Bir tekmeyi ana karnından çıkarmış olmak... Mehmet Hasret Sayı:
87 - Ocak / Mart 2016
Ağır bir ses yankılanıyor… “bilmiyorum artık, yükseğe düşen bir isim rengi”, yine hatırı var “daracık bir aradan” sızan matemin… Her sefer aklımdadır, sıçrayan kan… Bu sessizlik hayal ufkunun hangi cidarını yırttı; akıl yutağına sızan kauçuk ve kukla hamurundan bir kaç serpme, büyü işi ürperiş… Ayak tabanlarımda bir ülkenin karıncalık lügati var, daha fazla işlek duramam, işlek bir hatıradır sadece geçmişte tebessüm bıraktığım yüz derileri, olsun, isyan defterini kapattım…
Bir kapanı, ökseli, üzerinize çekmişsiniz… Kapana düşmek veya kapana düşürülmek bir fiil değil; kapanda kendini yakalamak için yem olmak, kendine yem olmak; bütün bu sürünceme eylemlerini parçalayıp geçmişsiniz, önünüzde metalik, parlak, duru nefese bilenmiş bir menzil var, doru bir atın koyunda yele tutamı ciğeri gibisiniz…
Koşun, bir yığın halinde olmak iptidailiğinden, bohçanız hazır sırtınızdayken, bütün izlenimlerinizi meydan kelimelerine üleştirme düzenine koşun..! Sizde bir kapan olan, bir seçim oldu çünkü…
Hastalıkta sağlıkta “beni ziyaret etmeye gelmedin”…
Vücut hareketlerin bir mecaz mı; senden alınan akıl bir konsül oldu, yiyor bir kuş kapanında ağ- yüz derilerini…
Bu kapan, bir meşruluk sınaması değil; daha fazla mahkeme usullerine tahammül edemem, yağız ağzıyla ok ve yay “kâğıt huzuru” bir mürekkeptir işte…
Yol boyu yürürken irili ufaklı tepelerde, cidarların ses zehrini silerek, tragedya süslemeli el, avuç ve karınca şehirlerini ziyaret ediyorum; şaşırmayın, eski karıncalardan öğrendim, bu “yükseğe düşen isimlerin rengi” geçmiyor; “henüz olup bitmişler”in üzerinden bir dua şevkiyle şeker ve reçine topluyorum…
Her an yeniden doğacakmış gibi; her an, bir “ana karnında olma ”yı, seviyorum…
|