Müslüman, müslümanın kurdu mudur? Av. Kadir Bayrak Sayı:
89 - Temmuz / Eylül 2016
Medine’de, Peygamber beldesinde, Mescid-i Nebevî’nin yakınlarında bombalı saldırı düzenlendi. Altı kişi saldırıda hayatını kaybetti. Hem de Ramazan Bayramı arefesinde.
Aynı gün, aynı saatlerde Arabistan’ın doğusunda Şiilerin yoğunlukta yaşadığı Katif şehrinde de bir camiye bombalı saldırı düzenlendi. O saldırıda da hayatını kaybedenler oldu.
Son bir yıl içinde Ankara, İstanbul başta olmak üzere farklı illerimizde onun üzerinde bombalı saldırı tertip edildi, yüzlerce insanımız bu hain saldırılarda hayatını kaybetti.
Suriye’de savaşın başladığı günden bu yana hemen her gün çoluk çocuk demeden yüzlerce insan bombalı saldırılarda ölüyor.
Irak’ta savaş sözde sona ermesine rağmen hâlâ bombalar patlamaya, masum insanlar ölmeye devam ediyor.
Pakistan, Afganistan, Filistin ve adını sayamadığımız nice İslâm beldelerinde de durum pek farklı değil.
Hiç şüphe yok birileri Müslümanlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve gözümüzün içine bakarak meydan okuyor; vatan bildiğiniz topraklara ve en kutsal beldelerinize bile istediğim zaman girebilir, uydurduğum yerli yersiz bahanelerle her türlü melâneti işleyebilirim… Gücümün önünde sizi engel görmüyorum!
Dünyanın sonuna yaklaştığımız izlenimi veren bu gözü kara meydan okuyuş karşısında basiretli birkaç idareci, olup bitenin farkında küçük bir zümre haricinde İslâm âlemi şaşkın, bölük pörçük, ne yapacağını bilemeyecek durumda. Tam da hadisin izah ettiği noktadayız:
“Yemek yiyenlerin sofralarına birbirlerini çağırdıkları gibi, çeşitli ümmetlerin sizin aleyhinize birleşmeleri yaklaşmaktadır.” Ashaptan biri “Ey Allah’ın Resûlü! O gün (sayıca) az olacağımızdan mı (aleyhimizde birleşecekler)” diye sordu. Resûlullah (sav) “hayır, bilakis o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çerçöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanınızın kalbinden size karşı duyduğu 'MEHÂBETİ' (korkuyu) çekip alacak ve kalbinize 'VEHN' (zafiyet) atacak (bu sebeple düşmanınız sizden çekinmeyecek ve korkmayacak)tır” buyurdu. Ashaptan biri “Ey Allah’ın Resûlü! 'VEHN' nedir?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber “dünya sevgisi ve ölüm korkusu” diye cevap verdi.”
Evet, dilimize pelesenk ettiğimiz bir dış güçler vakıası var ve el hak doğrudur. Hadis de bunu beyan ediyor zaten. Ama olup bitende Müslümanların, bizim hiç mi suçumuz, kabahatimiz yok…
Uzağa gitmeye gerek yok. Yıllardır aynı gün oruca başlayamayan, aynı gün bayram yapamayan Müslümanlar, milâdî 2016 hicrî 1437 ramazanında bir ve beraber olacaklar diye ümitlenmedik mi… Hem de öncesinde oturulup konuşulmuş ve karara varılmışken. Heyhat aynı gün bayram yapmak yine başka bir bahara kaldı.
Allah’ın yüzünü keremlendirdiği Hz. Ali “Parça, bütünün habercisidir.” buyuruyor. Yine uzağa gitmeye gerek yok. Lütfen bakın etrafınıza. Birbirinin kuyusunu kazan o kadar çok kardeşinizi göreceksiniz ki… Makam, iktidar, güç, para peşinde çalmadık kapı, girmedik delik bırakmayan kardeşinizi tanıyamıyorsunuz değil mi? Oysaki dün zor zamanların birlikte mağduruydunuz…
Yukarıdaki hadisi “dış güçlerin” (!) bizden daha iyi anladıklarını ve bu sayede bizi bizden daha iyi tanıdıklarını söylesem bilmem yanlış yapmış olur muyum…
Göze, mideye ve tenasül uzvuna hitap eden bir sistemi hâkim kılanların, insanı insanın kurdu yapanların dünyasında, Müslümanlara, bize yakışan bir zamanlar olduğu gibi kendi değerlerimiz etrafında örneklik bir hayat inşa etmekti.
Geç mi kaldık; evet… Ama her şeyin sonuna gelmiş değiliz. Değil mi ki tövbe kapısı açık ve değil mi ki elimizde dua gibi bir imkân var…
“Dua, dua, dua… Boyuna dua edelim… Hiçbir dua çevrilmez. Elverir ki, edebilelim… Boyuna isteyelim… Hiçbir istek döndürülmez… Elverir ki, isteyebilelim… Mâlik mahruma vermez olur mu?.. Bunun için yaratıldık. İsteyelim. Elverir ki, istemeyi bilelim… Ümmetin, sahabilerden sonra en büyük ferdi İmam-ı Rabbanî Hazretleri ‘Allah vermeyeceğini istetmez’ buyuruyor. Bu ölçüdeki hikmeti sezenler, bir şeye malik olmak için o şeyi istemenin yeter olduğunu anlarlar. Ama istemenin istemek olması için dudakların yetmeyeceğini anlasalar…
Ey İhlâs!.. Senin olduğun yerde hiçbir şey eksik değildir!” (Necip Fazıl, Vecdimin Penceresinden)
|