Takvimler aslında neyi gösterir, sayma ve saymama sayılarına göre huzur Mehmet Hasret Sayı:
88 - Nisan / Haziran 2016
 Üstündeki pürüzleri alır, kılığındaki metal çapaklanmayı önleyebilirsek; hiç yoktan bir sayımız olur kalabalık bir caddeyi yararak geçerken ve karton bir gövdemiz ve mürekkep yalamış eklemlerimiz belki, ama kimsenin bir konuşma taklidi olmasın, kimsenin duvarından çıkarılma bir takvimi…
Çivi yaraları mı, yoksa yalama yapmış bir vida mı olmak isterdin deseniz, tereddütsüz yüz çevirdi sizden; çünkü eğer kimseye benzemez olmak, ona ait bir karakterse, o halde bir günü bir gününe eş geçmemeli; ne çivilik bir yaradır derdi, ne vidalık bir bağlanma hadisesi…
Günün tarihine göre durur; çünkü sayı gibi sayılacak bir düzde yürür; bazen asıldığı duvarın imkânlarını unutur ve kendini herkesin ters bir saatine ayarlar, canı sıkkındır veya kendine bir can arar, cana yakındır; sırf ruhunu heyecanlandıracak bir dolu azar işitmek için zamanın damarlarında parlar, parlar, parlar…
Herkesin yanlış bildiği tarihte bugünleri vardır ve ilk seferinde dibi tutturulan yemek veya pasta tarifleri; biraz ukaladır, pratik bilgelerle tepeden bakar ademoğullarına ve sakınmadan söyler yüzünüze üstünüzden nasıl çıkarırsınız bu doğal lekelenmeleri ve her yeni doğan çocuğun ondan aldığı bir nazar ismi, alnına levhadır; yahut bir parça kulak kiri…
Takvimlerin de kulağı vardır, yerin kulakları olduğu gibi…
Bir takvim kimsenin dikkatini çekmek kolay değildir, bir bakarsınız asılmış olduğu duvarlarla gezintidedir, bir bakmışsınız asılacak olduklarıyla…
Bütün çapraşık hallere rağmen onu, ta derininizde hissedersiniz; büyük boşlukta, sonsuza karşı sayıklayan tek bir sayı olarak… tek… tek… tek…
|