Fikir kahramanına ihtiyaç Dergi Editörü Sayı:
91 - Ocak / Mart 2017
“Türk fikir hayatında en büyük felâket, hem iman hem küfür cephesinde, dünyayı topyekûn nazar çerçevesi içine alabilecek bir (stratosfer)e yükselememek, nefs ve kâinat muhasebe ve murakabesine yanaşamamak yüzünden olmuştur. (…)
Bugün, Doğuya karşı Batı tasâllutunun binbir âletli hokkabazlığını, Hazret-i Musa’nın elindeki asâ nasıl ejderha olup sihirbazların ipten yılanlarını yuttuysa öylece iptal edecek fikrî bir keramet gücüne ihtiyaç vardır. Yani İmam-ı Gazâlî’nin derinliğine gücünü, genişliğine ve bütün yeryüzünün bütün meseleleri ve marifetleriyle karşılayıcı kudrette bir kahramana ihtiyaç…
Dâva bu kadar çetin, şerefi de o nispette büyük; ve ithal malı ezberleme ideolocya tekerlemelerinden o kadar uzak…” (Necip Fazıl, İdeolocya Örgüsü, Ocak Kızıştı!)
En büyük devletimiz henüz beylikken, fetih stratejisini batı istikametine yönelten Osman Gazi ve onun soyundan gelenler muhakkak ki aksiyoncu oldukları kadar hakka uygun, doğru fikir sahibiydiler. Bağlı oldukları imân, gönüllerindeki fetih aşkıyla buluşmuş ve büyük medeniyetimiz bu sağlam temeller üzerine inşa edilmişti. Nitekim o da büyük Türk hakanı Timur, Ankara Savaşı’nda genç devletimizi sarsmış ama sağlam temelleri sayesinde devletimiz ayakta kalmıştı.
Peygamber övgüsüne mazhar Fatih’in, hele hele Yavuz’un aksiyonu ise tamamen bağlı olunan ruh köküne mutabıktı ve her ikisi de stratejik deha örnekleriydi. İki büyük dehayı, büyük komutan, büyük lider kabulüyle tarih ilminin sınırları içine sıkıştırmak, fikirdeki kahramanlıklarına uzak kalmışlığımızın bugün bile farkında olmadan, onları anlayamamak ne acı…
Kanunî’den sonra dönem dönem aksiyon yanı ağır basan padişahlar geldiyse de fikrî yönden zayıf mizacımız gereği Fatih ve Yavuz misali bir liderimiz olmadı, olamadı. Bir orkestra ahenginde idare edilmesi gereken devlet, 2. Abdülhamid Han’a kadar aradığı şefi bulamadı. Ulu Hakan, tahta oturduğunda orkestranın hemen hemen bütün telli, nefesli sazları dağılmış, elde kalanlar ise farklı notalar basmaktaydı. Bütün şartların topyekûn bir yok oluşun bestesini çaldığı zamanında, Ulu Hakan, ruh köküne bağlılığı ve üstün fikir sayesinde devletini ayakta tuttu. Bu cümleyi, kendisinden çok değil on sene sonra devletinin yıkılması sebebiyle klişe ve tarafgirlik kabul edenler, eğer fikir namusu taşıyorlarsa kendisinden sonra kurulacak yeni devletin temellerini de onun attığını kabul etmek mecburiyetindedirler. Türk milletinin, halen içinden çıkan, geleceğe dair umut beslediği devlet adamlarını, Fatih’in, Yavuz’un yaptıkları ortadayken, onunla özdeşleştirmesinin bir izahı olmalı.
Son zamanlarda özellikle bizim mahallede, muhafazakâr camiada Abdülhamid Han’a dair bir şeyler söylemek moda haline geldi. Allah’ın helâl nimetlerinin her birinin ayrı bir özellik ihtiva etmesi ve her birinin vücuda fayda sağlaması gibi Ulu Hakan hakkında yazılan, söylenenler de mutlaka milletin hissettiği bir ihtiyaca cevap veriyor.
Kardelen olarak biz, Ulu Hakan’da “fikir kahramanına” olan ihtiyacımızın, devlet reisindeki yansımasını gördük. Onu böyle anladık ve bu şekilde anlatmaya gayret ettik.
Ulu Hakan’ın Bilecik ve çevresine gösterdiği yakın alâka, sayfalarımızda geniş yer buldu. Kuruluşun vuku bulduğu topraklara ve bu toprakların insanına ilgisinde nefsimize pay çıkarmak küçüklüğüne düşmeden, onun köklerine bağlılığını ve fikre verdiği değeri gördük. Ertuğrulgazi’nin, Şeyh Edebâli’nin, Dursun Fakih’in torunlarının da onun şahsında uğruna canlarını feda edecekleri devlet adamını gördüğü gibi…
“Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” diyen Üstad Necip Fazıl, onu en iyi anlayanlardandı.
Üstad’a dair hatıra, yazı, çizi her türlü fikir verimine sayfalarımızın açık olduğunu belirtelim ve bir sonraki sayımızda da fikir kahramanımız Üstad’ı ele alacağımızı duyurarak sohbetimizi sonlandıralım.
İyi okumalar…
|