Heybemden Av. Mustafa Büyükgüner Sayı:
118 -
Kuzey Kıbrıs; Adım Adım Tanınmaya Mı?
Doğu Akdeniz havzasında; doğu ile batı arasında yeni ticaret yolları plânlanması; dünyanın enerji bağımlılığını azaltmak adına Doğu Akdeniz havzasında bulunan doğalgaz ve diğer kıymetli madenlerin çıkartılma, işletilme ve nakledilme projelerinin sürekli gündemde olması ve merkezinde Doğu Akdeniz olan bütün projeler geliştikçe; Kıbrıs adasının bölgede âdetâ bir kilit taşı olduğunu dost düşman herkes anlamış olmalı.
Bu bağlamda; Rusya’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde konsolosluk açacağına dair haberler Dünya kamuoyunda da yankı buldu. Her ne kadar gelen haberler daha sonra Kıbrıs’ın güneyindeki Konsolosluğa bağlı bir çalışma bürosu şeklinde tevil edilse de; Rusya gibi çok kutuplu dünyadaki kutupbaşlarından biri olan bir devletin bu yönde bir adım atması Kuzey Kıbrıs’ın egemen bir devlet olarak tanınmaya düne göre daha yakın olduğu yorumlarına sebep oldu.
Bu tartışmalar devam ederken; Kuzey Kıbrıs’taki Ercan Havaalanı; uluslararası havaalanı statüsüne kavuştu ve çeşitli ülkelerden bu havaalanına doğrudan seferlerin başlayabileceği yönünde haberlerin çoğaldı.
Pile Köyü’nde yaşayan Türkler’in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin diğer bölgelerine daha kolay ulaşabilmelerini temin için yapılması plânlanan yolun Birleşmiş Milletler’e ait askerî birlikler tarafından engellenmeye çalışılmasına rağmen Kıbrıslı soydaşlarımız bu defa geri adım atmadılar ve Birleşmiş Milletler’e ait personel ve araçları yolun yapılacağı yerden uzaklaştırarak bu konudaki kararlı politikalarına devam ettiler.
Kıbrıs’ta yaşayan Rumlar’ın Annan Plânını kabul etmemelerine rağmen Avrupa Birliği içerisine alınmasından sonra adadaki statüko aynen devam ederken; ülkemizde de millî menfaatlerimizin ön plânda tutulduğu politikaların yürütülmeye başlanması ile artık Kıbrıslı Türkler’in ellerindeki pek çok meşru hakkın alındığı Annan Plânından vaz geçildiği görülüyor.
Tüm bu yaşananlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin uluslararası camiada artık tanınacağı yönündeki ümitlerimizi de arttırıyor. Devletimizce önümüzdeki asrın Türk Asrı olarak ilân edildiği bu tarihlerde Türk Birliği’nin vazgeçilmez bir parçası konumunda bulunan Kızey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de egemen bir devlet olarak tanınması eksik bir parçanının tamamlanması anlamına gelecektir.
Türk Asrının İlk Destanı: KARABAĞ SAVAŞI
Karabağ sorununun temelleri Çarlık Rusya’nın Güney Kafkaslar’a doğru genişleme politikaları ile başlamış ise de; dünya kamuoyuna, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ermenistan’ın bölgede nüfuzunu arttırması ve egemenlik iddialarında bulunması ile birlikte girdi. 90’lı yılların başında çatışmalar artarken Dağlık Karabağ bölgesindeki Türkler; Ermeni teröristlerin saldırılarına daha fazla dayanamayarak bölgeden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Karabağ sorunu 2020 yılına kadar küçük sıcak temaslarla Azerbaycan ve Ermenistan arasında devam etti ancak bir neticeye ulaşılamadı. 27 Eylül 2020 tarihinde Azerbaycan ordusunun bölgeye yaptığı operasyon 44 gün sürmüş ve neticesinde Azerbaycan’ın kesin galibiyeti ile sona ermişti. Buna rağmen Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler anlaşmaya aykırı davranarak bölgeyi terk etmedikleri gibi; bir de sözüm ona devlet başkanlığı seçimi yaparak bölgenin Ermeniler’e ait olduğunu tescil ettirmek istediler.
19 Eylül’de Azerbaycan ordusunun başlattığı operasyon çık kısa süre içerisinde netice verdi ve operasyon üzerinden henüz bir gün geçmişken bölgedeki Ermeni ayrılıkçılar teslim olmak zorunda kaldı. Bu gelişmeden sonra Ermenistan Başbakanı Peşinyan da yaptığı açıklama ile Ermeni Devletinin; Azerbaycan’ın 1991 yılında çizilen sınırlarını resmen tanıdığını duyurdu. Böylelikle çok kısa bir süre içerisinde neticeye ulaşan Azerbaycan ordusu hem askerî hem de siyâsî bir zafere imza attı.
Karabağ Savaşı’nı Türkler bakımından bir destan haline getiren elbette bu siyâsî gelişmeler değildi. Bir milletin vatanı için yaptığı fedakârlığın büyüklüğü ve ölçüsü, beşikteki çocuğundan evin en ihtiyarına kadar HERKESİN BU FEDAKÂRLIĞI ÖZÜMSEMESİ zaferin kıymetini ve büyüklüğünü gösterir. Tezimizin ispatı; yazımızın altına kaynağını da eklediğimiz videoda kendileri ile yapılan röportajda Azerbaycanlı Türk annelerimizin “vatan”, “evlât” ve “Şehitlik” kavramlarına nasıl baktıklarını gösteren sözlerinde saklı:
“Bir evin iki evlâdı, ikisi de 44 günlük savaşa katıldılar. Ben evlâtlarımla gurur duyuyorum, vatan sağolsun. Türkiye halkımız sağolsun, hepsi bizim yanımızda durdular.”,
“30 yıldır topraklarımız düşman işgali altındaydı. Biz o taprakları her zaman topraklarımıza katmaya hazırdık, sadece cumhurbaşkanımızdan emir bekliyorduk. Evlerimizdeki oğullarımızın her birini vatan yoluna kurban vermeye hazırdık. Ben bütün şehit anneleri adına diyorum ki; bir şehit annesi olduğum için gurur duyuyorum.”,
“Benim oğlum dünyaya geldiğinde ben onun şehit olmasını istemiştim. Oradaki şehitlerimizin gazilerimizin kanını yerde bırakmadık.”,
“Oğlumla gurur duyuyorum. 19 yaşında bir asker, 44 günlük savaşa katıldı. Analarımızın dediği gibi; bizim bir gözümüz güldü bir gözümüz ağladı.”,
“Uğrunda ölen varsa vatan var. Vatan, şehitlerin kanıyla vatandır. Benim kardeşim alın yazısında “şehitlik” yazanlardandı. Allah Türk halkından binlerce kez razı olsun.”
(Kaynak ve videonun tamamı için: https://twitter.com/trhaber_com/status/1693682243389071805?t=U92XnBmtpL6W7mmlvKqF0A&s=08)
Selçuklu Ordusu’nun Tuğ Başlığı Erzurum Müzesinde
1986 yılında Malazgirt’te yapılan arkeolojik kazılar esnasında çıkartılan ve çift başlı ejder motifli Selçuklu tuğ başlığı Erzurum Müzesinde sergilenmeye başlandı. Arkeolojik kazılar sırasında bulunan ve uzun yıllar müzenin deposunda atıl vaziyette kalan bu tuğ, yapılan restorasyon ve konservasyon çalışmalar ile müzedeki yerini aldı.
Çift başlı ejder motifli bu tuğun Malazgirt Savaşı’nda Selçuklu Ordusu tarafından kullanıldığı düşünülürken, Erzurum Müze Müdürü arkeolog Hüsnü Genç de bu tuğun binlerce yıllık Türk tarihine ışık tuttuğunu söyledi. Genç; yaptığı değerlendirmede “Tuğun parçaları ve alemi burada bulunmakta. Bu tuğ Malazgirt’teki arkeolojik kazılar sonucu 1986 yılında çıkartılmış ve müzemize getirilmiştir. Malazgirt’te bulunması sebebiyle Malazgirt Meydan Muhaberesi’nde Sultan Alparslan tarafından kullanılan tuğ olduğunu düşünüyoruz.” dedi.
Kur’ân-ı Kerîm Şehitlerimize Yoldaş Oluyor
Ürdün’deki Hicaz Demiryolu’nu korurken şehit düşen ve kemikleri tek bir sandukaya yerleştirilen 300 Mehmetçiğin bulunduğu Salt Türk Şehitliği’nde 24 saat Kur’ân-ı Kerîm okunuyor.
Bugünkü Ürdün toprakları içerisinde kalan Salt kentinde, 1918 yılında işgalci İngilizler’e karşı vatanlarını korumak için kahramanca savaşan 300 askerimizin naaşları 1973 yılında küçük bir mağarada bulunmuştu. O tarihten bu güne kadar mağaranın olduğu bölgede bir Türk şehitliği oluşturularak mağara içerisinde de temsilî bir sanduka ile şehitler yad ediliyorlar.
Ürdün’ün başkenti Amman’ın 30 kilometre uzağında yer alan şehitlikte kimlikleri tespit edilen 172 şehidin ismi bulunuyor. Şehitlik içerisinde yer alan ve şehitlerin naaşlarının bulunduğu mağarada ise temsilî kabrin başında 24 saat okunan Kur’ân-ı Kerîm şehitlerimize yoldaş oluyor.
Kahraman Bir Türk Kadını Vefat Etti
Azerbaycan Milletvekili ve Azerbaycan Milli Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı Garine Paşayeva, 28 Eylül’de Bakü’de kaldırıldığı hastanede vefat etti. Kaynağı bilinmeyen hipotonik durum tanısı ile 24 Eylül’de hastaneye kaldırılan Paşayeva; Haydar Camiinde kılınan cenaze namazından sonra 2. Fahri Hıyaban Devlet Mezarlığına defnedildi.
1975 yılında doğan Paşayeva, 1998 yılında televizyonculuğa başlamıştı. 2005 yılında Haydar Aliyev Fonu’nun Halkla İlişkiler Departmanı’nın başına geçen Paşayeva aynı yıl yapılan seçimlerde milletvekili seçilerek meclise girmiş ve o tarihten beri de milletvekili olarak çeşitli görevlerde bulunmuştur. Türkiye’de de pek çok etkinliğe katılan Paşayeva; Türk dünyasının güçlü olması için öncelikle Türkiye’nin güçlü olması gerektiğini ifade ediyordu. Türk Dünyası üzerine çok sayıda eser ve konuşmaları bulunmakta.
Hastalık sürecinde sosyal medyada çokça yayınlanan bir video, Paşayeva’nın karakterini göstermekte. Bir televizyon programında karşısındaki Ermeni’ye şöyle söylüyor: “Artık ne Sovyet var size yardım edecek, bizi baskılayacak. Bitti o dönem. Azerbaycan bütün yaralarına rağmen kalkıyor. Çıkmazsanız çok az kaldı, sizi çıkarırız. İsa, İncil’de size öldürmeyi öğretmedi. Çocukları, yaşlı insanları, kadınları... Ama siz onları yapanlara burada hak kazandırdınız. Bizim dinimiz öldürün deseydi, zaten sizi çoktan bitirmiştik bu coğrafyada.”
Düşmanının yüzüne Müslüman Türk duruşunu rahat bir şekilde söyleyen kahraman Türk kadınına Allah, rahmet eylesin.
|