Kargalar Esat Çelik Sayı:
85 - Temmuz / Eylül 2015
Eli kanlılar silâh sevmez ve delikanlılar tetiği.
Bel kemeri ve kemer ağırlık yapan silâhı.
Kimse sevmez ama kurşun deler zamanı gözünden.
Uzar namludan namluya acı, keder, hasret ve vicdan.
Mukayese.
İniyor tepeden postallarıyla,
Seksenine çürük bir merdiven dayamış çatık kaşlı.
Yirmi yedinin babası.
Omuzunda bir iç karışıklılık var
Ve adalet eli bağlı merhamet bekler.
Cellâdın salyası dökülürken babamın ellerine,
Yüzümü baltanın gölgesi kesiyor hiçbir şey yapamamanın acısı ile.
Kan çiçekleri suluyor adı gül oluveriyor,
İnsan babasının kanına susar mı iftar saati gibi?
Kan kuruduğunda izi kalır toprakta,
Gördüm ben yerden izmarit alınca,
Gözlerimi toprakta gördüm.
Biliyorum delice gelecek ama toprak kan kusuyordu
Ya da ben kan ağlıyordum çamurdan bir kefene.
Dipnot düşercesine alrım çatlıyor.
Damardaki kanın ve toprakta ki kökünün,
Dışlanmış bir büyücünün ve ezilmeyi hak eden bir karıncanın
Dilindeki son kelimeler olduğunu her ıslaklıkta hissediyordum.
Yoksa başka nasıl bir açıklaması olabilir,
Adımızın küçük harflerle başlamasının.
Dereden karşıya geçerdik babamla,
Medeniyetin nimetleriyle kucaklaşmak için.
Paçalarından dökülen su daha o zamandan kanlanmıştı.
Nereden bilecekti babam okun kılıcın yerine medeni bir kurşunun acısını?
Ben nereden bilebilirdim kara maskeli cellâdın elinde baltasıyla,
Medeniyetin kucağında oturduğunu?
Dereden yalnız geçemeyeceğimi nasıl anlatabilirdim karşıdan bakanlara?
Aslında gitmenin dönmekten zor olduğunu,
Baba olmanın babasızlıktan zor olduğunu?
Kurumuyor bazı ıslaklıklar,
Paçalarınız cebiniz ömrünüz kurur,
Yağmurdan sonra toprak kurur
Ama boğazınızda takıla kalan tükürük kurumaz,
Uykunuz yoksa gece kurumaz,
Haksızlık alınca bağrına toprak kurumaz,
Babanız yoksa gözünüz kurumaz.
Belki de bu yüzdendir gözlerimi toprakta görmem.
Sonra...
Sonrası öyle işte,
Cebimize Lidyadan kalma lanet doluyor ve seviniyoruz istemsizce.
Ağlanacak bir hal göremiyoruz,
Tekilken çoğul cümleler kuruyoruz böyle.
Yalnızlıktan değil hâşâ!
İçimizde ölmeye başlayanları yaşatmaya çabaladığımız için.
Gerisi aynı. Sokağın iki ucunda aynalar,
Bir ucundan diğer ucunu görüp yetiniyoruz.
Taşlar sadece ayaklara takılmak için var burda.
Biraz daha sonrasında unutuyoruz her şeyi,
Elektrik tellerinde.
Tellere konup ölen kardeşlerine, babalarına, oğullarına üzülen kargalar gibi.
Ve burda tilkiler uçabiliyor.
Ama olsun diye bir baş hareketi ele geçirdi beni,
Babam uzunca yaşadı hâlâ yaşamakta,
Eskisi kadar olmasa da.
Ama zalimler,
Asıl onlara yazık. Kısacık yaşarlar.
Tam kavramışken insan olmanın gereğini,
Alıverilir boğazlarından kelimeler harf harf.
Bir dağ çöker kara duman tüten göğüslerine
Ve gözlerinde o her şeyi anlamışlık bakışı beliriverir.
Bu bakışın kendileri için son olduğunu bilirler.
Zalimler ahı kadar yaşar.
|