validemizle ilgili iftiraya inanmıyorlar. Validemiz, bu iftiraya inanan ve bunu yayan bir kişinin annesinin, oğluna beddua ettiğini duyup nedenini sorunca olanlardan haberdar olmuştur ve buna çok ama çok üzülür. İşin aslını astarını öğrenmek için ailesinin yanına gitmek için Efendimiz’den izin ister ve ailesinin yanına gider. Ailesi olaydan Efendimiz’in de haberi olduğunu, kendisinin çok hayırlı biri olduğunu söylese de validemiz çok üzülür, sabaha kadar ağlar hattâ üzüntüsünden bayılacak hale gelir.
Burada bir diğer önemli husus da, Hz. Ali Efendimiz’in olaya bakışıdır. Efendimiz iftiralarla ilgili ashabına danışır, danıştıkları arasında Hz. Ali de vardır. Hz. Ali’nin Efendimiz’e olan muhabbetini kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Bu muhabbetden dolayı Hz. Ali, Resûlullah Efendimiz’in zerre kadar üzülmesini istemez, bu yüzden “Ya Resûlullah, Allah sana dünyayı daraltmamıştır, Ondan başka kadın çoktur” der. Hz. Ali’nin söyledikleri burada bitmez, Efendimiz’e validemizin hizmetçisi ile de konuşmasını tavsiye eder. Validemizin hizmetçisi Berire “Onda kusur olarak görebileceğim birşey yoktur” der.
Bir diğer validemiz olan Zeyneb binti Cahş hazretleri, Hz. Ayşe’den öğrendiğimize göre çok güzel bir hanımdır, bu nedenle aralarında bir hanım rekabeti söz konusu olabilir. Efendimiz Hz. Zeyneb’e de Hz. Ayşe’yi sorunca validemiz “Ben işitmediğimi işittim demekten kulağımı, görmediğimi gördüm demekten gözümü korurum. Onun hakkında hayırdan başka birşey bilmiyorum” der.
Validemizin üzüntüsü çok fazladır, bir yandan da Rabbinin bu derdini çözeceğine itimadı tamdır. Ancak bunun bir ayetle değil de belki Efendimiz’in göreceği bir rüya ile çözüleceğini düşünür. Birgün Efendimiz, Hz. Ebubekir’in evine gelir ve bu mesele konuşulmaya başlar. Efendimiz validemize “Eğer sen bu isnadlardan uzak isen yakında Allah senin onlardan uzak olduğunu açıklayacaktır, eğer böyle bir günaha yaklaştı isen Allah’a tevbe et” der. Validemiz önce sözü anne ve babasına bırakır ancak onlar birşey diyemeyince “Ben senin andığın, olmayan birşeyden dolayı hiçbir zaman Allah’a tevbe etmeyeceğim” der ve gidip yatağına yatar.
O gün Efendimiz’in evden ayrılmadan önce beklenen ayetler nazil olur. Nazil olan ayetler Nur suresinin 11 ilâ 21. ayetleri arasıdır. Bu ayetlerin meâli şöyledir:
“O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır. Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, "Bu apaçık bir iftiradır" deselerdi ya! Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Madem ki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir. Eğer size dünya ve ahirette Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu! Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır. Bu iftirayı işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır" deseydiniz ya! Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor. Allah size âyetleri açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Allah'ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu? Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Diyanet Meâli)
Ayetler nazil olduktan sonra validemizin ailesi Hz. Ayşe’ye Efendimiz’e teşekkür etmesini söyler, validemiz ise Efendimiz’e biraz sitem eder ve “Ben ancak o kötü şeylerden beni berî ve uzak tutan, ayetleri indiren Allah’a hamd ve teşekkür ederim” der.
Validemizin Efendimiz’e sitemine biz birşey diyemeyiz, o karı-koca arasında bir durumdur ve bizi ilgilendirmez. Daha sonra Efendimiz, validemizi de alıp Hane-i Saadetlerine dönmüşlerdir.
Bu konuyla ilgili nazil olan ayetler bunlarla sınırlı değildir. Hz. Ebubekir, daha önce yardımda bulunduğu bir akrabasına bu iftirayı yaymasından dolayı yardımı keser. Bunun üzerine fazilet ve servet sahibi olanların yoksullara yardımı kesmemesini, affedici olmayı söyleyen Nur suresinin 22. ayeti nazil olur.
Validemizle ilgili notlara bir sonraki yazıda devam edelim…
------------------------------------
Kaynaklar:
●Hz. Muhammed Aleyhisselâm ve İslâmiyet, M. Asım Köksal
●Ezvac-ı Tahirat Sohbetleri, Ömer Tuğrul İnançer, www.irfansohbetleri.com
|