Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2336 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Cennetmekân Hemşehrimiz II. Abdülhamîd
Av. Kadir Bayrak

  Sayı: 91 - Ocak / Mart 2017

Uçsuz bucaksız kâinatta, ancak okyanusta bir su damlası kadar yer işgal eden dünyamızın, aynı nispette küçük bir mekânını, sırf orada yaşıyoruz diye övüp yere göğe sığdıramamak fikir ahlâkına yakışmaz. Eğer, nefse pay çıkarmadan, doğulan ve/veya hayat sürülen yerden bir şeref kazanmak mümkünse bu en çok Peygamber’e (sav) komşuluk eden Medinelilerin ve tabiî ki kâinatın merkezi Mekkelilerin hakkıdır… Yine aynı ölçüyle Kudüs’te, Şam’da, Bağdat’ta ve İstanbul’da yaşayanların hakkı…

Ölçüyü bu şekilde koyduktan sonra, şunu da belirtmek gerekir ki, her insan mekânla bağ kurar. Köyünü, mahallesini, kasabasını, vilâyetini, memleketini sever. Bu, Allah vergisi bir histir ve yadırganacak bir yanı da yoktur.

Şimdi Bilecik’i anlamaya geçebiliriz…

“Bitmekte olan bir müziğin son notaları gibi, Batı Karadeniz ile Kuzey Ege bölgelerine ait yüksekliklerin azaldığı ve İç Batı Anadolu bozkırları ile Marmara bölgesi ovalarının sona erip (veya başlangıç) kaynaştığı küçük bir il: Bilecik…

(…) Burada dağlar, ovalar, bozkırlar çamaşır gibi sıkılmış… Hepsinin yüzü, mütefekkir alnı gibi kırışmış ve hepsi birbirine karışmış… Sanki bir beyin… Bu sayede Türk coğrafyasının bir plânı, bir hülâsası meydana gelmiş. Bu hülâsa içinde, belki de merkezinde, toprakla çabucak dostluk kuran ve hemen yeşerip gelişen, nazlı ve zarif bir ağaç adı ile anılan bir kasaba var: Söğüt!..

(…) Burayı atalarımız seçmedi… Kaderin onları buraya, dalgalı arazinin öteleri arama şevklerini ve fetih aşklarını arttırması için kondurduğunu düşünebiliriz.

(…) Bu topraklar, en büyük devletimize beşiklik ettiği için Türk düşmanlarının nefret merkezi olmuş. Yunanlılar, İstiklâl Savaşı’nda başta Söğüt ve Bilecik olmak üzere birçok beldeyi baştan sona ateşe vermişler. Çocukları havaya atıp, altına süngü tutarak devletimizi kuranların torunlarını akıllarınca cezalandırmışlar. (Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi, Ali Erdal)

Kültürümüzde, memleket ölçüsü, doğulan yere göre değil köklerin bulunduğu yere göre tespit edilir. Nerelisin denince “İstanbulluyum” cevabını veren herkesin, “onu anladık da aslen nerelisin?” sorusuna muhatap olması mânîdardır. Milletimizde kökler anlayışı da “baba”ya izafe edilmiştir. Anne babası farklı memleketlerden olan çocuğun kökleri, babadan yana tespit edilir. Kayı Boyu’nun, 3 asır ve 7 bin kilometre süren yolculuğu Söğüt’te nihayete ermiş ve Ertuğrul Gazi devletin temellerini burada atmıştır. Kabri, Söğüt’tedir. Dolayısıyla kendisinden sonra devletin başına geçecek 36 padişahın kökü, dedelerine nispetle bu topraklardadır. Tespitimizin doğruluğunu kabul edeceklerin tahta geçen bütün padişahların da Söğüt’ün ve Bilecik’in hemşehrisi olduğunu kabul etmeleri gerekir.

Âleme nizam verme ülküsündeki Osmanlı’nın, Yavuz hariç, doğuya dönük akınlarının sınır güvenliğini korumak amacını güttüğü, asıl hedefinin Batı istikameti olduğu tarih kitaplarında yazılı. Yine Genç Osman’a kadar dayandığı asıl köke, Anadolu’ya ve Türk’e, gereken alâkayı gösteren padişah sayısının sınırlı olduğu da kitabî bilgilerden. Onun da kısa ömrü bu ilginin yerleşmesine yetmemiştir. Anadolu’yu ve devletin dayandığı asıl unsuru hakkıyla anlayan ve ona göre politikalar gerçekleştiren ise 2. Abdülhamîd olmuştur.

“Bu toprağın insanları, yüzyıllardır vefanın, disiplinin, anmanın en güzel örneklerini sergilemektedirler. 700 küsur yıldır gönüllerde yerleşmiş bir prensipler manzumesine sadakatle riayet ediyorlar.

(…) Ne yazık ki, bugün Söğüt’te kuruluş günlerine ait maddî bir tek eser bile yok... Bırakılmamıştır… Fakat herkes bilir ve anlar ki, her şeye sinmiş bir şey, bir ruh vardır burada!.. Nasrettin Hoca’nın kendisine değer biçmesini isteyen Timur’a, “peştamala değer biçiyorum” dediği gibi dost sevgisiyle, düşman nefretiyle bu ruha kıymet veriyor: Söğüt’e nasip olan mânâya!.. Son iki mısrasını daha sonraya bıraktığımız Söğüt türküsü bunu mu demek istiyor acaba:

Söğüt’te bir kuş var,

Kanadında gümüş var..” (Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi, Ali Erdal)

Cennetmekân hemşehrimiz, toprağın ve insanının sahip olduğu mânâya uygun hükümdarlığı boyunca “Kise-i Hümâyûn”undan yani şahsî para ve gelirinden harcayarak millî tesisler inşa ettirmiştir. Bunlar, cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgâh, bakım ve terbiye evi halinde tam 1552 âdet tesistir.

Bu eserlerden Bilecik’in hissesine düşenler, şu anda valilik hizmet binası olarak kullanılan ve halk arasında hükümet konağı olarak bilinen bina ile Bilecik Belediyesi olarak hizmet veren eski adıyla Bilecik İdadîsi ve belediyenin bahçesinde her daim zaman şuurunu ihtar eden saat kulesidir. Bıraktığı eserlerin bugün bile idarî amaçlı kullanılmasını, sırra aşina kafaların idraklerine bırakalım.

Söğüt'te, içinde cami, idadî ve Dâr'ül Eytâm'ın (yetim ve öksüz çocukların barındığı yurt) bulunduğu Hamidiye İdadîsi de onun eseridir. İdadî, Hamidiye Camiî ile birlikte 1905 yılında Saray Muhafız Alayı’na asker yetiştirmek amacıyla yaptırılmıştır. Ön cephesinin giriş kapısı üzerinde, İstanbul’da yaptırılmış ve dokuz manda arabası ile taşınarak getirilen bir Osmanlı arması yer almaktadır.

Şeyh Edebâli ve Ertuğrul Gazi Türbesi ile Çelebi Mehmet Camii ve Orhangazi Camii gibi birçok tarihî eser de onun zamanında onarılmıştır.

Ulu Hakan’ın Söğüt’ün ve Bilecik’in maddesine nakşettiği eserler kadar hatta maddî eserlerin ötesinde bu toprakların insanıyla kurduğu gönül bağı dikkate şayandır.

“Tüfekçiler, Arnavut, Arap, Boşnak ve Türk seçme birliklerinden ibaretti. Bunlar arasında Arnavutlar ve Boşnaklar, şecaat ve sadakatleri bakımından hususî bir güven ve himayeye mazhar… Fakat hepsinin üstünde, evvelki fasılalarda da belirttiğimiz tertemiz Anadolu çocuklarından mürekkep Söğütlü Birliği geliyor. Muhtelif ırk ve cinslerin örgüleştirdiği imparatorluk kumaşını gerçekten temsil edebilmek için sarayına her unsurdan kuvvetler toplayan Abdülhamîd, itimat ve istinat bahsinde yine kendi ırkını ve Osmanoğulları’nın ilk cevelân sahasındaki insanları seçmektedir.” (Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Han, Necip Fazıl)

“Altı asır evvel Anadolu’nun Bilecik ve Söğüt taraflarına yerleşen Karakeçili oymağından devşirilme Söğüt Bölüğü, saf, temiz, lekelenmemiş, mert, cesur ve sadık Türk kanının en güzel numunesi olarak Abdülhamîd tarafından keşfedilmiş ve bir fikrin heykelleştirilmesi gayesiyle, cicili bicili üniformalar içinde saray vitrininin içine alınmıştır. Bu vitrinde Söğütlü Bölüğünün mânâsı, “Zat-ı Şahane”nin millet ve milliyetçilik ölçüsünü pırıldatmaktır.

Hepsi genç, tüvânâ, dev yapılı ve pırlanta ruhlu saffet tiplerinden bu 200 kişilik bölük “Zat-ı Şahane”nin, hiçbir maddi menfaat gütmediğinden emin bulunduğu yegâne birlikti. Astragan kalpakları, kırmızı ceketleri, zarif çizmeleri, eğerlerinde kılıçları ve ellerinde mızraklarıyle, at üstünde “Zat-ı Şahane”nin arabasını takip ederler ve Sultanın hususî dairesini beklerler; yatak odası önünde yatarlardı. Hayatının korunmasını bunlara teslim etmiş olan Sultan, Söğütlü Bölüğü hakkında şöyle derdi:

–Onlar benim öz hemşerilerimdir.” (Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Han, Necip Fazıl)

Ardında bıraktığı maddî eserler, Söğütlü Bölüğü’nü kurmaktaki köküne bağlılık şuuru ve Söğütlü Bölüğü hakkındaki kanaati, 93 Harbinden sonra Anadolu’ya göç etmek mecburiyetinde kalan millet evlatlarına gösterdiği yakın alâka ve muhacirler için kurdurduğu Hamidiye Köyleriyle 2. Abdülhamîd, aleyhinde uzun yıllar devam edecek resmî ve maalesef menfî propagandaya rağmen, hemşehrileri tarafından hayırla yadedilmiş ve “Ulu Hakan” olarak hatırlanmıştır.

Üstad Necip Fazıl’ın hakkında kaleme aldığı eserinde, tarihi okumada “miftah (anahtar)” şahsiyet olarak ele aldığı 2. Abdülhamîd’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.

SANCAK MARŞI

Ertuğrul’un ocağında uyandın

Şehitlerin kanlarıyla boyandın

Nice düşman kâl’asına uzandın

Sana selâm ey şanlı Türk sancağı

Çırpınarak dalgalanır kanadın

Gökyüzüne çıkmak mıdır muradın

Gölgende can vermek ister evlâdın

Sana selâm ey şanlı Türk sancağı

Ey şerefin, büyüklüğün fermanı

Ey kavgalar tarihinin destanı

Seni ister şu toprağın her yanı

Sensiz tütmez Osmanlı ocağı

Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı

 

Ertuğrul Süvari Alayı

 

Fransız le petit journal dergisi - 1908

 

Bilecik Saat Kulesi

 

Söğüt Hamidiye İdadisi

 

Bilecik Valiliği

 

Bilecik Belediye Binası


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Cennetmekân Hemşehrimiz I... - Sayı 91
Türk milleti... - Sayı 90
Müslüman, müslümanın kurd... - Sayı 89
Şeyh'im Edebâli... - Sayı 84
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Sonsuz karanlıklarıma gömülüşümü anlamayıp bilmeden kendi karanlıklarına denk sayanlar tarihin karanlığında boğulmaya mahkûmdurlar.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592926
 Bugün : 3467
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631064
 Bugün : 711
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim