SAYILAR Dergi Editörü Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Sayılar yalnız Bir’in kendi dalgalanışı, Sayılar kemiyetin keyfiyeti anışı... (1983) Necip Fazıl 50. sayımızla karşınızdayız…
Belki dünyanın en önemli işini yapmıyoruz ama futbol, magazin, vahşet, şehvet yazmadan; sadece fikir ve edebiyat dergisi olarak buralara gelmeyi önemsiyorum. Günümüz insanının ruhu, kalbi ve beyni dışında, başta nefsi olmak üzere bütün süflî taraflarını hedef alan ve bu insanı köleleştirme kararında bir medya karşısında, biz ve bizim gibi dergilerin ayakta durması belki de dünyanın en önemli işidir…
Bugünkü medya, sadece bizde değil bütün dünyada kapitalist sistemin yayılma ve yerleşme aracı... Dinlerden farklı olarak, sonu (–izm)le biten bütün ideolojiler, fikirler, dünya görüşleri doğrulukları veya yanlışlıkları bir tarafa sadece aklı hedef aldılar. Aklı ikna edince, akıl tatmin olunca dünya hakimiyetleri de sürecek zannettiler… Akıbetleri ortada… Yok olup gittiler… İçlerinden bir tek kapitalizm nefsi muhatap aldı. Doymayacak, tatmin olmayacak nefsin hep mevcuttan daha fazlasını isteyeceğini doğru olarak tespit eden ve teorisini bunun üzerine kuran kapitalizm bugün dünyaya hükmediyor.
Kapitalist sistem insan vücudunda nefse açılan kapıyı da doğru tespit etti. Sistemini kurarken de, devam ettirirken de hep “göz”e hitap etti. Hilkati gereği gözü neyle meşgulse kalbi de oraya meyleden, “gönül gözü” gibi harika bir deyimi icat etmiş ve “oku” emrine muhatap kültürün mensupları bile sistemin esiri olup çıkıverdi, böylece.
Bugün adına “medya” dediğimiz; gazetesi, televizyonu, internetiyle tamamen göz merkezli; mide, tenasül uzvu ile ayaklara hitap eden vakıanın kaba izahı bizce budur.
Kardelen, 50. sayısında bu şekilde izahına çalıştığımız “medya”yı konu edindi.
*
Dergiyi basıma hazır hale getirip matbaaya verdiğimizde internet sitemizi de güncelliyoruz. Üç ayda bir yenilenmesine rağmen azımsanmayacak ziyaretçi sayısına ulaştığımızı rakamlar söylüyor. Bunları Web Editörü’müzden daha önceki sayılarda okumuştunuz. İki sayıdan beri internet sitemizde, yazılarımıza okuyucumuz tarafından yorum ekleme imkânı da sunuldu. 49. sayımıza gelen yorumları burada yayınlamayı istedik ancak tamamı 5 sayfayı geçiyor. İçlerinden bazılarını sizlerle paylaşalım:
Yazarımız Ali Erdal’ın sadaka taşını konu edindiği “Bugün de mihenk taşı” yazısına biri Viyana’dan gelen iki yorum:
(Sırrı Sarıışık) “Önce erdemlerimizden ettiler. Sonra saygı duyduğumuz değerlerimizi küçümseyip, küçültüp aşağıladılar. Sonunda vakur, onurlu kişiliğimizden ettiler. Şimdi her şeye ürkerek korkarak yaklaşan silik bir toplum olduk. Özgüveni yitik bir toplum; güdülmeye mahkumdur. Utanarak söylemeliyim ki istenilen oldu. Biz biz olmakla öğünmüyoruz,yamandığımız yada yamanacağımız başka bir değişle bizi sömürüp yönetenlere göre kendimizi ifade ediyoruz. Nerede kişinin otokontrolü, nerede başı dik başkasını da düşünebilen hamiyet erdemi. Ve bu yaptığından kimsenin haberdar olmaması gibi güçlü karakteri ve erdemi. Dilerim okuduklarımızdan alabileceklerin sayısı çoktur.”
(Mehmet Deniz): “Sadaka taşınla benim içimde olan bir boşluğu doldurdunuz.. sebebi 3 veyahut 4 sene önce türk gazetesinin birinde yazarın kendisinin gördüğü olayı yazıyordu olay italyada geçiyor kahvenin birine tesadüfen giren yazarın dikkatini duvarda asili kağıt parçaları çeker kimileri yeni kağıtlar asıyordur kimileri asılan kağıtlardan alıp bu kağıtlarla barmene gidip birseyler alıp yiyor veyahut içiyorlardır. Merak edip sorar bunların hali vakti iyi olanlar tarafından oraya asılıp ihtiyacı olanların aldığını söylerler.bu yazı benim çok hoşuma gitmişti ve olay bende bir hayranlık uyandırmıştı ve yazınızı okuduktan sonra kendime kızdım böyle mütevazı değerden haberim olmadığı ve okumadığım için. viyanadan selamlar.”
Mustafa Kınıkoğlu’nun “Ruh Kökünün Milliyeti” başlıklı yazısına (Hasan Batmaz): “kınıkoğlu, yaz bre yaz... ne yönden eserse essin rüzgâr...”
Yine Kınıkoğlu’nun “Zan” isimli yazısına (HabÎe): “Harika bir yazı ellerinize yüreğinize sağlık.bu yazıyı oğlumun sitesine de kopyaladım.İnşallah hakkınızı helal ediniz.En emine emanet olunuz...”
Cavid Kasımlı kardeşimizin yazısına Azerbaycan’ dan gelen yorum (Husameddin Memmedov): “Makaleni cok beyendim.Ben Cavid beyle mesayi arkadaşı olmuşam. Deyerli arkadaşımızdan biridir.Kendisine basarlar dilerim.Ayni zamanda Kardelen dergisinde çalışanlara da öz teşekkürlerimi bildirirem. Hormetle H. Memmmedov.”
Şairimiz Ahmet Mahir Pekşen’in şiirine (Hızır İrfan ÖNDER): “Allah’a ellerini açanın bütün korkularından arınacağı dolayısıyla O’nun tek sığınılacak merci ve saadetin kaynağı olduğunu veciz bir ifadeyle bizlere sundunuz. Elinize ve yüreğinize sağlık.”
Fatma Pekşen Hanımefendinin “Ses” isimli hikâyesine (ebru-zem): “ağla.. ağlamıyorum inan... kulağımda ses oldu bu yazılar ve gözlerimde yaş... cep telefonları yokken diyecektim ki son satırlar gözüme ilişti.. özlem dolu telefon konuşmaları git gide yazılarda kalacak.. teknoloji artık özlemeye fırsat vermiyor..”
Ve (özlem): “bilemiyorum iyimi oldu teknoloji kötü mü.. eskisi gibi mektuplarda yok ama kimseye midanede yok aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık”
*
Kardelen, başlangıçtan beri istişareye çok önem vermekte. Teknik imkânları da bu yolda kullanmayı ihmal etmemekteyiz. Okuyucu yorumlarını da bu cümleden görüyoruz. Derginizin kapağını, gelecek sayı konusunu ve daha pek çok hususu istişare ile kararlaştırıyoruz. Yavuz kardeşim istişareyi geniş ve hızlı yapabilmek için ortak bir mail düşündü. Yazarlarımızdan istişareye katılmak isteyenler kendisi ile irtibata geçmeliler. İnanıyoruz ki, Kardelen’in 15 yıl istikrarla çıkabilmesinde ve bu günkü noktaya gelmesinde istişarenin bereketi en önemli sebeplerden biridir.
Kardelen’den bütün gönüldaşlara selâmlar…
|