Hicret Dergi Editörü Sayı:
86 - Ekim / Aralık 2015
İNSANLIĞIN ufuk noktaları, insanlık ehramının en üstünde yer alan peygamberler ve nefeslerini peygamberlerden alan dostları müstesna, tarih boyunca endişe denizinde boğulan insan, bugün her şeyden yoksun, mahzun ve yalnız… Doğarken de yalnız, ölürken de… Tek yakınlık Allah ile… O da kurabilene. “İnsan; bir damla kan, binbir endişe” diyor Şeyh Sadi… Hayatla, zamanla, mekânla ve Allah ile meselesi olan insan, birkaç kelimeyle ancak bu kadar doğru ve güzel tarif ve tespit edilebilir. Şeyh’in sözünü söylendiği gün anlamayanlar olabilir ama bugün maddenin dünyasında, ruhu elinden alınmış ve binbir endişe içindeki (modern ve yalnız) insan sözün derinliğini çok iyi idrak ediyor.
O, şu, bu değil, çilekeş birkaç kafa müstesna, hepimiz farkında dahi olamadığımız yenileyici üstün çileden, ıstıraptan yoksunuz. İlahî hikmet gereği, olması gerekeni olamayınca, ters tarafından oluşun çukuruna düşen bizler, bu yüzden stresle, panik atakla, obeziteyle ve daha nice -sözde asrın getirdiği- dertlerle dertleniyoruz, bugün… Lokmanın bile çiğnenmeden yutulamayacağını ihtar eden yüksek idrakten, pişen armudun ağzına gelmesini bekleyen anlayışa düşerken kaybettiklerimizin ıstırabını çeksek, Batılı fikir adamının otokritik dediği nefs muhasebesini yapsak, pek çok meselenin halli yolunda kayda değer bir mesafe kat edeceğiz, aslında.
Dünyanın gözü önünde insanlık, ölü balıklar misali sahillere vuruyor. Vatanlarını savaşla, terörle, istikrarsızlıkla yaşanmaz hale getiren Batı'ya, son bir çare olarak sığınan göçmenlerin dramını ele aldık 86. sayımızda…
Konumuzu ilân ederken kurduğumuz cümlede “… Batı’ya, son bir çare olarak sığınan…” desek de göçmenlerin bu niyetle çıktığı yolculuğun Anadolu’da son bulduğu zira Batı’nın bütün kapılarını kapadığını hep birlikte gördük. Aylan bebeğin dünyayı hesaba çeken o fotoğrafı olmasaydı kapalı kapıların aralanma ihtimali de yoktu aslında.
Aylan bebeğin dev dalgalara direnemeyen o küçücük bedeni, medeniyetini insan hakları üzerine kurduğunu iddia eden Batı’yı kıpırdanmaya mecbur etti. Ama asıl yük, tarihin her devresinde olduğu gibi yine Anadolu’nun sırtında kaldı. Dertleniyor muyuz… Asla… Şikâyet yok, şükür var, Allah’a hamd var… Bu topraklar ve onun cefakâr, vefakâr insanının kaderinde var, bu. Balkanlardan, Kafkasyadan, Orta Asya’dan dünyanın farklı coğrafyalarından nice muhacire sinesini açtı Anadolu. Onlara da vatan oldu. Her bir yavruya yetecek rızkın annesinin memesinden gelmesi misali Anadolu’nun, toprağının gelen her muhacirle bereketi arttı.
Âyet meali yukarıda, buna iman ettik, ediyoruz… İyi okumalar…
|