Görelim Mevlâm neyler? Dergi Editörü Sayı:
87 - Ocak / Mart 2016
"Ne işimiz var bizim Suriye'de?" demeyecek ülke bir taneyse, o Türkiye'dir.
Bu sözü, hangi memleketin politikacıları söyleyebilir? Koreli söyleyebilir. Kanadalı söyleyebilir. İsveçli söyleyebilir. Çin, İngiliz, Fransız, Meksika, Somali, Endonezya… Hattâ Amerika ve Rusya. Yani Suriye'ye uzak olanlar. Ama Suriye'ye komşu, hele onunla uzun sınırı olan devletlerin politikacıları, 'Suriye'de olanlara boş ver' mânâsına, basiretsiz lâflar edemezler. Zira orada yanan ateş, bize de sıçrar. Ateşten kaçanların sığınacağı ülkenin siyasîleri, Suriye'de olan bitenler bizi ilgilendirmez diyemez.
87. sayımızın konusunu yukarıdaki cümlelerle ilân etmiştik. Coğrafyamız, hemen yanı başımız, ateş çemberi… Oradan sıçrayan ateş, sınırlarımızın içini de yakıyor. Kapımızın önünden bineceğimiz aracımızla 12 saat bilemedin 24 saat içinde varacağımız ülkelerde kan gövdeyi götürüyor, insanlar canlarıyla uğraşıyorlar. 21. yüzyılda, sözde medeniyetin modern çağında bütün insanlığın gözü önünde bir insanlık dramı yaşanıyor.
Hiçbir basiretli ülke sınır komşusunda olup bitene ne hali varsa görsün kayıtsızlığını göstermez. Kaldı ki asırlar boyunca İslâm’ın bayraktarlığını yapmış, İslâm’la hemhal olmuş, etle tırnak olmuş, ayetler, hadisler atasözlerine, deyimlerine, geleneklerine yansımış, İslâm’ın iliğine, kemiğine işlediği milletimizden yakın coğrafyamızda olan bitene, Müslüman kardeşlerine yapılanlara kayıtsız kalması hiç beklenemez.
Suriye’de yaşanan dramın, insanlık suçlarının yanında çok enteresan, akla ziyan hadiseler de cereyan ediyor. İsmine IŞID mi dersiniz DAEŞ mi dersiniz kahrolası bir terör örgütü çıkıyor ortaya. Kimbilir (kimbilir diyorum ama kimlerin olduğunu tahmin ediyoruz) hangi gizli servisin veya servislerin yetiştirip, finanse edip üzerimize saldığı bu kahrolası terör örgütüyle mücadele edeceğim diye dünyanın bütün kabadayıları coğrafyaya intikal ediyorlar. Rusyası orada. Amerika orada, İran orada, İsrail orada, Çin orada, İngilteresi, Almanyası bütün Avrupa orada. Ve enteresandır bu kadar devlet bir terör örgütüyle baş edemiyorlar. Bunlar ki uzaydan çektikleri fotoğraflarla bir karıncanın topal bacağını tespit edecek güçte ülke olduğu iddiasındalar. Bu bir.
İkincisi… “Tatar Ramazan” filimlerini bilirsiniz. İki kabadayı bir hapishaneye bile sığmaz. Mutlaka birinin diğerini yok etmesi gerekir. Racon böyledir. Ne enteresandır, bu kadar kabadayı küçücük bir coğrafyada yan yana geliyorlar ne birisi diğerinin ayağına basıyor, ne birbirlerine yan gözle bakıyorlar, ne omuzları çarpışıyor. Amerika’yla Rusya, Amerika’yla İran, İran’la İsrail hiç birbirlerini rahatsız etmiyorlar.
Üçüncüsü… Bu kahrolası IŞID veya DAEŞ sözüm ona sünnî temele dayanıyor. Siz hiç İsrail’de bu örgütün bir eylemine rastladınız mı? Veya İran’da… Veya İngiltere’de… Patlatılan bombalara, katledilen masum insanların yaşadığı coğrafyalara dikkat eder misiniz… Bombalar ya sünnî nüfusun çok olduğu Irak’ta, Suriye’de patlıyor, ya Ankara’da veya İstanbul’da…
Müttefik olsun olmasın yukarıda isimlerini zikrettiğim ülkelerle ilgili herkesin bir kanaati vardır. Ama özellikle uçağını düşürdükten sonra gündemimizi meşgul eden Rusya’yla ilgili şunu söylemeden edemiyor insan. Milletimizin harika buluşuyla “Moskof gâvuru” diye tabir ettiği bu milletin tarih boyunca sıcak sulara inmek hedefi vardı. Yıllarca hep böyle bildik. Lütfen bir harita alıp bakar mısınız… Rusya’nın Anadolu’yu ezmeden, İstanbul’u almadan sıcak sulara inmesi mümkün mü?.. Deli Petro’dan beri tek bir hedefleri var, bütün Ortodoksların lideri sıfatıyla İstanbul’u ele geçirmek. Şu anki liderlerinin de bu hedeften zerre kadar saptığını düşünmüyorum.
Kader, kucağımızda vuku bulan hadiselerin, görünen görünmeyen, bilinen bilinmeyen yönlerini tefekkür etmeyi bütün Müslümanlara ve elbette milletimize mecbur kılıyor. Bunu yapmadan yeni bir oluşa geçit yok gibi…
Kardelen olarak küçük gövdemizle bu tefekkürü yapmaya gayret ediyoruz.
Görelim Mevlâm neyler… İyi okumalar…
|