DAVA AHL?KI: "Bir Elime G?ne?i, Bir Elime Ayy" Mehmet Hasret Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Son dönemde dünyanın batı-ucunun insanlık adına akıl yoruculuğunu yapanlardan biri olarak Habermas’ın ifadesine göre “manipüle edilmemiş genetik malzeme”; genom konusu, insan hakları icrasının sınırlarında bıçak sırtı ilerleyen bir keyfiyet olmuştur. İşte bizim batı düşüncesinde sakat bulduğumuz mesele de tam bu noktadan başlar...
Batının her şeyi “manipüle”dir; batı öngörüsü, diyalektik işlenmiş akıl ve mantık unsurlarının sağlığını koruyamamakta ve her şeyi bir kaos içinde ezmektedir. Bir şeyin “manipüle edilmiş olma” kabulü, batı kampının bir icra tarzı olarak tahrif edilmişliğine her alanda bir delil olmuştur. Üstelik hikâyenin burasında, imkânları kurcalamış olmanın ve imkân içinde imkânı doğurmanın büyüsüyle bunlar, ele geçirdikleri işlenmiş imkân bilgisinin doğa bilgisini alt ettiğini düşünmekte ve hatta tanrı bilgisini doğa bilgisiyle eş tutup, “biz, sizin ilahınızı da geçtik” gibi öküz aklında bile olmayan, tuhaf bir ahlâk körlüğü içinde yaşayabilmektedirler.
Bugün İnsan hakları diye megafonlara bağladıkları ve dev ayna projektörleriyle seyrettirdikleri düşünce gövdesi, bizzat onun icatçıları tarafından bir karın gurultusu hükmünde kalmıştır. En nihayet insan eliyle bulu- nan, dört işlem mantığından öteye geçmeyen bu haklar sadece batı cephesince insan görülenlere uygulana- bilmektedir. Tıpkı eski yunan demokrasyalarında olduğu gibi bu haklar, köleler için; bugünkü dildeki tercümesi, Filistinliler, Afganlılar, Iraklılar, vs… için geçerli değildir. Yani insan hakları batı sınırları dahilinde, içinde temiz balon havası bulunan altın muhafazalı bir sandık; kendi sınırları dışında kanalizasyon artığı… Onların bulup söyledikleri belli bir ampirikliğin gereği bulunmaz hint kumaşı, bizimkisi bir pimpiriklilik unsuru, boşuna telaş…
Medeniyetler çatışması bizzat onların icadıdır. Heredot’undan Plutark’ına bütün tarihi metinlerinde görülen anafikir; kısaca kendinden olmayanı öğütmedir. Bu doğrultuda kendinden olmayanı barbar ilan etme alışkanlığında kentler ve kentliler üreten rejimler onların eseridir… Bu şartlar altında onlar, hiçbir zaman ve mekânda medeni olamadı; belki filozof oldular, belki bilim adamı oldular, ama asla “yaratılmışların en şereflisi” olmanın getirdiği nimetten gelen nasibi almış bir değerler bütünü çatamadılar. Çünkü onlar “nefs”lerini yaptıkları dünyevi dizaynların dışında tutamadılar. Çünkü onlar, onlardan zayıflara karşı bir ilahlık karakteri üzerinde ilerlemeyi tercih ettiler…
Bir sapkınlığa ve gaflete düşmüş olan onlar ilah diye bir ‘lord’a inanıyorlar. Biz onların kafasında yivlenmiş bu puta inanmıyoruz. Onlar pazarlık masasına oturabildikleri bir ‘kural koyucu’ya inanıyorlar. Biz üzerinde böyle bir mağlupluk hükmü taşıyabilen ‘kural koyucu’ya inanmıyoruz. Onlar, ayetlerinin eskiyebildiği, eskidiği zaman onun üzerinde reformun hak olduğu bir kitaba ve onunla düşüncede, sanatta, yaratıcılıkta yarışabildikleri bir ilaha inanıyorlar. Biz o değiştirilebilir kitaba ve dahi kalemiyle yarışılabilir o hıristiyan ilaha inanmıyoruz. Onların ilah dediği tenzihten uzak, olemp dağından inen ve insani zaaflara muhatap bir şey ki, üzerimize atom bombaları, radyoaktif fırtınalar, madde ufkunun çeliklediği enerji boşalmaları ve madde ufkundaki her türlü kıyameti yağdırsalar da, biz yalnız onların kafalarında yaşayan o ilaha inanmıyoruz, inanmayacağız…
Bizim inandığımız ilah, alemlerin rabbi olan Allah’tır; her şeyi hakkıyla bilen, gören, işitendir. Gazabından rahmetine ve rızasına sığındığımızdır. Bizi bize ve haddimizi haddimize bildirendir. Kendini kendiyle gösteren, “kendini kendiyle yücelten”dir. O tek ve birdir; her şeyden münezzehtir… Kureyşli müşrikler Alemlerin Fahri’ne tehditler, zulümlerle peçeli neler teklif etti, yeter ki Kureyş’in putlarını küçültmesin diye, Allah’ı inkâr etsin diye; O, Ufuk ve Gaye Peygamber, her tavrı ve sözü altından bir levha ve bütün bir insanlık tavrına kılavuz, “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseler; yolumdan dönmem…” buyurdular… Allah “hardal tanesi kadar olan bir işi” bile kat kat göğün üstünden getiren ve kat kat yerin altından çıkarandır… Allah tek ve birdir; her şeyden münezzehtir… Kuşkusuz O, vaadinden dönmez; O, ne diyorsa doğrudur… Hak peygamber, son peygamber, mazlum peygamber İki Cihan Güneşi de O’nun müjdecisidir…
Farz-ı Muhal: Hakikate inanan dünya üzerinde bir insan, kâinatta bir zerre kalmasa ve hakikati bütün bir tasavvur sahipleri yanlış bir kemiyet ve keyfiyette birleştirse; bu durum ve sonuç dahilinde hakikat hakikatliğinden bir şey mi kaybeder… O halde evvelde ve ahirde, dünya üzerinde ne kadar fikir, yorum, düşünce, algı, mikyas, mantık, sanat, ilim, irfan, kültür ve zekâ unsuru varsa hakikatini İslam’da arasın ve bütün imkânlarıyla eksiğini, gediğini tamamlanmış olarak yine O’nun nurunda bulsun.
Hâsılı olanca keyfiyetiyle kurtuluş formülümüz, “…sağ elimizde Allah’ın kul parmağı girmemiş biricik Kitabı ve sol elimizde insanoğlunun olanca fikir ve iş kütüphanesi, ânî bir şahlanışla, kendi kendimizi bulma...” aksiyonu... Bu aksiyon bir iç oluş ve Allah’ın lütfu içimize dolan nurla ve onun bedenimize ve dış dünya cephemize tezahürüyle mümkün... Nefsimizin körelttiği irade bu işin üstesinden gelemez...
Ve tabi “Allah kuluna çekemeyeceği yükü yüklemez...” Duamız odur ki, Allah bizi o kurtuluş formülüne, tepeden tırnağa her hücresi ve dokusu İslam ahlâkıyla bezenmiş bünyeye muhatap görsün ve o muhataplığın hedeflerini yüklenecek ilmi, uzuvlarımızın imkânına yerleştirsin... İnşallah ya bizim neslimizde, ya bizden sonraki yakın bir Mehmetler neslinde o kurtuluş yükünün keyfiyetini ve üstün imkânlarını bütün varoluş ufuklarına halka halka, ışık ışık aksettirsin...
|
Eklenen Yorumlar
Ekleyen : mehmet hasret 17.07.2007 Yorum : elimizin, kelime dizilişlerimizin veya cümle kuruluşlarımızın eriştiği yere kadar, ufukları aşma, menzillere varma niyetinde ve dirayetinde olanlar için üstün bir hayal kovalayacagız inşallah, metin bey Allah razı olsun, hasretle
Ekleyen : metin y?ksel balaman 10.07.2007 Yorum : kalpten tebrük ederim.yazınız cok güzel
Ekleyen : Vera Unal 15.04.2007 Yorum : İnsan şahsiyeti geliştirilmeden İslamiyeti anlayamazlar..Önce BİRLİK sonra insanların ruhen yükselişine çalışarak İslamı kavratarak hakiki nurlu yüzlü müslümanlar kazanmak asil görvimiz olmalıdır..Çirkin surat, çirkin ve abes kılık kıyafet, davranışlarla müslüman olunamaz..
Ekleyen : Fahri Demirov Yorum : Yaziniz gercekden cok guzel.Devamini arzu ederim...
Ekleyen : Mehmet HASRET Yorum : Allah insallah yolumuzu acar ufkumuzu genisletir ve sonra insallah ya dogruluk caddesinde vakarli bir beden, ya her kum tanesünde endulus tefekkurune benzer girift dokular, el-hamra saraylari...
Ekleyen : mehmet ulu Yorum : bu başlığın aynısını bi karpostalda okumustum..hatta sevgilime yollamıstım..bir elime günesi öteki elime ayı devamıda verseniz bu davadn vazgecmem diye biyordu
Ekleyen : Mehmet HASRET Yorum : yer gök bizim için... zaman, menzil bizim için... ışıyan zeytin dalı ve BİLİNMEZ MEŞUR'u tanıma... biz örtü değiliz, boynumuz gün görmememiş yumarta renginin ariliğina karşı kıldan ince... dava her yerde dava, dava her miyatta ince... dava ahlakı değişmez, uzerindeki örtüler kaldırılır... yürürken, konuşurken, susarken, ateş gibi püskürürken, bir şeyin üzerine titrerken hep aynı şaşmaz tavır: vekar, itminan ve görkem...
Ekleyen : adyde?mez Yorum : NFK, 1949, BD:
"Bu gidişe göre ümit görünmüyor arkadaş; bunu görüyoruz! Fakat biz müslümanız! Müslüman, aslında ve prensipte bedbin olmasına, cesaretini kaybetmesine bilfiil imkan bulamayandır. Madem ki –sen ve ben– biz varız; orada, nasıl ve ne zaman büyüteceğini Allah’ın bildiği bir cihan vardır." Madem ki –sen ve ben– biz varız; orada, nasıl ve ne zaman büyüteceğini Allah’ın bildiği bir cihan vardır. ...................bir cihan vardır. İnsanın durmadan tekrar edesi geliyor; sizin mehmetler nesli diye yaşatmaya çalıştığınız aslında cihana denk düşen söz ve hareket, ıskalanmayacak söz bu
|