Oruca niyetli miyiz? Av. Mustafa Büyükgüner Sayı:
88 - Nisan / Haziran 2016
Her ibadetin kendi ruhuna göre farklı özellikleri bulunmakta. Namaz kılan bedeniyle ibadet yaparken zekât veren malıyla ibadet ediyor. Hacda ise hem bedenen hem de malla ibadet edilmekte. Oruç ise bedenî bir ibadet olmasına rağmen, kısaca yemeyi, içmeyi ve cinsel hevesleri bırakma olarak şümul ediyor ve doğrudan doğruya Allah ile kulu arasında.
Cemaatle kılmanın farz olduğu namazlar da düşünüldüğünde, kamuoyu bir kişinin namaz kılıp kılmadığını bilir. Ama oruç öyle mi?
Çünkü oruçta temel kaide insanın belirlenen süreler içerisinde yememesi ve içmemesidir. İnsan elbette oruç tuttuğunu bağıra çağıra söyleyecek değil, hattâ ibadetlerin gizli yapılanının daha makbul olduğunu düşünürsek söylememesi daha da iyi. Ama zaten ramazan ayında bir müminin oruçlu olması, içinde yaşadığı sosyal ve kültürel çevre tarafından karine olarak kabul edilir. Ramazanda yemiyorsa, kişi oruçlu sayılır. Ancak oruç tutmayan da cemiyet içerisinde yemeyip içmeyerek oruçlu gibi davranabilir. Onun için oruç ibadetinin ecri kul ile rabbi arasındadır ve hiçbir kıymet hükmü bunu ölçemez.
Her ibadette niyet önemli ama bu özelliği sebebiyle oruca niyetlenmek bizce daha önemli... Bu sebeple Anadolu insanının oruçluyken “Niyetliyim” demesi enfes bir buluş ve incelik...
Çünkü “Niyetliyim” dediğinizde oruç tutma iradesi taşıdığınızı açık ve net bir şekilde ifade etmiş oluyorsunuz. Buradaki niyet elbette, oruç tutmaya niyet etmek şeklinde sözle yapılan bir niyet değil, orucu tutmasan da cemiyete oruçlu olduğunu düşündürebilecekken, buna tevessül etmeyen ve ecrini de doğrudan doğruya Allah’a havale eden bir niyet…
●
Allah’ın Resulü, bir savaştan dönüşte “Şimdi küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz…” deyince sahabe soruyor. Cevaben, büyük savaşın insanın nefsiyle olan savaşı olduğunu söylüyorlar. Şüphesiz her ibadet nefse zor gelir ama oruç başka olmalı.
Dünyanın bütün arzu ve isteklerini belirli sürelerde terk etmeyi gerektiren oruç, bu özelliğiyle nefse en fazla giran gelen ibadetlerden olmalı. Nefsi terbiye için oruç tutmak büyüklerin tavsiyesi. Hattâ bekar erkeklere oruç tutmaları da bu sebeple tavsiye ve telkin edilmekte...
Meşhur hikâyeyi hatırlatalım, büyüklerden biri, kim bilir ne zamandır aç kalarak nefsiyle cenk halinde ki, sonunda nefsi bir köpek yalı görünce bedenini terk ederek bu yala ilişiyor. Bu zat kurtuldum nefsimden diye sevinirken bir nidaya muhatap oluyor "Müsaade et nefsin bedenine dönsün. Biz seni onunla seviyoruz!"
Oruç silâhşörünün elinde öyle bir silâh ki, dize gelmez denen nefsi bile böyle yola getiriyor. Şahıslar nazarında böyle bir etkisi olan orucun topyekûn cemiyete nasıl tesir edeceğini varın siz düşünün.
Yapılan araştırmalar Ramazan aylarında suç oranlarının azaldığını, insanların birbiriyle yardımlaşma duygusunun arttığını, cemiyetteki pek çok arızanın başka zamanlara göre daha az ortaya çıktığını göstermekte. Çünkü yemekten ve içmekten ve diğer arzulardan isteyerek vaz geçen, her şeyden vaz geçebilir…
Üç ayların girmesiyle başlayan, kandil geceleri ile devam eden, ramazanla zirveye çıkan ve hele son on gün içerisine saklanan Kadir gecesiyle tam bir kurtuluş yolu olan oruç, nihayetinde müminlere hem maddî hem de mânevî bir bayram hediye ediyor.
Ramazan ve oruç her haliyle Yaradan’ın bir rahmeti…
●
Hz. Yusuf, Mısır’daki kıtlıkta görevlendirilince civardan gelen ihtiyaç sahiplerine ambarlardan buğday dağıtırken oruç tutmaya başlıyor. Sebebini soranlara “Hallerini daha iyi anlayabilmek ve adaletli davranmak için” diyor…
Dilimize söz olmuş, “Tok açın halinden anlamaz!..” Demek ki, orucun bir de cemiyetin halini idrak etmeye yardım etmek gibi bir görevi var.
Sonuç olarak oruç, her yönüyle ve her haliyle bir taraftan ferdi tam kalbinden vurucu, ferde sınırlarını ve hadlerini bildirici bir ok iken; diğer taraftan da tüm cemiyete tesir eden, cemiyetin arızalarını giderici, fert ve cemiyet arasındaki ilişkiyi tesis eden bir ağ…
Ama her şey niyette... Aç susuz kalmaya değil oruç tutmaya niyet etmekte…
|